Buharlaşmış Zaman ve Mekânda Müslüman Zihnin Yeniden İnşası Sorunu

Adına bütün olumsuz yakıştırmaların yapıldığı bu zamanda, tevhidi düzlemden bu denli uzaklaşılmış bir mekânda Müslüman bir zihne nasıl sahip olunabilir? Kriz, Müslümanların inançlarını sarsabilecek bir düzeye gelmiş iken bir Müslüman nasıl Müslümanca bir düşünsel faaliyet gerçekleştirebilir? Bu şartlar altında ürettiğimiz veya üreteceğimiz bilgi hangi düşünce geleneğinin bir parçası olacaktır ve eğer bu bilgi kendi düşünce geleneğimizin bir parçası olmayacaksa bu bizim için ne ifade edebilir? İslami öğretiyi bile İslam-dışı dünyanın gözlükleri ve ölçütleriyle değerlendirecek kadar Müslüman zihni terk etmişken İslam’ın kendi doğrularını kendi hakikati içinde nasıl kavrayabiliriz?
Halen biz Müslümanların önünde duran handikaplardan biri, İslam’ı anlamak hususunda karşı karşıya bulunduğumuz güçlüktür. Çünkü hepimiz İslam’ı bildiğimiz vehmindeyiz fakat hepimizin en az bildiği şey de O’dur. İslam, Batının zihin kalıplarına göre anlaşılmaz. İslam’ı anlamak oryantalistçe bir faaliyet ile gerçekleşmez. Çünkü bu tek başına bir bilme faaliyeti değildir. İslam, bir zihin faaliyeti olarak indirilmemiştir, yaşansın diye indirilmiştir. İslam’ın, ruhundan boşandırılmış bir entelektüel ilgi alanına dönüştürülmesi müsteşrik bir algılama biçimidir. Batı uygarlığının zihin yapısını benimsemek demek bununla birlikte bu dünyayı, öteyi ve insanı da Batının öngördüğü pencereden algılamak demektir. O’nun gibi bakmak, O’nun gibi anlamak, O’nun gibi anlamlandırmak ve neticede O’nun gibi yaşamak. Peki, biz bu döngünün neresindeyiz?
Batı, pagan anlayışıyla tanrı repertuarına her geçen gün yenilerini eklemekte. Bilim gibi, teknoloji gibi insanın kendisini karşısında aciz hissedeceği yeni tanrılar yaratmakta. Çünkü insan, karşısında kendisini aciz hissettiği şeye kulluk eder. Şimdi insanlığın yeni tabusu, dogması bilimdir. Ama Tanrı bu döngünün neresinde? Sürekli şüpheyle yaşayan günümüz insanı irfanı, kavrayış derinliğini de kaybediyor. İnsan, irfanla bildiklerinden bilmediklerine varır. İnsan, irfanla kendini bilir, irfanla Rabbini tanır.
Müslüman zihnine sahip olmak İslam’ın gerektirdiği nosyon içinde düşünebilme yeteneğine sahip olmayı gerektirir. İslam’ın gerektirdiği normlara göre düşünebilmek ise ancak İslam’ın ruhunu anlamış olmakla mümkündür. İslam’ı kavrarken her şeyden önce onun yaşanabilir bir olay olduğunu, İslam’ın bir zihin fantezisi değil bir yaşama biçimi olduğunu anlamak gerekir. İslam’ın getirdiği ruhu bütünüyle kavramak ve kuşanmak. Allah’ın ilham ettiği üzere hareket etmek.
Bölmeli kafa yapısına sahip Müslümanlar bir kendilik problemi ile karşı karşıya: yabancılaşma, parçalanmışlık, sıkışmışlık. Bugün cari bulunan Batı aklını esas kabul edip bu zihniyetle dine bakmak yerine bilime, fenne, ahlaka ve her şeye dinin bize kazandırdığı zihniyetle bakmak ve bu bakışı hâkim kılmaktır başlıca görevimiz. Hümanistçe değil, aklın hükümranlığıyla değil, müsteşrik gözüyle hiç değil ancak ve yalnız İslam’ın penceresinden, Allah’ın nuruyla, Müslüman zihni ile.
Kitabın adı: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
Yazarı: Rasim Özdenören
Yayınevi: İz Yayıncılık/Deneme
Sayfa sayısı: 168 sayfa
Söz&Kalem - Feyzullah Çiftçi
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...