Üç Mübarek Damla: Kan, Gözyaşı ve Ter

Dünyayı var ettiği günden, sonlandıracağı güne kadar "adil" olacağını va'd eden; kullarına zulmetmeyi kendisine yakışık görmeyen Allah Teala, adil sıfatı gerekçesiyle çalışan her insana emeğinin karşılığını vermiştir. Yine hatırlayalım: Allah’ın Esma-ül Hüsna'sından olan Rahman ismi de rahmetin bolluğunu ve âmlığını ifade etmektedir. Bu da rahmetin sadece Müslümanlara has değil bilakis tüm yaratılmışlar için geçerli olduğu manasına geliyor. Yeryüzünün dört bir yanında Müslümanları katledenler hala Allah’ın arzında ellerini kollarını sallaya sallaya gezebiliyor, yemek yiyebiliyor, hayatını devam ettirebiliyorlar. Hakeza Müslüman beldelerini fosfor bombalarıyla param parça edip, her sene binlerce Müslümanı öldürmeyi kendilerine bir ajanda notu haline getiren bu vahşi yaratıklar da yeryüzünde halen hüküm sürmekte ve dünya ekonomisini ellerinde tutmaktadırlar.
Müslüman coğrafyalarında yaşayan mazlum halkların mazlumiyetini kullanarak onları bu yüce dinden uzaklaştırmak isteyenler de hiçbir sıkıntı yaşamadan davalarını devam ettirebiliyorlar. Tüm bunları yaparken üzerlerine yağmur yağmakta, gölgelenmekte, güneş enerjisinden faydalanmaktadırlar. Allah’ın insana musahhar kıldığı her varlık onlara da musahhar kılınmış ve ellerindeki imkanlar onları "en"lerin listesine yükseltmiştir.
Adalet sıfatı gereği çalışan her mahlukata çalışmasının karşılığını veren Rabbimiz, bu hususta kafir-Müslüman ayrımı yapmamıştır. Sünnetullah yasası gereği çalışan ve emek veren herkese emeğinin karşılığını vermiştir.
Yeryüzünde insanlara hâkim olmak için çıkan veya beşer tarafından üretilen ideoloji/davaların bizce en önemli amacı yeryüzüne veya bulundukları coğrafyaya hâkim olmalarıdır. Bu hedef doğrultusunda kurulur ve yayılmaya çalışırlar.
Bizlerin mensubu olduğu dava da kâinatın yaratılışıyla beraber yeryüzüne indirilmiş lakin aradan geçen yıllar sebebiyle farklı farklı peygamberler vasıtasıyla bir daha gündeme gelmiştir. Muhammed (a.s) ümmeti olarak bizler son vahyin muhataplarıyız. Muhatap olduğumuz bu vahiy, davamızı tüm yeryüzüne hâkim kılmak için çaba ve gayret içerisinde olmamız gerektiğini bize haber vermektedir. Bu sorumluluğun farkında olan bizler bazen Allah düşmanlarının yaptıkları faaliyetler karşısında şaşkına dönebiliyor ve kazandıkları başarılara bir anlam veremeyebiliyoruz. Kendi düşüncemize kıyasla onların ilahi bir dava olmadıklarını, oturdukları her ortamda İslam aleyhinde söylemler yarattıklarına, buldukları ilk fırsatta Müslümanları bir kaşık suda boğmak istediklerine şahit olmakta ve aldıkları başarılar karşısında şaşkınlığımızı gizleyememekteyiz. İşte bizim üzerine durmamız gereken ana mesele budur. Bu fikir ve ideolojiler batıl olmasına rağmen nasıl bunu elde edebilmektedirler? Bunun en önemli sebebini yazımızın başında belirttik: Sünnetullah gereği Allah’ın adil olması ve çalışan herkese çalıştığının karşılığını vermesi. Ama diğer bir sebep daha var ki bu davaları yüceltmiş ve onlara başarıyı nasip etmiştir. Bu sebep üç mübarek damladır.
Evet, üç damla bu davaları/ideolojileri muvaffak etmiştir. Bu üç damla hangi dava/fikir/ideoloji için akıtılırsa onu aziz kılmış ve muvaffakiyet yolunu açmıştır.
Bu üç mübarek damlayı tek tek başlıklar halinde batıl bir dava gözlüğüyle incelemeye tabi tutalım:
Kan, hangi dava için akıtılırsa akıtılsın o dava mensuplarının kenetlenmesine ve davalarına daha da bağlanmalarına sebep olmuştur. Kanı akan mensuplarını kendilerince şehid olarak nitelemiş ve onunla iftihar etmişlerdir. Onların cenazelerinde "şehidimiz ölümsüzdür" diye sloganlar atmış ve sonraki nesillere bu mensubu örnek alınması gereken bir öncü olarak tanıtmışlardır.
Zorlu ve meşakkatli dönemlerin bir simgesi olan kan, uğrunda döküldüğü davaya bir kitle kazandırmıştır çoğu kez. Kanı dökülen mensubun ailesi ihtirama gark olmuş ve tanınmazken bir anda meşhur kategorisine yükselmişlerdir.
Ter, yani cehd ve gayret... Bıkmadan, usanmadan gecesini gündüzüne katarak mensubu olduğu dava uğrunda çalışmak ve bu davayı muzafferiyete yaklaştırmak. Bu davanın ilerlemesi için cebindeki parayı, evindeki aşı, üzerindeki giysiyi bile feda etmek. Bu kapsamda oturduğu her mekan ve platformda sözü dönüp dolaştırıp davasına getirmek ve davasının huzur vesilesi olduğunda dem vurmak. İnsanların en sıkıntılı ve çıkmaz anlarında davasına sarıldıkları halde rahatlayacaklarını onlara telkin etmek.
Bu çaba ve gayretle beraber bu yolda karşılaşacağı zindan, hapis, işkence, şantaj vb. yıldırma hareketlerinden çekinmemek. Mensubu olduğu dava/ideoloji için nazik bedeninden ve hayatından vazgeçmek.
Gözyaşı, yani sığınmak ve çaresizliğini arz etmek. Mensubu olunan davanın en zor dönemlerinde, sıkıntıların çoğalması ve çıkmaza girildiği anlarda gönlü ferahlatmak, derdini arzetmek için sığınmak yüce bir varlığın gölgesine.
Bu üç damla da döküldükleri dava için ilerleme ve tekamül vesilesi olmuşlardır. Batıl davalarla kıyaslamak ne derece doğru olur bilmem ama İslam davasının da bu üç damlaya bakış açışı hemen hemen aynıdır.
Kan, dökülen bir dava için muzafferiyettir. Çünkü şehid, baharın müjdecisidir. Davanın tüm merhalelerinden alnının akıyla çıkan şehid, hayatını ölümlerin en güzeli olan, dava merhalelerinin en sonuncusu olan şehadetle taçlandırmıştır ve kendisinden sonra miras bıraktığı davada öncü birisi olarak kabul görmüştür.
Ter, dökülen dava için tekamüle doğru adım adım yaklaştıran en önemli etkenlerdendir. Döküldüğü dava günden güne ilerleyecek ve insanların kalbinde yer bulacaktır kendisine. Dava uğruna her şeyinden vazgeçen bu topluluk için kâinatın anahtarları musahhar kılınacaktır. Ailelerine "Allah ve Resulü"nü bırakan bir topluluk, Mekke'yi fethetmekle şereflendiler.
Gözyaşı, dökülen dava için Rahman'ın arşını titreten önemli bir vakıadır. Mazlumiyetin ve çaresizliğin arzı olan gözyaşı, aynı zamanda bir teslimiyettir. Zifiri karanlıkta yalnızca Rabbinin senden haberdar olduğu bir zaman diliminde çaresizliğini, perişanlığını, gücünün azlığını ona arz etmek ve ondan yardım dilemenin nişanesidir gözyaşı. Ve Rahman’ın cevapsız bırakmayacağı bir duadır.
Üç mübarek damlayla davamızı tekamüle erdirmek için çaba ve gayret içerisinde olmalıyız. Rabbimizin yüklediği sorumluluğun farkında olan gençler olarak bir bütün olan bu dini parça parça yaşamak ahlakımız olmamalıdır.
Bu din bir bütündür ve bu bütünün tüm cihana hakim olması, tüm mazlumların dertlerine son vermesi gerekiyor. Yeryüzündeki tüm sorunların çözüm noktası olarak gördüğümüz davamız için daha fazla gayret, daha fazla azim sahibi olmalıyız.
Bulunduğumuz her şartta ve imkânda ter dökmeliyiz. İnsanlara bu davayla aziz olan insanların hayatlarından, bu davayla yeşeren çorak topraklardan, bu davayla dertlerinden halas olan nesillerden bahsetmeliyiz. Her mekânda sözü dönüp dolaştırıp Rahman'ın ayetlerine ve o ayetlerin mücessem hali olan Efendimiz'e getirmeliyiz.
Tatili olmayan bu görevimizde/sorumluluğumuzda gece vakitlerini bizim için bir dinlenme vakti kılan Rabbimizle o vakitte bir arada olmaya ve O'nunla dinlenmeye çalışmalıyız. Sıkıntı ve problemlerimizi ona arz etmeli ve ondan çare istemeliyiz. Gözyaşı gibi mübarek bir damlanın beraberinde arşa yükselen bu dualar, hiç şüphesiz ki cevap bulacaktır.
Dava şartlarının ağırlaştığı zaman dilimlerinde karşılaşabileceğimiz şehadet de bizim için üçüncü mübarek damlanın müjdecisidir. Zamanını, rahatını, malını, mülkünü, koltuğunu ve bunlar gibi olan "ben" dairesinin içerisindeki her şeyi terk eden bu dava mensupları kanlarını da Allah yolunda akıtacak ve canlarını cennet karşılığında satacaklardır.
İşte o zaman bu dava ilerleme kaydedecek ve bu topraklara hâkim olma yolunda bir çok merhale kat etmiş olacaktır biiznillah…
Bu vesile ile mübarek İslam davası uğruna terini, gözyaşını ve mübarek kanını dökmekten geri durmayan tüm şehitler gibi şanlı direnişi ile Rabbine kavuşan Muhammed Mursi’nin şehadetini tebrik ederim.
Akif YAVAŞ
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...