Söz&Kalem Dergisi - Gülnida Dağılma
Dökülen cam kırıklarını toplarken azami dikkat ediyordum, elimi kesmesinler diye. Son parçaları attığım çöpün üzerine dökülen damlalardan da anladım ki çabam yetersiz kaldı. Kanayan elimi soğuk suyun önüne tutup peçete ile kuruladım. Nedendir bilmem, ama küçüklüğümden beridir yara bandı takmayı pek sevmem. Yaralarımın üstü kapanınca daha çabuk unutuyorum. Oysa ben, hep aklımda kalmasını isterim yaralarımın; onlardan ders çıkarmak için.
İçeriden gelen sese daha fazla dayanamayıp, o tarafa yöneldim hemen. Gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu. Şu en güzel anlarımızı süsleyip, bize güzel vakitler geçirten cam kutu ne zamandan beri bu kadar canımı sıkar oldu? Sansürlenmiş bir görüntü nasıl bu kadar netçe yakabilir kalbimi anlamıyorum. O kopan şey çocuğun bacağı mı yoksa benim saf vicdanım mı? Korkular dolup taşınca, komşular da kalmamış diye bir söz duymuştum. Anlamı şudur bence: Bir yerde zulüm var ve belli güçler tarafından bu hazmettiriliyorsa, değil uzaktakiler yakınındakiler bile el uzatmaz.
Dinlediğim bir şair; “Onlar tankla saldırıyor, Filistinliler at arabasıyla savunma yapıyor.’’ demişti. Sahi biz ne kadar Müslümanız? Sorun bizde diyorum bazen, çok sattık benliğimizi. İşte böylesi düşünceler de geliyor aklıma bazen fakat sonra direnişi düşünüyorum ve diyorum ki; bizi ölüm uykusundan uyandırdı kâfirlerin zulümleri. Üzerimize serpiştirilen toprak bir gül açtı, biliyor musun Lina?
Çok çığırlar açtık. Bir sürü kişi topladık ve vicdanlarına dokunduk. En önemlisi onlara davanızı anlattık. Lina, buralara ayaz geldi; üşüyor bedenimiz ama vücutlarınız ezilirken ben utanıyorum söylemeye. Dil uzatanlar oluyor, sözleri balyoz gibi iniyor kafama. Anlıyorum ki onlar da sizi tanımıyorlar Lina. Bilselerdi, acılarından uykuları kaçardı.
Geçenlerde bir yürüyüşe katıldık. Kalabalık arasında beli bükülmüş, bastonundan yardım alarak ilerleyen, yılların hüznünü yüzündeki çizgilere aktaran bir dedeyi gördüm. Gençlerle hasbihal ediyordu. Yavaşça yanına yaklaştım ve şöyle dedim: “Dede siz de gençliğinizde böyle yürüdünüz mü?” Bana, tarihime geçen o cevabı verdi: “Evlat, biz zamanında buralar için yürümeseydik, siz şu an Aksa için yürüyemezdiniz.” Bunu derken içime su serpti. Bu ne demek biliyor musun? Zeytin ağaçları dikilip, yaban kekikleri yetişecek.
Konstantinopolis ecnebi ismini attı. Atam da bana sadamı, en gür sada yapma görevini bıraktı. Günlüklerim yıllık oldu da anlatamadım sevdamı ahmaklara. İçimde dolup taşan çığlıklar artık çığ olup dönüştü tufanlara. Bedenim bende, ruhum ellerde ve benim kalbim sanki başkasının bedeninde atıyor Lina.
Adımlarımın küçüklüğüne rağmen heybetli yürüyorum direniş sembolü bende olunca. Onların bizim duruşumuzdan korktuğunu biliyorum. Lina, ne öğrendim biliyor musun? Aslında tek özgür olan sizmişsiniz. Savunanın ertesi gün vazgeçişinden anladım. Bağımsızlık gazeli okuyan ülke başkanlarına seslendim. Lina, çok özledim seni dostum, bu yükü sırtımdan atıp yanına yanaşmak istiyorum. Dünya’nın acısı nüksetti bedenimde. Sahi sen de anlatsana biraz, nasıl mükâfat aldın? Sen oralarda üşüme ve dert etme; bıraktığın gibi bir Filistin yine var!
Gönderen: Aksa Fedaisi
Alıcı: Merhum Lina Carbuni
Adres: Filistin Şehir Mezarlığı