Söz&Kalem Dergisi - Vuslat Şen
Bir önceki yazı dizimizde; cahili devrinde kadının konumu, İslam’da kadının statüsü ve kadınların ilim tahsili ile ilgili konulara değinmiştik. Bu bölümde, kadınların mescid ile olan ilişkisi, Peygamberimizin sohbetlerinden istifade etmeleri ve aile ilişkileri konularına temas edeceğiz.
Kadınların ilim tahsil etmesi ve dini öğrenmesi, Asrı Saâdet Döneminde birkaç şekilde gerçekleşmiştir. Şimdi kısaca bunları maddeler halinde görmeye çalışalım.
1-Kadınların mescide gidip gelmeleri;
Peygamber Efendimiz zamanında kadınlar da tıpkı erkekler gibi mescide gelip gidiyorlar, vakit namazlarıyla beraber Cuma ve bayram namazlarını da kılıyorlardı. Hatta özel günlerinde kadınların bayram namazına gelmeleri ve cemaatin gerisinde durarak tekbirlerle iştirak etmeleri tavsiye ediliyordu. (Buhârî, Îdeyn,15)
Şu hadis-i şeriften kadınların mescide gelmelerinde o gün herhangi bir sakınca görülmediğini anlıyoruz. “Kadınların mescitlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır.” (Müslim, Salât, 134-137), “Kadınlarınız gece mescide çıkmak için izin istediklerinde, onlara izin verin.”(Müslim, Salât, 139), “Kadınlar cemaate katılmak istediklerinde, koku sürünmesinler.” (Müslîm,Salât, 141) görüldüğü gibi, mescidler kadınlar için her zaman açıktır. Ancak bazı şartlar da yok değildi. Kadınlar koku sürünmeden gelecekler ve böylece namazda yaşanması gereken konsantrasyonu bozmayacaklardı. Bu ve benzeri tedbirlerle, namazın huzurunu gözetme ile birlikte erkekler için fitne unsuru olmama da göz önünde bulunduruluyordu. Nitekim Peygamber Efendimiz’in vefatlarından sonra kadınların mescide gelmeleri bazı endişeler uyandırmış ve zaman zaman çeşitli uygulamalara gidilmiştir. Bu uygulamalardan biri Hazreti Ömer’e aittir. Hazreti Ömer (r.a), Ramazan ayında erkeklerden ayrı namaz kılmaları için mescidin içinde kadınlara bir yer ayırmış ve onlara Süleyman bin Ebû Hasme’yi imam tayin etmiştir.² Bu tür uygulamaların sebebini Hazreti Âişe validemiz (r.anha)’in şu sözünde bulmaktayız: “Eğer Allah Resûlü, kendisinden sonra kadınların neler yaptıklarını görseydi, israiloğullarının kadınlarında olduğu gibi, onların mescide gelmelerini men ederdi.” (Ebû Davûd, Salât 53) Burada kadınların süslenerek mescide geldikleri, giyimleriyle dikkat çektikleri ve bu halleriyle namazın ve mescidin manevi havasını olumsuz yönde etkiledikleri anlaşılmaktadır. Bu uygulama daha sonra Hazreti Osman zamanında kaldırılmış ve kadınlar erkeklerle beraber aynı imama uyarak namaz kılmışlardır.³ Peygamber Efendimiz (s.a.v), sadece Cuma günleri değil diğer günler de namazlardan sonra mescidde, inen ayetleri tebliğ ve tefsir ediyor, o ayetle ilgili olan ya da olmayan sorulara cevap veriyordu. İşte bu sohbetlere kadınlar da katılıyor, hatta sorular da soruyorlardı. (Buhârî, İlim, 41) Kadınların sohbetleri ve hutbeleri dinlemeleri daha sonra Hulafa-i Raşidin döneminde de devam etmiştir. Buradan anlıyoruz ki, kadınlar asr-ı saâdette mescitlerin manevi ve ilmi feyizlerinden istifade etmişler ve hep ilme açık olmuşlardır.
2) Peygamberimizin özel sohbet günleri
“Allah, beni bir muallim olarak gönderdi.” ( İbn-i Mace, Mukaddime, 229) diyen ve ümmetinin içinde erkeklerle beraber kadınların eğitimiyle de ilgilenen Allah Resûlü (s.a.v), kendisine özel sohbet talebiyle gelen kadınlara hususi bir gün ayırmış ve onlara vaazlar vermiştir.
Medine’nin kadınları gelerek şöyle demişlerdi: “Ey Allah’ın Resûlü, erkekler sizi dinleyip sizden istifade etme konusunda bizi geçtiler. Bize de müstakil bir gün ayırsanız!” Allah Resûlü, bunun üzerine onlara bir gün verdi. O belirli günde onlara nasihat eder ve bazı emirlerde bulunurdu. (Buhârî, İlim, 36) Mescide sohbet dinleme hakkına sahip bu kadınlar, erkeklerin fazla kalabalık olmaları sebebiyle izdihama maruz kalıyorlar ve bazen Efendimiz’i tam işitemiyorlardı. Ayrıca, hepsi her zaman mescide gelemiyorlardı. Onların bu ısrarlı isteklerine binaen, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilgisiz kalamazdı ve kalmadı da. Hemen bir gün belirledi ve kadınlara has vaazlar verdi. Hatta bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün, “Falanca hanımın evinde toplanın” diyerek kadınlara has olan vaazını belirli bir evde yaptığı rivayet edilir. (Fethu’l Barî, 1/236) Aynı hadis-i şerifte, Peygamberimizin kadınlara yapmış olduğu vaaz konularından biri de, konumuzla alakalı olarak, geleceğin büyük kadınları olan küçük kızların eğitimiyle alakalıdır. Allah Resûlü, onlara şöyle buyurur: “Bir kadının üç kızı olur da onları güzelce terbiye ederse, bu üç kız onun için cehenneme karşı perde olur. Bir kadın sorar “İki kızı olursa!?” Peygamberimiz “iki kızı olan da aynıdır” buyurur. Burada kadınların da kızlarına tebliğde bulunmaları ve onları güzelce terbiye etmeleri gerektiğini öğreniyoruz.
İmam Buhari, “Devlet başkanının kadınlara nasihatte bulunmasını” babına yer vererek şu hadiseyi anlatır: Allah Resûlü (s.a.v), bir gün Bilal (r,a)’ı da yanına alarak, kadınlara vaaz vermek üzere çıktı. Kadınlara sadakanın faziletlerini anlatarak sadaka vermelerini istedi. Kadınlar küpelerini ve yüzüklerini sadaka olarak ortaya atmaya başladılar. Bilal de bunları alıp elbisesinde topladı. (Buhârî, İlim 32) İbni Hacer, şöyle der: Buhârî bu başlıkla, ailenin öğretimiyle ilgili teşvikin, kişinin sadece kendisine mahsus olmayıp bunun devlet başkanı ve onun yetki verdiği kimselere de yönelik olduğuna dikkat çekmiştir. (Fethu’l Bârî, 1/232) Bu hadiste dikkatimizi çeken diğer bir husus, kadınların maddî infakta bulunmaları için Peygamberimizin onları topluca teşvik etmesidir. Bu husus, bugün olduğu gibi kadınların gerektiğinde bu türlü hizmetlerde bulunabileceğinin delili olmaktadır.
3)Sahabenin Ailesine Tebliği
Allah Resûlü, genellikle tebliğ ve irşatlarını, Mescid-i Nebevi’de yapıyordu. Bütün öğrenilenler vahiy eksenli idi ve her şey tazeydi. Gökler ötesinin haberleri bir yağmur gibi yağıyordu yeryüzüne. Sahabe, başına bir iş geldiğinde, evde bir mesele olduğunda hemen mescide Peygamber Efendimiz’in yanına koşuyor, müşkilinin halledilmesini istirham ediyordu. Eğer, sorma imkânı bulamaz veya utanırsa, ehli suffeye soruyor, Efendimiz’den menkul bir haber varsa onu öğreniyor ve evine dönerek öğrendiklerini ailesine de öğretiyordu. (Bkz. Buhârî, İlim, 26) Çünkü “Bir ayet de olsa benden duyduklarınızı insanlara tebliğ ediniz.” emrini alan Sahabe’nin başka türlü yapması beklenemezdi. “Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi öyle bir ateşten koruyun ki, yakıtı insanlar ve taşlardır.” (Tahrim, 66/6) ayetinden anlaşıldığı üzere bütün inananlar, aile efradını ebedi hüsrandan korumakla mesuldür. Bu ayeti en güzel şekilde anlayan ve dini yaşamada hassas davranan Sahabenin bir kelime de olsa elde ettikleri bilgiden ailelerini mahrum etmeleri düşünülemezdi. Evet, Sahabe bu ayeti çok iyi anlıyor ve gereğini yapıyordu. Dini yeni öğrenen insanların şu kıssası, bu konuda bize bir fikir vermektedir. Rabîa kabilesinden bir grup Allah Resûlü’ne gelip, Medine’ye kolay gelemediklerini, düşman kavimlerin yol üzerinde bulunmasından dolayı ancak haram aylarda gelebildiklerini arz ettikten sonra kendilerine nasihatlerde bulunmasını istediler. Allah Resûlü de onlara bazı tavsiyelerde bulundu ve sonra şöyle buyurdu: “Bu dediklerimi iyi ezberleyin ve geride kalanlara anlatın.” (Buhârî, İlim, 25) geride kalanlardan maksat ise başta aileleri olmak üzere bütün kabileydi. Aileye dini öğretme konusunda Allah Resûlü (s.a.v)’in orijinal bir tatbiki olarak şu örnek de gayet dikkat çekicidir: Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: Allah Resûlü (s.a.v), bir gece uyanarak, “Fesübhanallah, bu gece vaktinde bu fitnelerin ve bu rahmet esintilerinin hikmeti ne ola ki!” dedi ve devam etti: Hemen odalarda yatanları (hanımları) kaldırın, bu dünyada nice giyimli kuşamlı veya örtüsüne bürünmüş insan vardır ki, ahirette elbisesiz ve örtüsüz kalıverir.” (Buhârî, İlim, 40) Peygamber Efendimiz gece hayretler içerisinde uyanmış ve ihtimal ümmetinin gelecekte karşılaşacağı olumlu olumsuz bazı hadiseler gösterilmiş ve hücre-i saadetlerinde uhrevi bir/alarm ikaz durumu hasıl olmuştu. Böyle zamanlarda yapılacak tek şey, geceyi topluca ihya etmekti. Bu yüzden de zikir, ibadet ve dua için hanımlarının uyandırılmasını istemişti.
İşte Efendimiz’in bu bütünleyici tutumu, bir aile reisinin, ahiret adına evde yaşaması gereken teyakkuz haline dair güzel bir örnektir. Kettânî’nin verdiği bilgiye göre Sahabe, Hazreti Ömer’in halifeliğinden önce kardeşlerini ve kızlarını okutur, sonrada onları okutucu olarak devam ederdi. Daha sonra, Hazreti Ömer okullar açtırarak çocukların eğitim ve öğretimi için görevlileri tayin ederdi. (Devam edecek)
Kalbi Selâm Ve Muhabbetle..