Bilal Gibi

Yusuf Öğrük
Evet, şu an İslam'ın sesi Bilal bin Rabah'la birlikteyiz.
Yeryüzünde "Bilal" adı, işiten herkese onuru ve nefsin zevklerine galip gelişi çağrıştırır. Yeryüzünün neresinde olursa olsun Bilal'i tanımayan bir tek Müslüman neredeyse bulamazsın.
O, Mekke’de ortaya çıkan ve Çin'den Avusturya'ya, Amerika'ya ve Güney Afrika'ya kadar her yere uzanan İslam'ın sesidir.
O, Ebubekir Sıddık'ın azatlısı, Resûllah’ın (s.a.v) müezzini Bilal bin Rabah'tır.
O, sabikundan (ilklerden) ve Allah yolunda eziyet görmüş olanlardandır. O, Bedir'e tanık olmuş, Nebi de onun cennete gireceğine tanıklık etmiştir.
Bilal Mekke'de Beni Cumeh'e mensup kimselerin elinde köle idi.
Beni Cumeh'in ileri gelenlerinden olan Ümeyye ibn Halef arkadaşlarıyla ve kabilesinden kimselerle kalpleri öfke ve nefret dolu olarak Nebi'den bahsederken onunla ilgili haberler kulağına geliyordu. Onlar bu nefretlerine rağmen onun ne güvenirliğini, ne şahsiyetini, ne güzel ahlakını, ne doğru sözlülüğünü ve ne de akıllılığını inkâr ediyorlardı. İşte tüm bunlar Bilal'in kulağına ulaşıyordu. Öyle ki, o içinde Bu dinin hak din olduğunu ve Nebi'nin (s.a.v) Allah tarafından bu ümmete, onu cahiliyenin karanlıklarından tehdidin aydınlığına ve oradan da Rahman'ın cennetine ulaştırmak üzere gönderilmiş bir can simidi olduğunu hissetti.
Böylece Bilal bu hak çağrıya icabet etti ve kalbi Nebi'nin (s.a.v) Rabbinin katından getirdiği bu nuru kabul edecek kadar genişledi. Böylece Nebi'ye giderek Müslüman olduğunu ona bildirdi. O an kendisini yeni doğmuş gibi hissetti.
Birkaç saat içinde onun Müslüman olduğu haberi duyulmuştu. Şeytanın akıllarına geldiği bu kişiler nefislerinin köleleri oldukları halde kendilerini efendiler sanıyorlardı. Bilal'in Müslüman olduğunu duyar duymaz hiçbir bağ ve hiçbir ahit gözetmeksizin ona olmadık işkenceler yapmaya başladılar.
Ümeyye ibn Halef ibn Vehb ibn Huzafe ibn Cumeh Öğle sıcağı şiddetlenince onu çıkarır ve sırtı üzere Mekke'nin düzlüklerinde atardı. Sonra büyük bir kaya getirir ve göğsü üzerine koyarak "Hayır, vallahi ölünceye ya da Muhammed'i inkar edip Lat ve Uzaya İbadet edinceye kadar böyle kalacaksın" derdi.O ise bu durumda bile "Ehad,ehad,ehad" derdi .
Bilal Allah'a olan imanıyla işte böyle yüceldi. O gün mü'minlere bu mücrimlerin zulümlerinden kurtulabilmek için, kalpleri imanla mutmain olduğu sürece küfür sözcüğünü söyleme ruhsatı bulunduğu halde bunu yapmayarak Allah yolunda işkencelere katlandı.
O İslam düşmanlarını İslam'la ve ehliyle sevindirmek istemedi.Tüm kâinata, bütün dünya bir araya gelse bir mü'minin kalbindeki iman dağından bir zerreyi bile yerinden oynatamayacağını göstermek isterdi.Zira bu dağı oraya sabitleyen bizzat yaratıcının kendisiydi.
Değerli okurlar; ne yazık ki günümüzde de Müslümanların karınlarına da kayalar konuluyor. Örnek vermek gerekirse;
-Kur'an ve sünnetten uzaklaştırılmak istenilen nesil,
-Cebimizdeki telefonlar,
-İslam'a uygun olmayan konserler,
-Makam ve mevki,
-Ekonomik krizler,
-İffetsizlik,
-Haram ve Helal'e dikkat etmeme,
-Edep ve haya.
Kısacası maddi ve manevi, Müslüman bir şahısa zarar veren her şey Bilal'in göğsüne konulan bir kaya olarak görülebilir .
Şimdi buradan sizlere sesleniyorum; Bizlerin göğüslerine kaya konulduğu zaman bizler Bilal gibi ne kadar "Ehad" diyebiliyoruz.
Not: 'Sizen Gelenler' kategorimize eklenen yazı ve şiirler herhangi bir editöryal süreçten geçmeden okurlarımız tarafından gönderildiği şekli ile verilmektedir.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...