Bir iklim krizi! İhmal mi? Kasıt mı?

“Dünya üzerindeki sıcaklıklar 1,5 derece daha yükselirse geri dönüşü olmayan yollara girebiliriz!” Hepimizin sıklıkla duyduğu bir ifadedir aslında. Ben de bunu duyduğumda normal olarak şu an yaşadığımız bölgedeki sıcaklığı kendi kafamda 1 derece daha artırıp biz zaten bu sıcakları hissediyoruz ve herhangi bir olumsuzluk da yaşamıyoruz diye kendi kendime düşünüyordum. Hâlbuki ekosistemimiz o kadar muazzam bir denge içinde kurulmuştur ki, en ufak bir kayma, yörüngelerin yerinden şaşması veya sistem içerisinde en ufak bir aksaklık koca kâinatın sonunu getirir diye biliyoruz. İnsanoğlu zaman zaman çeşitli doğal afetlerle ve salgınlarla karşı karşıya kalmıştır. Hatta öyle salgınlarla karşı karşıya gelmiştir ki bugüne kadar dünya üzerinde yaşanan savaşlarda ölenlerden daha çok insan bu salgın hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiştir.
Geçen yazılarda bu konu üzerinde epey dursak da her geçen gün yaşamış olduğumuz doğal afetler bu konunun ehemmiyetini bizlere göstermektedir ve zaman kaybetmeden üzerinde daha fazla çalışmalar yapmaya itmektedir. Şu bir kaç yılda sıkça muhatap olduğumuz konulara gelecek olursak; söndürülemeyen orman yangınları, salgın hastalıklar, depremler, seller, aşırı sıcaklıklar ve beraberinde oluşan kuraklık, buzulların erimesi, nükleer tehditler ve daha sayamayacağımız onlarca şey. Saymış olduğumuz bu sorunlar herhangi bir ülkeyi veya bölgeyi değil tüm dünyayı ve tüm insanlığı etkileyen sorunlardır. Haliyle bu sorunlar karşısında tüm insanların elini taşın altına koyması gerekmektedir.
Bir taraf kuraklık ile pençeleşirken bir tarafta tufanlar kasırgalar ve yangınlar devam ediyor. Peki, bunların sebepleri neler? Neden son zamanlarda arttı? Bizler bu yıkımın tam olarak neresindeyiz?
İklim krizi ile ilgili son yayınlanan raporda bazı dikkat çekici detaylar bulunmaktadır. Bu detayları sizinle paylaşmak istiyorum. İklimde gözlemlenen değişimler, binlerce yıldır görülmedi ve değişim sandığımızdan hızlı ilerliyor. Meydana gelen bazı değişimler yüzlerce yıl boyunca geri döndürülemeyecek. 2011 ile 2020 arasında son 12 bin 500 yılda görülen en yüksek yeryüzü sıcaklığına ulaşıldı. Geride bıraktığımız 5 yıl, 1850'den bu yana görülen en sıcak yıllar oldu. Gelecekte Ne Olacak? Rapora göre, tüm tedbirlere ve kısıtlamalara uyulsa dahi 2040 yılında sıcaklıklar 1,5 derece artacak. Gerekli adımlar atılmazsa bu rakam 2,1 ile 3,5 derece seviyelerine çıkabilir. Eşi benzeri görülmemiş hava olaylarının sıklığı artacak. Aynı anda hem uzun kuraklık hem aşırı sıcak hava dalgalarına tanık olacağız. 2050'den önce en az bir kez kutup bölgesini tamamen buzsuz göreceğiz.
Peki, dünya 2 derece ısınırsa ne olacak?
Buzullar erimeye başlayacak. Grönland buz yüzeyi 140 yıl içinde tamamen yok olacak. Deniz su seviyesi yükselecek. Miami, Londra ve New York sular altında kalacak. Bangkok, Bombay ve Şangay’ın büyük bir kısmı sular altında kalacak. İnsanlığın yarısı yüksek alanlara göç edecek. Temiz su kaynakları tehlikeli şekilde azalacak. Kutup ayıları, deniz aygırları gibi birçok deniz memelisi buzulların erimesiyle yeryüzünden silinecek. Dünya üzerindeki türlerin üçte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Eğer 10 yıl içinde sera gazları yüzde 60 azaltılırsa bu durumdan kurtulma ihtimali yüzde 93 olacak.
Peki, dünya 3 derece ısınırsa ne olacak?
3 derecelik bir sıcaklık artışı aynı zamanda sıcaklık dalgalarını da çok daha olası hale getirecek. Sıcaklıklar arttıkça kuraklık riski de artıyor. Yalnızca çorak bölgelerde değil, aynı zamanda sezonluk yağmura bağımlı olan bölgelerde de bu risk artacak. Tarım ve gıda değişen iklimlerden etkilenecek, üretim geri dönülmez şekilde düşüşe geçecek ve milyonlarca insan açlıkla boğuşacak. Deniz suyu temiz su kaynaklarına karışmaya başlayacak. Küçük ve orta çapta tüm su havzaları kuruyacak. Çürümüş bitkilerdeki karbon atmosfere yayılmaya başlayacak. Okyanuslarda süper fırtınalar başlayacak. Bunlar ne kadar öngörüler olsa da şuan karşı karşıya kaldığımız olayların vahametini idrak etmek zorundayız.
Tüm bunların sebep ve sonuçlarını bir kenara bırakıp bir fail aramak işin kolay tarafı. Peki, olayın failini bulmak/cezalandırmak bizi bu krizden çıkartır mı? Çok zor. Hepimizin ufakta olsa bu krizde bir parmak izi var. Yeniden doğayı eski haline döndürmek ise bizim elimizde. Herkes ‘ben ne yapabilirim?’ sorusunu kendine sormalı ve üstüne düşeni yapmalıdır. Gel(e)meyen yazlar, bit(em)eyen kışlar, kış mevsimini andıran ilkbaharlar, yaz esintisi yaşatan sonbaharlar derken Coğrafya dersinde mevsimlerle ilgili öğrendiğimiz tüm bilgiler kafamızda allak bullak oldu. Biyosferdeki canlı türünün gün geçtikçe azalması da yaşanan bu değişimlere canlıların ayak uyduramadığının göstergesi.
Artık iklim değişikliği diye bir olgunun varlığı veya buna insanın neden olup olmadığı değil, buna karşı ne yapmak gerektiği tartışılması gerekiyor. Unutmayalım ki insan faktörü, küresel iklim değişikliğinin temelinde yatan unsurdur. Madem küresel boyutlardaki iklim değişikliğinin asıl nedeni biziz, o zaman önlem almak için doğaya yardımcı olması gereken de biziz. Peki, doğaya nasıl yardımcı olabiliriz?
Kullanmadığımız elektrikli aletleri fişten çekerek işe başlayabiliriz. Televizyon, bilgisayar, telefon şarjı gibi aletler beklemede olsa bile elektrik harcar. Enerji tasarruflu ürünler, küresel ısınmaya karşı güçlü bir önlemdir. Güneş paneli kullanımı da önemli bir katkıdır. Güneş panelleri sayesinde evde kullandığımız suyu güneş enerjisi ile ısıtabiliriz. Yenilenebilir enerji bize sürdürülebilir bir gelecek sunuyor. Bu aynı zamanda gezegenimiz için daha yeşil ve huzurlu bir gelecek demek. İstediğimiz, arzu ettiğimiz bir gelecek için yüzümüzü güneşe dönebiliriz.
Mavi gezegenimiz olan okyanuslar da tehlike altında ve onu korumak hepimizin görevi. Sağlıklı okyanuslar gezegenimizin yaşanabilir alanların yüzde 97’sini oluşturup 700.000'den fazla türe ev sahipliği yaparak yaşam destek sistemi görevi görür. Okyanuslar, insan sağlığı için de hayati öneme sahiptir; aldığımız her iki nefesten birini okyanuslar sağlar. Ulusal sınırların ötesindeki bu sular gezegenimizdeki en büyük ve uzun sıra dağlara, bilinen en eski yaşam formlarına ev sahipliği yapan mercan resiflerine ve içerisine Everest Dağı’nı sığdıracak kadar derin çukurlara sahiptir. Bu yapılar binlerce kilometre yol kat eden balina, kaplumbağa, albatros ve orkinos gibi canlıların adeta otoyoludur. Yüzlerce yıl yaşayabilen hayvanları da barındıran bu devasa mavi dünya, tropikal yağmur ormanlarından çok daha büyük bir canlı çeşitliliğine ev sahipliği yapar.
Su kaynaklarının kıtlığı da bir başka önemli sorun. Çevre örgütleri, tüketicileri ulaşım sektörü konusunda da uyarıyor. Bu sektör, yenilenemeyen enerji kaynaklarının baş tüketicisi ve sektörde kullanılan gazların emisyonları, hava kirliliğine, iklim değişikliklerine neden oluyor. Çevre örgütleri ayrıca, tüketicilere geri dönüşümü bir yaşam tarzı olarak benimsemelerini, alışveriş sırasında aşırı tüketimden kaçmalarını öğütlüyor. Tüketicilerin özenli davranması gereken en önemli konuların başındaysa ambalaj tüketimi geliyor. Zira plastik ambalajların doğada kaybolma süresi bin yılı buluyor.
İklim değişikliğinin kötü etkilerinden kaçınmak için çok geç kalmış olmayabiliriz. İklim değişikliğiyle başa çıkmak 2 aşamalı yaklaşımı içeriyor. Birincisi sera gazı salınımını hafifletme, ikincisi ise iklim değişikliğini kabullenip bununla nasıl yaşanması gerektiğini öğrenme. İklim değişikliği küresel olduğundan dolayı ekonomik, sosyal ve politik etkileri var ve çözüm hem küresel hem de bölgesel boyutta yerel çabaları gerektiriyor. Yani İklim değişikliğini önleyebilmek bizim elimizde. Kısacası yaşam için gerekli olan hava, su ve toprağı korumamız gerekiyor.
Dünyadaki, küresel çevre sorunlarını ortaya çıkarmak, yeşil ve barış dolu bir gelecek için gereken çözümleri sunmak amacıyla şiddetsiz ve yaratıcı çözümler sunmalı, bağımsız kampanyalar yürüten organizasyonlar meydana getirmeliyiz. Kitlesel olarak, her türden biyoçeşitliliğin korunması, okyanusların, toprağın, havanın ve su kaynaklarının tahrip edilmesinin engellemesi, nükleer tehditlere son verilmesi, barışa, küresel silahsızlanmaya ve şiddetsizliğe destek verilmesi gerekiyor.
Gezegenimizi korumaya değer çok şey var! Doğayı odağına alan ve sürdürülebilir bir yaşam için mücadele etmeliyiz. Bunun için, çevre suçlarına karşı bilimsel çalışmalar yürütmeli ve çözümler üretmeliyiz. Bu değişimi başlatmak zorundayız unutmayalım ki doğaya zarar gelirse bizlerde zarar göreceğiz. Biz mi? Doğa mı? İkileminde oyumuzu doğadan yana kullanıp her iki tarafı da kurtarmak mümkündür. Unutmayalım ki Allah’ın bizlere emaneti olan bu güzellikleri korumakla mükellefiz.
Tüketirken tükeniyoruz. Sorgulamayı, minimalist yaşamayı, alternatifler oluşturmayı, adil ve etik olmayı benimsemeyi öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor. Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz, bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz. Tüm bu yazdıklarımın özeti olabilecek şu ayet ile yazıma son vermek istiyorum: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum-41)
Söz&Kalem | Muhammed Zeki Aygur
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...