Söz&Kalem Dergisi - Elif Yağar Aslan
‘Çünkü anne, bir çocuktan bir Kudüs yapar’ diyor şair ve bir Kudüs canlanıyor Maraş sokaklarında. Yedi güzel adamın ağabeyi Nuri Pakdil 29 Mayıs 1934’te Kahramanmaraş’ta doğdu. “Güzel İstanbul’umuzun Müslüman olduğu, bize katıldığı günü, doğum günüm sayıyorum.” diyerek 29 Mayıs’ı doğum günü ilan etmişti. Eğitimli bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Pakdil’in annesi Hatice Vecihe hanım Halep’te büyümüş ve orada eğitim almıştı. Nuri Pakdil yıllar sonra “İdeolojik ilk mürebbiyem annemdir.” diyecek ve annesinin fikirsel yaşamındaki ilk öğretmeni olduğunu söyleyecekti. Babasını annesinden ayrı tutmuyor, kendisini Peygamber’in (sav) izinde yetiştirdiklerini dile getiriyordu.
Eğitimli anne babanın çocuğu olmak Nuri Pakdil’in eğitim hayatının diğer çocuklardan farklı şekillenmesini sağlamıştı. Zira Hatice hanım oğlunun okula gitmesini istemiyordu, bu sebeple Pakdil ilkokula 3 yıl geç başlamıştı. Bu süre zarfında aile dostları olan Ahmet Kuşçu evlerine gelerek pakdil’e gereken eğitimi birebir veriyordu. Okumayı iyiden iyiye söken Pakdil, aradan hiç zaman geçmemiş gibi, sınavla üçüncü sınıftan ilkokula kaydoldu. Nuri Pakdil lise yıllarına geldiğinde kendini tam anlamı ile fark etmişti. Maraş Lisesinde kendisine yakın hissettiği bir grup arkadaşı ile Hamle adında bir okul dergisi çıkarmaya başladılar. Bu ilk adım çok küçük bir adım olsa da, bu dergi sadece bir lise dergisi değildi, oluşturduğu etki çok daha fazlasını kapsıyordu.
Pakdil eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde devam etti. Fakat burada gönüllü olarak bulunmadığını, sadece İstanbul’da okumuş olmak için bulunduğunu söylüyor ve şu sözleri ekliyordu; “… çünkü inançlarıma aykırı bir hukuk düzeni anlatılıyordu bizimle hiçbir bağı olmayan yabancı yasaları ezberliyorduk.”
Henüz ilkokul sıralarında başlayan okuma serüveni zamanla yazma yeteneği ile bütünleşen Nuri Pakdil, döneminin kitaba ve ilme ulaşmaktaki zorluğunu şöyle anlatıyor; “Çocukluğum, ‘Allah’ demenin bile yasak olduğu bir dönemde geçti. Mahalle mektebinde hoca bize Kuran-ı Kerim öğretirken, polis veya jandarma baskınına karşı biri kapıda nöbet tutardı. Korku içinde gidip gelirdik. Ayrıca, okuyabileceğimiz kitap bulmakta da zorlanırdık…” Kimi zaman teyzesinin liseye giden oğlundan aldığı kitapları, kimi zamanda mahalle bakkalından aldığı gazete ve dergileri okuyordu. Lise yıllarında okulunun büyük kütüphanesi adeta ikinci evi olmuştu. Zamanla kitaba erişim kolaylaştı fakat kitaplar artık insan zihnine erişemiyordu. Pakdil için okumak, omzuna yüklenmiş onurlu bir yüktü…
Hayatın, keskin geçişlerinde ve en dalgalı zamanların da dimdik ayakta duran bir Nuri Pakdil yetişmişti. Kendisini antikapitalist, antifaşist, antinazist, antisiyonist, antisosyalist ve en önemlisi de Türkiye özelinde olmak üzere antifiravunist bir bilince ve iradeye sahip devrimci bir yazar olarak tanıtan Pakdil, “Hayır, Nuri Pakdil muhafazakâr değil, devrimci bir insandır!” diyerek asıl kimliğini okura sunardı.
Bereketli ömrüne sığdırdığı 40’tan fazla eseri şöyle anlatıyordu Üstad; “Bugünkü tarih itibariyle yayımlanmış olan 43 kitabımın hepsi, ‘zulümsüz‘, ‘sömürüsüz‘, ‘putsuz‘, ‘kimlikli‘, ‘erdemli‘, ‘erekli‘, ‘ışıklı‘, ‘aşkınlıkla dopdolu‘ bir yeryüzü oluşturma çabasına katkıdır. Puta tapıcılık sapkınlığına bir karşı koyuştur. Tüm kitaplarım bu bağlamda okunmalıdır.’’ Derdi büyük usta. Nitekim cehaleti, insanlık aleminin düşmanı olarak niteliyordu büyük usta. Hep bir gayret ve mücadele bilinci yoğururdu aklını ve zihnini. Cehaleti ve tembelliği, düşman bellemişti müslüman ve mustazaf halklara:‘’Tembellik, bıkkınlık, kötü hasletler, İslam Toplumuna musallat olduğu günden beri acı çekmeye başlamıştık. Hem biz hem de yeryüzünün tüm mazlumları.’’
Kudüs davasını “Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Kudüs’ü bunun için çok seviyoruz.” sözleri ile dile getiren Pakdil’in anneciği Vecihe Hanım ve babacığı Emin Efendinin kalbine daha çocuk iken işlediği bir nakıştı. Kalbinin pır pır ettiği o çocuk yaşında Nuri Pakdil, “Benim dünyamda, İstanbul’un özel bir yeri, Kudüs’ün daha özel bir yeri vardır. Yüreğimizin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medine’dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır. Tutsak Kudüs’e borcumuz, Kudüs’ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.” diyordu.
Nuri Pakdil, 2015'te 81 yaşında geldiğinde Kudüs'e giderek, Mescid-i Aksa'da cuma namazı kıldı ve hayali gerçek oldu. Hayallerini gerçekleştirmeyi bekleyen bir çocuk gibi Kudüs’e kavuştuktan 4 yıl sonra 2019 da Ankara’da vefat etti. “Gençlerimize ve geleceğimize hep umutla bakıyorum” diyen, devrimci bir Nuri Pakdil geçti bu dünyadan…
Şâd olsun İslam’a hizmet eden bütün aziz ruhlar; âlemde ve berzahta…