Söz&Kalem Dergisi - M. Furkan Alsan
Ömrümüzü İman nimetiyle bereketlendiren Rabbimizin adıyla…
İnsanın ömrü, kısalığı ile sürekli bir rüyaya benzetilmiştir. İnsan rüya aleminde iken genellikle onun bir rüya olduğunu bilmez. En uzun rüyanın dahi 6 saniyeden ibaret olduğu, çoğu ruh bilimci tarafından söylenmektedir. Fakat 6 saniye içerisinde bazen 20-30 yıllık bir rüya görüyoruz. Bu noktada şu Ayet-i kerimeyi hatırlamaktayız:‘’.. Sonra sizin saydığınızdan bin yıla eşit bir gün içinde kendisine yükselirler.’’ (Secde, 5) Yani bizim saydığımız bin yıl, Rabbimizin katındaki bir gün gibidir. Bir rüyanın akabinde uyandığımız da ise gece rüya gördüğümüzü yeni hatırlıyoruz. Yani gördüğümüz şeyin rüya olduğunu, sabah ya da uykudan uyandığımız herhangi bir zaman diliminde anlıyoruz. Bu temsilden yola çıkarak, insan öldüğü zaman hayatın da bir rüya misali olduğunu bilecektir. Kimi rivayetlerde hadis, kimi rivayetlerde de İmam Ali veya Sehl et-Tüsteri’ye ait olduğu söylenen şu vecize, bu hakikatin bir çağrışımıdır: ‘’İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.’’
Peki ömrün bu denli kısa olduğu gerçeği, hayatın anlamsız ve semeresiz olduğunu mu gösterir? Elbette ki hayır. Şu geçici dünya hayatında öylesine salih ameller, güzel işler ve hayırlı icraatlar vardır ki, insan için ebedi saadetlere vesile olmaktadır. Yeter ki insan bunları keşfedip hayatına tatbik edebilsin. İnsanın böyle bir yolu izlemesi içinde bir kılavuza, fihriste ihtiyacı vardır.
Kur’an’ı Kerimdeki ayet-i kelimeler, hadis-i şeriflerde buyrulan hikmetler; Peygamberlerin, alimlerin, sıddıkların ve şehitlerin hayatındaki örnekleri kılavuz olarak gördüğümüzde, bizlere bir ömre neler sığabileceğini göstermektedir. Böylece bir rüya misali kısacık olan dünya hayatından, ne denli büyük bir sermaye edineceğimizi fark edeceğiz.
Bir ömre sığacak en bereketli şeylerin başında, Allah’ın koyduğu sınırlara teslim olmak gelmektedir. Bu teslimiyet bilinci, Rabbimiz ile aramızdaki bağı güçlendirir, ahde sadık kalmamızı sağlar. Bu temel noktadan yola çıkarak, bereketli yaşamın ilkelerini maddeler halinde sıralayalım:
-İmani düsturların gerekliğini hiç unutmamak. İman nimetinin farkında olmak. Ona göre bir yaşam biçimi benimsemek.
-Geçici dünya hayatında, haz odaklı değil, anlam ve gaye eksenli yaşamamız gerektiğini bilmek.
-Heva ve hevese göre değil, akl-ı selim ve kalb-i selim şekilde hayatımızı dizayn etmek.
-Tüm zevk ve sefamızı, helal ve meşru dairede aramakla mükellefiz. Bu daire dışına çıkmanın, dünya ve ahiretimizi heba etmemiz anlamına geldiğini bilmek.
-Müslümanların derdiyle dertlenmenin gerekliliğinin şuurunda olmak. İslam ümmetinde yaşanan acı tablolara karşı direnmemiz, kendi çapımıza göre tepki vermemizin bir imani gereklilik olduğuna yakin etmek.
-Rabbimizin her türlü takdiratına rıza makamında boyun eğmeyi bir kulluk vazifemiz olarak görmek. Bununla beraber dünyanın bir mücadele sahası olduğunu bilip imtihanlarımızla en müspet şekilde başa çıkmaya çalışmak.
-Rabbimizin bize bahşettiği en büyük nimetlerinden olan akıl ve tefekkür kabiliyetimizi, bizleri hayra, güzelliğe ve iyiliğe sevk edecek şekilde sürekli kullanmak.
-Hayatımızın her alanını, bir ölçü ve denge üzere inşa etmemiz gerektiğine inanmak. Nitekim dünya hayatında yaratılan her şey, bir aheng ve ölçü üzere var olmuştur.
-İsraf, lüks ve konfor ihtirasından soyutlanıp, fıtratımıza en uygun olan iktisat ve kanaate yönelmek. Yardımlaşma ve tesanüt ilkesini, ruhun bataklığı olan konfora tercih etmek.
-Hayatta ki anlam arayışının, sadece iman ve İslam’da olduğu, diğer tüm düşünce, fikir ve ideolojik öğretilerin bir aldatmacadan ibaret olduğuna inanmak.
-İnsani ilişkilerdeki temel esası, ilahi ölçüler olarak bilmek. Ailemiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız ve toplumuz ile oluşturduğumuz ilişkilerin temeline, İlahi ölçüleri yerleştirmek.
-Yaşamımızın her alanında, ihsan makamını gözetlemek. Her hal ve hareketimizin, tüm tavır ve davranışlarımızın Rabbimiz tarafından müşahede edildiğinin farkında olmak. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere, her ne kadar biz O’nu (c.c) görmesek de, O (c.c) daimi olarak gözetleyicimizdir.
-Peygamber efendimizin buyurduğu ve sosyal hayatta önemli bir yer edinen üç ilke, ömrün bereket vesilesidir. Birincisi, insanların kişinin dilinden emin olması: Gıybet, yalan ve kötü sözden sakınmak. İkincisi, insanların, kişinin elinden emin olması: Dövmek, haksızlık etmek, batılı yazmak, yakıp yıkmak ve benzeri fenalıklardan sakınmak. Üçüncüsü ise kişinin kendisini alakadar etmeyen şeylerden yüz çevirmesi: Malayani, fuzuli ve faydasız işleri terk etmek.
-Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker kaidesini, toplumsal yaşamın en ehemmiyetli parçası görüp, sosyal sorumluluk bilinci ile toplum içerisinde bu kaideyi uygulamaya çalışmak.
- Hülasa; Merhum Zübeyir Gündüzalp ağabeyin ifadesi ile; etrafımıza manevi olarak ilimden, irfandan, faziletten ve ahlaktan kaleler dikmeliyiz.
Nokta yerine:
‘’İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini feda eder.’’ (Bakara, 207)
Bir ömre neler sığabileceğini, bereketli yaşamıyla bizlere teorik ve pratik anlamda gösteren, hayatının tüm merhalelerini yalnızca Allah’ın rızası üzerine yaşayan, bu uğurda kundaktaki torunundan hasta yatağındaki kız kardeşine kadar 69 aile üyesini Allah yolunda feda eden ve en nihayetinde ölümünü de şehadeti ile dirilten Şehid Lider İsmail Heniyye’yi saygı, özlem ve minnetle yad ediyoruz.