Birlikte Yaşam ve Ulus Devlet Çıkmazı

Birlikte Yaşam ve Ulus Devlet Çıkmazı

Medine Vesikası, İslam tarihinde muhtelif dini, siyasi, etnik ve kültürel kesimlerin birlikte yaşayabilmelerine imkân tanıyan ilk siyasi adımdır. Bu adım, Müslümanların devlet anlayışlarında nasıl bir vatandaşlık modeli arzuladıklarının en açık göstergesidir. Irk, din veya kültür dayatması içinde olmayan İslam inancının siyasi yaşama ilişkin şura, adalet, ehliyet, eşitlik, inanç ve ibadet özgürlüğü gibi evrensel ilkeleri, uygulandığı takdirde birlikte yaşama kültürünü yok eden ulus devlet modelinin çıkmazı aşılmış olacaktır.

Hicretin ilk yılında hazırlanan vesika, temelde iki amaç taşır. Şehirdeki tüm farklı kesimlerin temel haklarını yasal bir düzenleme ile güvence altına almak ve mevcut toplumun eşitliğini esas alan vatandaşlık ortak paydasında barış içerisinde yaşanmasını sağlamak.

Medine Vesikası’nın dini çoğulculuğun hâkim olduğu bir ortamda hazırlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü Yesrip’te Müslümanların yanı sıra müşrik, Yahudi ve Hristiyan gibi farklı din mensupları birlikte yaşarlardı. Siyasi anlamda bir kaosun olduğu ve sosyal anlamda da dağınık bir yerleşim görünümünde olduğu söylenebilir ki hicret sırasında Medine’de devlet olarak nitelendirebileceğimiz bir yapı mevcut değildi.

Medine Vesikası’nın Bedir Savaşı’ndan önce mi sonra mı veya bütün halinde tek seferde mi yoksa parça parça mı hazırlandığı konusu bir netlik arz etmemektedir. Ancak vesikanın tarihi gerçekliğine dair bir şüphe bulunmadığını yazarın delillendirmelerine dayanarak söyleyebiliriz.

Siyasi hukuki bir metin olan vesikanın nitelik olarak anayasa mı yoksa sözleşme mi olduğu da tartışmalıdır. Kanaatimce metnin anayasal özellikler taşıdığı kesin olsa da bu tartışmanın bir anlam taşımadığıdır. Çünkü asıl olan muhteviyatının anlaşılması ve günümüze uygulanabilirliğidir. Aynı zamanda günümüzde kullanılan anlamıyla anayasa bir 18. Yüzyıl kavramıdır ve İslami kavramların içeriğinin modern muhtevalarla doldurulması yaklaşımı problemli bir yaklaşımdır.

Yazarın Medine Vesikası’nı inceleme sebebi son bölümde ‘Anayasanın Günümüze Uygulanabilirliği’ başlığı altında tartışılmıştır. Yazar, sonuç olarak Medine Sözleşmesi’nin şekil bakımından yerel/tarihsel ve ilkeler yönüyle de evrensel bir niteliğe sahip olduğunu ve metnin geliştirilmesi halinde günümüze uygulanabileceğini vurgulamıştır.

Birlikte yaşama kültüründen uzak, ulus devlet anlayışı üzerine inşa edilmiş toplumlar, Osmanlı’da 600 yıl boyunca farklı din ve ırktan insanların nasıl birlikte yaşadıklarını anlamaya çalışmaları gerekir. Bu Osmanlı’nın özel siyasi politikalarıyla ilgili değildir. Bu Medine Vesikası’nın da temellerini oluşturan tevhid esasına dayalı ilkeleri anlamanın ve uygulamanın doğurduğu bir sonuçtur. Osmanlı’nın dayandığı esaslar ne zamanki tevhitten kaydı, düzen ve intizam bozulmuş oldu.

Sonuç olarak ulus devletlerin yok ettiği birlikte yaşama kültürü, beslediği ötekileştirme ve kendinden olmayana hak tanımama ancak Tevhid inancının esaslarının anlaşılması ve uygulanmasıyla aşılabilecektir. Bu bağlamda Müslüman coğrafyaların yaşadığı problemler belki de Medine Vesika’sının anlaşılması ve her şeyde olması gerektiği gibi siyasette de ölçü olarak tevhid ilkelerinin esas alınmasıyla aşılabilecektir.

 

Kitabın adı: Medine Vesikası ve Birlikte Yaşama

Kitabın yazarı: Mustafa Özkan

Yayın: Fecr yayınları/2018

Sayfa sayısı: 117

 

Söz&Kalem - Feyzullah Çiftçi

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ