Bize Bir Ömür Daha...

Son bir kaç gündür gözüne pek uyku girmiyordu.. Doktorun doğum için verdiği tarih geçmiş, hanımı endişeye kapılmıştı.. Aylardır yanına gidip geldikleri ve abla-kardeş oldukları doktor hanım da izne ayrılmış, “İnşallah ben dönünceye kadar bekler” demişti.. Lakin bir çocuğun, yıllık izin boyunca gecikmeyeceğini o da çok iyi bilmekteydi..
O gece biraz erken yatmak için yatağa uzandı.. Hanımına, “Bir durum olursa mutlaka beni uyandır” diye tembihte bulunduktan kısa bir süre sonra uykuya dalmıştı bile.. Çok geçmemişti ki hanımı onu uyandırmış ve hastaneye gitmeleri gerektiğini söylemişti..
Görev yaptığı camide, ondan başka iki imam daha görevliydi ve ikisinin de arabası vardı.. Haftalar öncesinden ikisine de, “Gece sizi ararsam doğum için aradığımı bilin ve mutlaka açın” diye sıkı sıkı tembihte bulunmuştu.. Usulca telefonuna uzattı elini.. Sırayla ikisini de aradı lakin ikisi de cevap vermiyordu.. Aradı.. Aradı.. Ama cevap veren olmadı.. Saate baktı.. Saat 03.00’e doğru geliyordu.. Cami cemaatinden araba sahibi olanları düşünmeye başladı ama kimseyi hatırlayamadı.. Telefon rehberini açtı, daha kolay hatırlamak için.. Ve, “Bir durum olursa gece de beni arayabilirsiniz” diyen bir esnaf abiyi hatırladı hemen.. Bir ümitle onu da aradı ama o da cevap vermedi..
Görev yaptığı arkadaşlardan birinin evi ile kendi evi arasında iki sokak vardı ama evine gidip zilini çalmak aklına bile gelmemişti.. Saniyeler içerisinde fikir üretmesi gerektiği için hemen 112 no’lu numarayı arayıp ambulans çağırdı.. Hanımı ve kaynanası hazırlanırken o da aşağıya indi..
Hava soğuktu.. Bir anda babasının gözaltına alındığı sabahı hatırladı.. Babası köy muhtarıydı ve maalesef köyde vuku bulan her olaydan sonra o da gözaltına alınıyordu.. Sabahın o erken saatlerinde polisin kapıyı çalmasını ve sıcak yorganının nasıl didik didik arandığını hatırladı.. Yine öyle soğuk bir hava dolaşmıştı en derin yerinde.. Bu tür durumlarda aşırı heyecan yapardı.. Heyecanını bastırmaya çalışırken sokağın alt tarafından bir ışık sezdi.. Ambulansın ona doğru geldiğini fark etti.. Ambulans yaklaşmış, sağlık görevlileri içerisinden inmeye başlamıştılar. Ambulans şoförü hastanın nerde olduğunu sordu, o da doğum başlangıcı olduğunu ve hastanın merdivenleri yavaş yavaş indiğini haber verdi.. İşte ne olduysa bu cümleden sonra oldu..
Ambulans şoförü, geç adamın sakalına, üzerindeki geniş pantolonuna bakınca birden değişti ve “Araban nerde?” diye sordu.. Genç adam bir anda şaşırdı.. Bu soru, bu vakitte sorulacak bir soru değildi.. “Arabam yok” cevabını verdiyse de şoför tatmin olmadı ve “Göster göster, nerde araban? Sizin gibiler arabaları fazla yakmasın diye ambulans çağırıyorlar” dedi.. Genç adam biraz daha şaşırmıştı.. Şaka yaptığını zannederek “Herhalde şaka yapıyorsunuz abi” dedi.. Şoförün şaka yapmadığı çok belli oluyordu.. Ama öyle kolay kolay vazgeçeceğe de benzemiyordu.. Ses tonunun kin dozunu biraz daha yükselterek “Benim hanımım şuan doğum sancısı çekiyor ama ben ona bile ambulansı götürmüyorum. Babanızın özel arabası mı lan bu? Geliyoruz ama hasta yok.” diye çıkıştı..
Genç adam işin ciddi olduğunu anlamış ama ne tepki vereceğini kestirememişti.. “Eğer gönülsüz geldiyseniz gidebilirsiniz” diyerek konuyu geçiştirmek istemişti ki o anda hanımı çıktı.. Hanımının çarşafını gören sağlık görevlileri daha da sinirlenmişlerdi.. Bir anda birbirlerine baktılar.. Alaylı bir gülümseme belirdi suratlarında.. Hemşire kadın hanımına “Türkçe biliyor musun sen?” diye sordu.. Hanımı başıyla bildiğini ima etti.. Tam o esnada araya giren genç adam, “Biz Türkiye vatandaşıyız, yabancı değiliz” dedi.. Hemşire, hanımını ambulansın arka tarafına alıp kapıyı kapattı.. O arada şoför yeniden sataşmaya başladı.. Hasta yakınlarını ambulansa bindirmenin yasak olduğunu söyleyerek, “Ben sadece hastayı götürebilirim. Siz de taksiye atlayıp gelin” dedi.. Genç adam, “Böyle bir şeyi ilk kez sizden duyuyorum, defalarca ambulansla giden hasta yakınları tanıyoruz” deyince şoförün zoruna gitti ve “Ben götüremem, siz bir taksi tutun gelin” dedi.. Amacı, olabildiğince ailenin canını acıtmak mıydı bilinmez ama elinden gelen her türlü zorluğu göstermeye ant içmiş gibiydi.. Genç adam bunu kabul etmedi ve “Öyleyse hanımımı indirin, onu tek başına sizinle yollayamam” dedi.. Hemşire, hanımını indiremeyeceklerini söylediyse de genç adam ses tonunu yükseltti ve hanımının indirilmesini talep etti.. Olay esnasında sessiz kalmayı tercih eden diğer sağlık görevlisi de hastaneden sorumlu doktoru arayıp, ambulansı çağıranların şuan ambulansa binmek istemediklerini iletti.. Ve telefon genç adamın kulağına verildi.. Genç adam karşı tarafı dinleme ihtiyacı duymadan “Doktor Bey; her şey için Allah razı olsun. Biz bu ambulansa binersek bu görevlilerin bizi öldürmesinden korkuyoruz” deyip telefonu kapattı.. Ambulans şoförü bu diyalog üzerine hışımla açık olan kapıları kapattı ve gazlayıp ardında bir toz yığını bıraktı.. Ambulans sokağı dönmemişti ki genç adamın hanımı sokağın ortasına çökmek zorunda kaldı.. Hastaneye biraz daha geç kalırlarsa bebekte bir sıkıntı oluşabilirdi..
Dünya bir anlığına ona o kadar daraltıcı geldi ki ne yapacağını bilemedi.. Kimi aramalıydı? Kimin kapısını çalmalıydı? Saliseler içerisinde düşündüğü bu soruların hepsinden kaynanasının sesiyle irkildi: “Oğlum hiç mi kimse yok? Hanımın rahatsızdır acele edelim..”
Bir koşu caddeye fırladı.. Normalde bu cadde taksilerin kullandığı bir güzergah değildi ama yine de bakmaktan başka bir çaresi yoktu.. Caddeye çıktığı gibi sol taraftan bir taksinin geldiğini fark etti.. Taksi doluydu ama tam önünde durdu ve içerisindeki yolcular indiler.. Taksiciye durumu izah edip onları hastaneye yetiştirmelerini rica etti.. Taksici, “Ne demek abi hemen” diyerek direksiyonu sokağın içine kırdı..
Hastaneye varmışlardı.. Doktorları yıllık izindeydi.. Nöbetçi olan doktor da ilgili sayılmayacak bir doktordu.. Muayene yapıldıktan sonra durumun biraz kritik olduğunu söylemişti.. Yatış yapılmış, hanımı doğuma alınmıştı.. Vakit, teheccüd vaktiydi.. Doğumhane kapısının hemen karşısında olan mescide gidip, yaşadığı olayları bir daha canlandırdı zihninde.. Yaşadıkları karşısındaki çaresizliğini, gurbet diyarlarda kimsesi olmamanın feryadı ağlamalarına eşlik ediyordu.. Bir ara durdu ve annesini aradı.. Durumdan haberdar edip dua etmesini istedi..
Günü hatırlamaya çalıştı.. Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gecenin sabahıydı.. Bi ara tekrar yerinden doğrulup doğumhane kapısına doğru ilerledi.. Kapıda bekleyen başka bir adam daha vardı.. Onunla tanışıp sohbet etmek istediyse de zihninin çok yorgun olduğunu hissetti..
Sabah olmuş, güneş doğmuştu.. Az sonra içerden bir hemşire çıkmış ve genç adama müjdeli haberi vermişti.. O sevinçle Rabbine hamd etmiş , şükür secdesinde bulunmuştu.. Bebeği odaya getirmişler ama hanımını bekletmişlerdi.. İlkin bu bekletmenin rutin bir bekletme olduğu söylense de zaman geçtikçe hanımıyla ilgili endişelenmeye başlamıştı..
Defalarca hanımıyla alakalı danışmadan bilgi almış ama içi tatmin olmamıştı.. Doğumhane kapısına indi lakin doğumhaneye giremedi.. Hastane, mahremiyete önem veren bir hastaneydi.. Hanımını görmek istediğini söylese de olumlu bir cevap alamamıştı.. Kapı önünde beklerken, bir kaç doktorun hızla doğumhaneye girdiğini görmüş, endişesi daha da artmıştı.. Bunun üzerine doğumhane görevlisinden rica edip hanımıyla en azından telefonla görüşmek istemişti.. Her ricasına, ”Doktor hanım size gereken bilgiyi verecek” diye yanıt almıştı.. Bir müddet sonra üç doktor hanım karşısındaydılar.. Biri elini omzuna koydu ve “Gözün ayın, baba oldun” dedi.. Ama yüzlerinde farklı bir durum vardı.. O ara danışmadan telefon geldi.. Kaynanası odada bayılmıştı.. Genç adam o an sadece dün geceden beri yaşadıklarının bir rüya olmasını diledi.. Fakat hepsi gerçekti.. Kaynanası bayılmıştı.. Bebek odada ağlıyordu ve hanımından bir haber yoktu.. Sırtını duvara yaslayıp Allah’tan hayırlı bir ölüm temenni etmek geldi içinden.. Sanki bir anda yaşlanmış ve tüm duyguları yıpranmıştı.. Zerrelerine kadar bir titreme tutmuştu onu..
Doktorlardan yaşça büyük olanı, genç adama baktı ve hastaneye geç gelişten kaynaklı bazı sıkıntıların yaşandığını söyledi.. O konuştukça genç adam, hanımını düşünmeye başladı.. Acaba bu konuşmanın sonu kötü mü bitecek diye merak etti.. Doktor hanım devam ediyordu: “Şuan sizden tek ricamız dua ama hastanın durumu kritik. Açıkçası net bir şey söyleyemiyoruz ama dua edin. İki saat sonra durum netleşir..”
O an durdu.. Durdu.. Durdu.. Sadece sustu.. Tek kelime konuşmak ya da tek kelime bir kelam etmek gelmedi içinden.. Vakit Cuma vaktiydi.. Bebeğinin bulunduğu odanın kapısına doğru gidip bir koltuğa oturdu ve dua etti.. Duaları bile yarım yarımdı.. Dilinde dua kelimeleri varken, bebeğinin bulunduğu odaya girdi.. Bebeği tek başına odadaydı.. Doğmuş olduğu dünyanın yabancılığına alışmak istemiyor gibi bir hali vardı.. Genç adam, içerisinde oluğu halden ötürü evladına bile bakamamış, öpüp koklayamamıştı.. Olduğu yere çöktü.. Milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde yapayalnız bir halde hastane odasındaydı.. Gözü, anne-babasını aradı.. Ve gözünden yaşlar boşaldı.. Sadece Rabbinin duyabileceği bir ses tonuyla iniltiler yükseltti acılı gönlünden.. Sırf Rabbinin emirlerini yerine getirdiği için dışlanmış ve ailesi tarafından gördüğü baskıların neticesinde İstanbul’a üniversite okumaya gelmişti.. Okuduğu Anadolu Lisesi’ni birincilikle bitirmiş ve tüm öğretmenleri, onun hukukla ilgili bölümleri tercih edeceğini düşünürken o farklı bir bölüm tercih etmiş ve kendini rahatça ifade edeceğini düşündüğü bir büyük şehre doğru yola çıkmıştı.. O günleri gün gibi hatırlıyordu.. Şimdi de sağlık görevlileri tarafından dışlanmış ve hakir görülmüştü.. Hanımını kaybetmekle karşı karşıyaydı.. Rabbine sığındı.. İliklerine kadar Rabbini hissetmek ve onun merhametine gark olmak istedi.. O’nun için çekilen hangi acı rahmet olmamıştı ki sahibine? Ve tüm bu acıları hafifletecek olan da şüphesiz Rabbinin ona göstereceği merhametti..
Üst üste ailesinden gelen telefonların titreşimiyle irkiliyor ve hanımının durumunu soranlardan dua talep ediyordu.. Kelimeler boğazında düğümleniyordu konuşurken.. Aradan iki saat geçmiş ve doktorlar tarafından çağırılmıştı.. Odaya girdiğinde, doktorların güler yüzünü görmüş ve bir anda bir mutluluk kaplamıştı içini.. Rabbi ona acımış ve belki de yeni doğan o masum bebeğin hürmetine hanımını ona bağışlamıştı.. Doktorlar, şaşkın bir şekilde hanımının durumunun bir anda değiştiğini ve şuan iyi olduğunu haber verdiler..
Hanımının iyi olduğunu duyan genç adam bir an durdu ve şükretti.. Merhametlilerin en merhametlisi olana.. O an, yüreğinde bir ferahlama hissetti.. Telefona sarılıp ailesine hanımının iyi olduğunu haber verdi.. Acısı az da olsa dinmiş, göğsündeki ağır yük hafiflemişti.. Lakin bilmediği bir şey ardı: İlerleyen saatler içerisinde onu çok daha büyük bir imtihan beklemekteydi…
Söz&Kalem - Serdar Ayhan
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...