Söz&Kalem Dergisi - Ahmet Karaduman
Hamd, her şeyin kudreti dâhilinde olan Rabbimizedir…
Dünya hayatı, insanoğlunun yaşamını ve sınavını verdiği bir zaman ve mekân dilimidir. Onun için dünya bu imtihanı verme açısından, insan için kıymetli ve değerlidir. Değerli oluşu zatından değil, hariçten olan bir etkendedir; o da ahiret tarlası olmasındandır.
Dünyada, iman ve küfür dışında mutlak hayrı ve şerri taşıyan hiçbir şey yoktur. Evrende var olan her şey bir yönüyle iyi, bir diğer yönüyle kötü olabilir. Dünya aynı şekilde iki sıfatı da farklı açılardan barındıran bir mekândır. Dünya, Arapça’da köken itibariyle ‘değersiz, kıymetsiz’ anlamına gelmektedir.
Mümin dünyayı, ahiretini kurtaracak yegâne tercih yeri olarak görmeli. Bundan ötürü zamanını İslam için harcamalı ve sarf etmelidir. Bu açıdan dünya kıymetlidir. Çünkü Allah’u Teâla, bu dünyayı iman edenlerle, inkâr edenleri ayırmak, sabırlıyla sabırsızı, cihat edenle etmeyeni ayırmak ve bilmek için yaratmıştır.
İnsan da bu evrene bu yollardan birini seçerek imtihanını vermek için gelmiştir. Yolu seçmek bir imtihan olduğu gibi, seçtikten sonra tercihe sadakatin ölçülmesi adına karşısına çıkan badireler de bir imtihandır. Dünya, imtihanın içinde başka bir imtihanın olduğu bir yaşam süresidir. Bundan ötürü Allah’u Teâla, ayeti kerimede mümin kullarını sadece iman ederek, hiç sınava ve imtihana tabi tutulmadan kurtulmayı zannetmesini garipser ve böyle bir şeyin olmayacağını bize haber verir.
‘’İnsanlar, (sadece) 'İman ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?’’[1]
İmtihan olunmadan bırakılmayacağız.
Niye mi?
El Cevap:
“Andolsun! Biz onlardan öncekileri de imtihana tabi tuttuk. Elbette Allah, doğru olanları da ortaya çıkaracaktır, yalancı olanları da ortaya çıkaracaktır’’[2].
“O, ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için yaratmıştır’’[3].
Peki, bizi neyle sınayacak?
“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!’’[4]
Olanları Kur’an’ın penceresinden anlamlandırmak isteğimden ötürü, beşerden bir şeyler eklemek istemedim. Beşerden yorumlar girince, fıtrat üzere olan aklın rotası bulanıklaşıyor.
Dünya, Allah’ın ayeti kerimede ifade ettiği felsefe üzere yaratılmıştır. Kendi mülkünde mutlak tasarrufa sahip olan O’dur. Yaptığından sual edilmez ama olanın hikmetini anlamada çaba sarf edilir.
İmtihan bu dünyanın olmazsa, olmazıdır. O olmazsa Kur’an’ın ifadesiyle imanımızı ispat etmemiş oluruz.
Bizim yaşadıklarımızın aslında bize ağır gelmesinin sebebi tam olarak da budur:
‘Dünya’ya Kur’an ve Sünnet penceresinden bakamamışız.’
Biz bu dünyada Allah’ın bize verdiklerine çok bağlandığımız için bir şeyi kaybettiğimizde de her şeyimizi kaybediyoruz.
Allah’ın bizden emanetini alış sebebini sorgulamak zorundayız. Acaba ne yaptım da Allah (cc) benden bunları aldı.
Hiçbir şey Allah’ın izni dışında gerçekleşmiyor, dünyada var olan düzen (sebep-sonuç), doğanın bir dengesidir. Nasıl ki evrende somut anlamda bir sebep sonuç ilişkisi varsa, manevi anlamda bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Ateşin sonucunda yanma oluşuyorsa, günahların çoğalmasıyla aynı şekilde hastalıklar ve ifsat ortaya çıkıyor. Bu, Allah’ın evrene koyduğu bir yasadır. Bu yasa, işleve girmediğinde mucize gerçekleşir. Allah’ın var ettiği o kanun bir anlık bozuluyor.
Kısa bir süre önce yaşadığımız ve sonuçlarını halen hissettiğimiz deprem de aynı şekilde Allah’ın kudretinin bir tecellisiydi. O’nun izni ve iradesi çerçevesinde gerçekleşti. Bize düşen, başımıza gelen olaya hikmet gözüyle bakmak, maddi ve manevi tedbirlerimizi almaktır.
Mümin hem maddi hem de manevi tedbirleri alan kişidir. Çünkü olanların sadece maddi nedenlere bağlamaz, çünkü o gayba iman etmiştir.
Onun için mümin her durumda Allah’ın rızasına uygun hareket etmelidir; gerek verdiğinde gerekse de aldığında.
Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur[5].”
Mümin eğer Allah’ın istediği duruşu sergileyebilirse, her anı ibadet ve her anı değerlidir. Sabır gösterenler kıyamet günü Peygamber ve şehitlerle beraber haşr olanlardır.
Bugün yaşadıklarımızın bir muhasebesini yapmak zorundayız!
Nasıl mı?
‘’İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma meydana geldi. Neticede (Allah), yaptıklarının (kötü sonuçlarından) bir kısmını kendilerine tattıracaktır; umulur ki (yol yakınken) dönerler.’’[6]
Olanların hepsi, ellerimizle yaptıklarımızdan ve Allah’ın iradesi çerçevesinde gerçekleşiyor.
Bir bakalım!
Ellerimizle neler yaptık?