GÜMÜŞ SAPLI BIÇAK

GÜMÜŞ SAPLI BIÇAK

Muhammed Kaya | Söz&Kalem Dergisi    

  Konserve kapağı genişliğindeki merceğimi, gümüş saplı bıçağımı ve bugüne kadar kullanmak nasip olmayan diş fırçasına benzeyen, kılları yumuşak temizlik fırçamı özenle yıkadım. Daha sonra bu malzemeleri sırasıyla siyah deri çantama yerleştirdim. Tıp; düzen, dikkat ve titizlik gerektiriyordu her şeyden önce. Bu özellikler hastanın sıhhatine kavuşabilmesi için gerekliydi. Muayene odasından çıktım. Uzun, ince koridoru ağır ağır geçip dışarıda ellerinde siyah deri çantalar olan hekimlerin arasına daldım. Herkes laboratuvardan aynı anda çıkmıştı. Meslektaşlarımın çoğunluğu kadındı, tıpkı benim gibi yorgun argın bir vaziyette yürüyorlardı. Karamsar olmakla birlikte hoşnutluk ta vardı yüzlerimizde. Mesleğimiz, bizlere bilgi ve tecrübe ortaklığının yanı sıra görünüm ve duygu ortaklığı da sağlamıştı. Önlüklerimiz beyaz, pantolon ve etekler siyahtı. Yorgunluğumuz yaptığımız işten memnun olmamıza engel değildi. Memnunduk ve bu memnuniyet bizleri başka bir işe sevk etmiyor, aksine işimize bağlanmaya ve daha da gayret etmemize vesile oluyordu. Kadın hekimleri evlerine götürecek olan tren, durağa on dakika erken geliyordu. Yüzlerce metre uzunluğundaki trenin tüm kapıları aynı anda açıldı ve kadın hekimler kısa bir süre içinde trene bindiler. Biraz sonra erkek hekimleri taşıyacak tren de yanaştı. Nasıl ve ne kadar bir yolculuk yaptığımızı bilmiyorum. Pek merak da etmiyordum zaten. Eve ulaşmak yeterliydi benim için. Zaman nasıl olsa akıp geçiyordu.

     Eve girdim. Hizmetçi kadın yemeği hazırlamıştı, ancak sabah çıkarken para bırakmayı unuttuğum için ekmek alamamıştı. “Yemeyeceğim” deyip odama çıktım. Kanepeye oturduğumda, karnımda feci bir yanma hissettim. Açlığın sebep olduğu bir ağrı değildi. Başka bir şeydi bu. Ağrıdan ziyade bir sızıydı; vücudumun başka yerlerine dağılan bir sızı. Kısa bir sürede tüm bedenime yayıldı. Ağır ağır ilerleyen suyun toprağa yayılması gibiydi. Ellerim ve ayaklarım karıncalanmaya başladı. Ellerimi kontrol ettim şişkinlik yoktu. Uyuşma beynime doğru yükseldi. Bir ölü gibi hareketsizdim. Tıpkı ölümlerine şahit olduğum hastalarım gibiydim. Onlar da elimde can çekişirken benim şu anda yaşadıklarımı yaşıyor olmalıydılar.

     Birden hasta olmadığımı hissettim. Çektiğim sancılar üzerimdeki huzursuzluğun bir neticesiydi. Beni içine çekmiş bir buhran kuyusuydu ve dibindeydim kuyunun. Kuyunun taş duvarlarından ayaklarımın dibine su damlıyordu. Karanlıktan çok birbiri ardına düşen su damlaları ürkütüyordu beni. Korkuyordum. Hiçbir insanın bana yardım edemeyeceğini bildiğim için sessiz kalıyordum. Sessizlik, karanlık ve su damlaları bu kuyunun kaderiydi. Dışarıda hava iyice kararmıştı ve tepeden belli belirsiz sesler yankılanıyordu. Kalabalık bir grubun hararetle tartışan sesleri gibiydi. O kalabalıkta sesi zayıf çıkanlar yine mağdurlardı.

      Ellerimi duvarlarda gezdirerek bir çıkış arıyordum. Karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum. Ellerimi duvarda gezdirirken dokunduğum bir taş ağır ağır parlamaya başladı. Zümrüt yeşili rengine bürünen taşın üzerinde Arapça yazılar vardı. Yazıyı okuyunca derz araları açılmaya başladı. Taşı çektim. Arkasında çantama benzeyen siyah deri bir çanta vardı. Hemen çekip çıkardım. Bu benim çantamdı. İçindeki malzemeler olduğu gibi duruyordu, mercek hariç. Merceğimi bulamadım, zaten karanlıkta merceğe ihtiyaç yoktu. Demek ki muayene zamanım gelmişti. Kuyudan çıkabilmem için bunu yapmalıydım. Tıpkı hastalarıma yaptığım gibi. Ama onlar muayeneden sonra ölüyorlardı ve bir kuyudan bahsediyorlardı. Demek ki ben de ölecektim. Kuyu ölümden daha güzel değildi. Kararımı verdim.

       Çantadaki şişeden çıkardığım suyla ellerimi temizledim. Tıpkı hastalarıma yaptığım gibi. Ellerim titreyerek gümüş saplı bıçağı çıkardım ve tek hamleyle göğsüme sapladım. Acı bir çığlık katlanarak yükseldi kuyudan. Çığlığımla yükselen sesim bana yabancı birinin sesi gibi gelmişti. Bıçağı ileri geri sürerek göğsümü yardım, kalbimi çıkardım. Kuyunun taşları gibi kapkaraydı. Simsiyah bir et parçası tutuyordum, buna inanmak istemedim.

Bedenimden akan kandamlaları ayaklarımın dibine düşünce duvarlardan akan su damlaları kesildi. Kan damlıyordu artık. Kuyunun dibinde birikmiş su, akan kanımla renk değiştirdi. Her gün yaptığım işi bu defa kendi üzerimde deniyordum. Devam ettim. Kalbime ince bir çizik attım. Kendi kendine yarılmaya ve açılmaya başladı.  Birbirinden kopmayan iki parça olmuştu. İçinde sivilce büyüklüğünde yayılmış et parçaları vardı. Burnuma çürümüş et kokusu gelince yüzümün şekli değişti. Bu keskin kokudan boğulacak gibi oldum. Kuyunun bir anda genişlediğini fark ettim. Çeliği kana bulanmış gümüş saplı bıçağımı usulca yere bıraktım. Kullanmak nasip olmamış olan fırçamı aldım, ellerime sürdüm. Fırça bu defa işe yaradı. Her iki elimle kalbimin iki parçasını kavrayıp sıktım. Tıpkı hastalarıma yaptığım gibi. Ancak onlarınkinden daha çok iltihap akıyordu. İltihabın damlaları ayaklarımın dibine düşünce kandamlaları kesildi.

Ölmemiştim, buna sevindim. Sevincimden akan gözyaşlarım kalbimin üzerine aktı. İltihap damlaları kesildi. Kalbim gözyaşlarımla yıkandı. Sivilceler iyileşmeye başladı. Kafamı kaldırıp tepeye baktım. Hava aydınlanmıştı. Eski halime döndüm. Beyaz önlüğümü çıkarıp fırlattım. Önlüğüm beyaz mermerden bir merdivene dönüştü. Merdiven basamaklarını hızla çıkmaya başladım. Ama kuyu gittikçe yükseliyordu. Acele etmekten vazgeçtim. Yavaş ve dikkatli adımlar atıyordum. Yorgunluktan iyice terlemiştim. Son basamakları çıkarken ter damlaları kuyunun dibine düştü, kuyu birden buharlaşıp yok oldu.

     Mahzun ve yorgun bir vaziyette ormanlık alana doğru yürüdüm. Meslektaşlarımı taşıyan tren önümde durdu. Hekimler ve hastalar iç içeydi bu trende. Ben binmeyince kızgın bir sesle düdüğünü öttürerek uzaklaştı. Kimin hekim, kimin hasta olduğunu bilmiyordum ama benim hekimliğim sadece bana yaramıştı; ya da insanları bu kuyuya hapsetmeden önce kendim girmeli ve gümüş saplı bıçağı herkesten önce kendi göğsüme saplamalıydım. Bunu anladım, ama ölen o kadar insanı geri getiremezdim artık. Hepsi ölmüştü çünkü.

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ