Gayesi Allah ve Tek Arzusu Şehitlik Olan Adam

“Gayemiz Allah, önderimiz Rasulullah, anayasamız Kur’an, yolumuz cihad, en büyük arzumuz Allah yolunda şehit olmaktır.” diyen bir liderin daha şehadetine şahitlik ettik. “Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki, ben cenneti yüreğimde taşıyorum, öldürülmem şehadettir.” diyen bir kahramanımızın daha şehitliğine şahitlik ettik. “Çocuklarımız bizim için ‘Onlar adamdı’ diyecekler.” diyen bir adamın daha gökyüzüne yükselişine şahitlik ettik. Bu sözler deniz manzaraları kafelerde veya lüks bir masa sandalye kombinasyonu üzerinde yazılmış sözler değildir. Bu sözler tarihin en karanlık, en vahşi, en zalim yöneticilerinin karşısında ve karanlık dehlizlerinde haykırılan sözlerdir. Bu sözler İslam topraklarını işgal ve ifsat eden emperyalist ve yerli iş birlikçilerinin karanlık yüzlerine çarpan İslam’ın evrensel direniş nişaneleridir.
Bu yolun öğretmenlerinden olan Şehit Seyyit Kutup’un idam sehpasına götürülmeden önce söylediği sözler İslam davetinin yolunu bize açıkça izah ediyordu: “Kim bu davetin yolunda gitmek isterse; bilsin ki bu davet mala ve makama götürmez. Nefsini alıştırsın ki bu davet onu yeryüzündeki bir mevkiye götürmez. Şayet bir mevkiye götürecekse götüreceği mevki Allah’ın yanında ki mevkidir. Kim bu davetin yoluna girmek isterse bilsin ki bakanlık ondan gitti, yöneticilik ondan gitti, mal ve para ondan gitti, dünyalık bir mevki ondan gitti. Ona, bunlardan daha değerli olan kaldı. Ona, Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin Rızası kaldı. Hiç şüphe yok ki bu davetin yolu çok zor. Bu davetin yolu çiçeklerle ve güllerle döşenmiş değildir. Şüphesiz bu yol cesetlerle ve kafataslarıyla doludur. Bu yol kanla süslenmiştir…” Evet, bu hakikati bilen tüm azizler, davet öğretmenlerinin iamamı olan İmam Hasan el Benna’nın ortaya attığı “Yarınlar yorgun olanların değil, rahatından vazgeçenlerindir.” hakikati eşliğinden canlarından, mallarından, evlad-u iyallerinden geçerek yarınları yani geleceği İslam’ın hakikatleri ile imar ve inşa etmeye çalıştılar, uğraştılar.
Direndiler, asla boyun eğmediler; kâfirlerin, hainlerin ve işbirlikçilerin tüm zulümlerine ve ihanetlerine karşı tek bir gevşeklik göstermediler. Direnişleri ve ortaya koydukları çalışma azmi düşmanlarını çileden çıkaracak reddeye ulaştığında ise zulümlere ve küresel haksızlıklara maruz kaldılar. Haksız yere hapisler yattılar, en iğrenç işkence yöntemleri ile zulme uğradılar ama yılmadılar, teslim olmadılar, taviz vermediler. Zaman ve mekân değişse de iki taraf için değişen sadece şahıslar oldu. Firavunlar için düşman her zaman için Musaca duran ve direnen kahramanlar oldu. Zulmün, haksızlığın ve tuğyanın karşısında direnen bir davetçi her zaman var oldu. Çünkü direniş erdemdi ve aziz olanlar direnenlerdi. Korkaklık gösteren, güçlünün yanında olan, canının ve malının derdine düşen ise zillete düçar olanlardı. Bugün isimleri kalbimizin en derin yerinde olan ve isimleri anıldıkça yüreğimizin kıpır kıpır olduğu kişiler tuğyana karşı direniş gösteren ve bunun sonucunda hiç çekinmeden hayatının ortaya koyan azizlerdir. Ancak tarih korkakları hiçbir şekilde anmaz yalnız içlerine düştükleri zilleti ibret olsun diye yazar. Evet, şehitliğine, kahramanlığına, yiğitliğine ve en önemlisi izzetli direnişine şahitlik ettiğimiz adam, Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi Allah’a verdiği sözde durarak aramızdan ayrıldı. Şerefli ve izzetli direnişini güzel bir ölümle taçlandırdı.
Muhammed Mursi, İslam âlemini işgal ve ifsat etmek isteyen emperyalist işgalci ülkelerin yerli iş birlikçisi konumunda olan Hüsnü Mübarek’in halkın isyan ve direnişi ile yönetimden indirilmesiyle başlayan ve sözde demokrasi havarisi olan ülkelerin bile kabul etmek zorunda kaldığı meşru bir seçimle halkın kahir ekseriyetinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Mursi bu seçimle birlikte Mısır tarihinin de seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu. Çünkü bundan önce gelen yöneticiler halk tarafından değil emperyalist işgalciler tarafından işlerini görecek kişilerin başa getirilmesiyle seçiliyordu. Ama Mısır halkının haklı isyanı sonucunda bu adil olmayan düzen yıkılmış ve halk ilk defa kendi özgür iradesiyle kendisini yönetecek idareciyi seçmiştir.
2012 yılında yapılan seçimlerde ülkede 90 küsür yıldır faaliyet gösteren ve halkın büyük kısmının teveccühünü kazanan İhvan’ı Müslimin teşkilatının adayı olan Muhammed Mursi % 51 gibi bir oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Tabi bu sonuç ABD ve AB ülkelerinin hiç birinin hoşuna gitmemiştir. Cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra yapılan BM Genel Kurulunda yaptığı tarihi veciz konuşmasında İslam’ın evrensel hakikatlerini ve Kudüs’ün uğradığı zulme karşın BM’nin göstermiş oluğu sessizliği haykırması aslında Mursi için sonun başlangıcı olarak kabul edilmesi yanlış olmayacaktır. Zira 26 Eylülde yaptığı bu konuşmadan çok kısa bir süre sonra başlayan Mursi karşıtı daha doğru bir ifadeyle İhvan karşıtı gösteriler 12 Ekim tarihinde kanlı sokak eylemleri boyutuna ulaşmıştır.
Bulunduğu her ülkede “terör örgütü” ilan edilen ve liderlerinin neredeyse tümünün zindanlara atılıp sistematik bir ölüme kurban edilen bir hareketin Mısır gibi önemli bir ülkeyi yönetmelerine izin verilmeyeceği aşikardı. Ancak her ortamda demokrasi ve insan haklarından bahseden ABD ve AB ülkelerinin Mursi’yi devirmek için kullandığı iş birlikçileri General Sisi’ye yaptırdıkları açık darbe ve katliamlar herhangi bir demokrasi kaybı veya insan hakkı ihlali olarak görülmeyerek darbe ve katliamlar görmezden gelindi. Hatta ve hatta darbeci ve halktan binlercesinin kanına girmiş olan Sisi bu ülkelerde kırmızı halılarda karşılanarak adeta İslam dünyasına gözdağı verilmeye çalışıldı. İslami yönetimlerin başına neler getirileceği ilan edilmeye çalışıldı. Ve en nihayetinde Mursi 7 yıllık zindan ve işkence hayatından sonra asla ama asla pes etmeyerek ve taviz vermeyerek “Burası gayrı meşru bir mahkemedir ve ben bu ülkenin cumhurbaşkanıyım bu yüzden size savunma vermeyeceğim” diyerek asil bir direniş göstererek o gayrı meşru mahkemede zalimlerin karşısında dimdik durduğu esnada şehit oldu. Bizler her zaman bu izzetli direnişi ile onu Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak hatırlayacağız. Bizler onu gayesi yalnızca Allah olan, bu uğurda tek arzusu şehitlik olan ve bunun için izzetli bir direniş ile şehitlik mertebesine ulaşan adam gibi adamlardan biri olarak hatırlayacağız. Selam olsun sana ve tüm şehitlere.
Selman TALAYHAN
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...