Gecenin Kasvetini Tefekkürle Aydınlatmak

Yusuf Yetiş | Söz&Kalem Dergisi
Tefekkür, bin yıllık ibadetten evladır darb-ı meseli bir hakikatin tecellisidir. Düşünceden ve sorgudan bigâne bir şekilde hayat serencamında var olmak mümkün değildir. İnsan düşünürse vardır ve ancak sorgularsa hayatın anlamına vakıftır. Metalaşan ve hasbi eylemlerin rafa kalktığı dünyamızda şerden sakınmak ancak durup düşünmek ve iyiye yönelmekle mümkündür. Kalabalık yaşıyoruz, post-modern, hiper-modern ve türlü türlü zırvalar döneminde her şey çok fazla çok. Arkadaşlıklar, satın almalar, yeni kararlar, din değiştirmeler, kırılmalar, psikolojik travmalar, hayranlıklar, kısa vadeli hedefler, ideolojik etkilenimler ve daha ifade edebileceğimiz her şey bu çağın insana yaptığı sunumlar mesabesindedir. Çağın zihinleri ve duyguları etkileyen bu sunumları karşısında birey 24 saatini işgal eden bu duruma karşı hazsal bir bağışıklık kazanıyor -hevesini hiçbir şekilde yitirmeden- hatta zamansızlıktan veryansın ederek uykudan feragat ettiren bir hal ile bu hızlı döngüye adapte oluyor. Bu adaptasyon sonucunda manevi varoluşu, hazsal dürtülerle törpüleniyor. İnsanoğlu da geldiği ve gideceği yerle bağını unutarak içinde bulunduğu vaktin çocuğu fikriyle ve de dünyayı buradan ibaret sayan bir yaşam prensibiyle gelecek üzerine değil hazları üzerine planlar yapmaya başlıyor. Henüz yaşıyorsam ve sıhhatim yerindeyse o halde ölmemişliğin verdiği sersemlikle durmadan düşünmeden önüne sunulanlarla keyfine baktığını zannederek ‘aslında başkasının keyfine hizmet ediyor.’
İnsanoğlunun bu dünya macerası sınanmalara isyan ederek, keyfe keder yaşamak değildir. Aklı tatile göndererek haz ve heveslerin esaretinde varoluşsal gayeyi unutarak spontane yaşamak hiç değildir. Kulluk bir projedir, ustalıkla ve içtenlikle işlenirse sonucunda mükafat kazandıracak bir proje. Kişinin rasyonel ve salim düşünce pratikleriyle hem dünyasını kurtarma hem de uhrevi hayatta mükafata namzet olması projenin başarıyla sonuçlanmasını ifade eder. İlahi hükümleri, trajik dünya hevasına kurban etmeden ve fakat dünyadan tamamen el etek de çekmeden akil bir duruşla yaşayabilme kabiliyeti kişiye envai çeşit muştular verir. Bireyin bu zihne bürünüp çağın dayatılarından etkilenmemesi için öncelikle durması gerek. Durup neler olduğunu fark etmesi gerekir. Başına gelenin farkında olmamanın başına gelen en büyük felaket olduğunun bilincinde olmak zorundadır. Şuur ve müslüman basireti bu zorunluluğu icbari olarak insana öğütler. Durdurak bilmeyen dünyada durup ne olduğunun farkına varan birey akabinde bu simülasyonun geçici olduğu fikrine haiz olacaktır. Ve gündüzün süfli kalabalığından gecenin tefekkürüne sığınacaktır. Ki bu tefekkür salim akılla yapılırsa kişiye aidiyet fikrini yeniden kazandırır. Gecenin sükuneti ve aklı başındalığa vesile olması bireyi böylece kurtarır. Geceyi ve gündüzü bağışlayanı, gündüzün kalabalığından dolayı duymayan birey, bu kısa süreli uzlet ve sessizlikle yaratıcısını duyar, bilahare de kulluk vazifesini hatırlar.
Gece tefekkürü artık tabiri caizse ru be ru bir hesaplaşmaya dönüşür insanda. Kişi bu hesaplaşmanın her birinde gediğini tamamlamaya kanalize olur. Bundandır ulema gecenin tefekküründe ve yalnızlığında kendini bulmuştur. Rabbiyle baş başa kalmanın verdiği huzuru, gündüz kalabalığına ve dünya telaşesine tercih etmesi de bundandır. Böylece herkesin dünyadan çekildiği vakitte o asıl dünyasına döner. Kulluk vazifesini hususen ifa eder ve ‘herkes uyudu, ben huzuruna geldim ey gecenin ve gündüzün Rabbi!’ ifadelerinin temsiliyetinde can bulur.
Efendimiz geceyi ibadetle -adeta bir kandil gibi- aydınlatanların ilkidir. Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus fazla bir nâfile olarak, Kur’an’la teheccüd namazı kıl. Böylece belki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. (İsrâ, 17/79) ayetiyle peygamber efendimize gece ibadetinin mertebe kazandıracağı ifade edilmiş ve böylece gece uyuyanların arasından Rabbin buyruğuna tutunarak uyanık kalmanın kula nasıl bir kazanç sağlayacağı ifade edilmiştir. Sadece anlatarak değil yaşayarak da İslamiyet’in temsil vazifesini icra eden efendimiz aleyhiselam, gece birçok kez gönlüne göre ibadet ederek aslında gün içerisindeki farz vakitlerin esas olduğunu hatırlatmış, nafile ibadetlerin ise füru yani ayrıntı olduğu haberini bize eylemleriyle vermiştir. Kaldı ki eskiler ‘kemalat teferruattadır’ diye bahis açarken aslında insanı tanımlayan ayrıntılarıdır fikrini kastetmişlerdir.
Gece ibadetini de bu meyanda değerlendirmek olayın mahiyetini daha kolay idrak etmemize vesile olacaktır. Misalen efendimiz aleyhiselam bir gece ailesinden izin isteyip abdest aldı, namaz kıldı, Kur’ân okudu, uzun uzun ağladı, Aişe annemiz efendimizi o şekilde görünce: Geçmiş ve gelecek günahları affedildiği halde niçin bu kadar kendini üzdüğünü sorması üzerine, Nebî (s.a.v) :Ben çok şükreden bir kul olmayayım mı? Cevabını verdi. Başka bir hadiste de İbn Abbas, teyzesi ve Allah Elçisi’nin eşi olan Meymûne (r.anhâ)’nin evinde gecelemiş ve Nebî (s.a.v)’in bir gecelik ibadetini şöyle anlatmıştır: Nebî (s.a.v) gecenin son üçte birinde kalktı, göğe bakarak, Âli İmran Sûresi’nin son on âyetini okudu, abdest aldı, namaz kıldı, ben de onun yaptığını yaptım, ağladı, ikişer ikişer on iki rekat ve bir rekat da vitir olmak üzere on üç rekat namaz kıldı, sonra Bilal ezan okuyunca iki rekât namaz kıldı, sonra çıkarak sabah namazını kıldırdı ve birçok gece yarısından sonrasını yalnızca rabbine vakit ayırdığı duyumların işitiyorduk.
Müslümanın vazifesi peygamberini rol model edinmektir. Onun eylemlerinden yola çıkarak ona benzemek için çaba sarf etmektir. Modern çağın etinden kemiğinden sıyrılarak -çağdışı olarak değil çağdaş olarak- dininin öğretilerine vakıf ve çağın gelişmelerinin farkında bir birey olarak gündüzün süfli kalabalığından gecenin sessizliğinde yaratıcısını duyumsamaktır, Müslümanın vazifesi. İbadi yükümlülüklerin ziyadesinde zor zamanların akışına kapılmamak adına varoluşsal mücadelesini yoğun bir rabıtayla rabbine firar ile veren gençler ancak gündüzün süfli kalabalığından kurtulabilir. Mertebe atlar ve çağıldar rabbine giden yollarda.
Ey henüz yaşıyor olmanın verdiği ümit,
Ey henüz genç olmanın verdiği gayret,
Ey henüz kaybetmemiş olmanın verdiği muştu,
Ve ey devrimi devirme inancı,
İnanıyoruz ve yürüyoruz, buralar bizim!
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...