Söz&Kalem Dergisi - Amine Çalış
Müslümanların hayatında ve anlam dünyasında vazgeçilmez kıymete sahip olan camiler gerek ibadetleri yerine getirme gerekse ilahi prensip ve hakikatlerin tebliğ ve tebyin edilmesinde en etkili mekânlardır. Cami kelimesini etimolojik olarak inceleyecek olursak "Toplanma, bir araya gelme" anlamına gelmektedir. Bununla beraber mescit Arapça’da secde edilen yer demektir. Türkçe dini mimari terminolojisinde bu ibadethanenin küçüklerine mescit, daha büyüklerine ise cami denilmektedir. Ek olarak Osmanlıda sultanlar adına yaptırılan büyük camilere selatin camileri denmiştir. Ayrıca herhangi bir alanda ibadet etmeye yarayan, boş ve imarsız mekânlara namazgâh denir. Şehirlerde yapılan ve özellikle cuma namazları için büyük cemaatlerin toplanmasını sağlayan şehrin en büyük ve abidevi camilerine ise Ulu Cami denilmektedir.
İslam’ın kurumsal kimliği olan mabetler, tarih boyunca Müslümanların hem aidiyet bilincini inşa etmiş hem de birlikte var olma idealini kuvvetlendirmiştir. Müslümanlar cami merkezli büyük medeniyetler kurmuş olduklarını söyleyebiliriz. Şüphesiz bu ideal davranışın altında yatan etken, Kur’an ve sünnetin mabetler ve inanç özgürlüğü ile ilgili çağlar üstü mesajlarıdır.
İnsanları hakka, iyiliğe erdemli olmaya davet eden nübüvvetin son temsilcisi sevgili Peygamberimiz (sav) Medine’de inşa ettiği "Mescid-i Nebi" ile gaye, değer, ahlak, fazilet ve kulluk ekseninde tüm Müslümanları bir araya getirmiş, onları vahyin nuru ve güzellikleri ile buluşturmuştur. Diğer taraftan onun inşa ettiği mescit; hayri hizmetlerin yapıldığı, yetim ve öksüzlerin barındığı, açların doyurulduğu, ferdi ve içtimai sorunların çözüldüğü hatta askeri ve siyasi konuların istişare edilip kararların alındığı bir yer olmuştur.
Tarihte ilk mescid hiç şüphesiz Hz. Peygamber’in (sav) yaptırdığı Küba mescididir. Medine mescidi, yani “Mescid-i Nebevî” bundan sonra inşa olunmuştur. Asr-ı saâdet’de sadece Medine içinde 20, civar bölgelerde ise 40 adet mescid inşa olunmuş. Hiç şüphesiz bu mescidler, Medine toplumunun oluşmasında tebliğ hareketinin merkezi olarak önemli bir rol oynamıştır. Emeviler döneminde Şam Emevi Camii, Sidi Ukba Ulu Camii; Abbasiler döneminde Samarra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğulları Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklu Hanedanı zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret /külliyedir.
Caminin, en başta gelen işlevi, şüphesiz Müslümanların topluca Allah’a yöneldikleri bir ibâdet yeri, bir mâbed olmasıdır.
İslâm’da din ve devlet ayrımı söz konusu olmadığından, Hz. Peygamber (s.a.v.) bir taraftan Müslümanların dinî konuda imamı, rehberi; öbür taraftan da idarî hususlarda onların lideri idi. Mescid-i Nebevî, bir idare merkezi idi. Resulullah (s.a.v.) Arap kabilelerinin heyetlerini burada kabul eder, onlara dinî konuları anlatır, tavsiyelerde bulunur, Müslümanların idarî işlerine burada bakardı. Aynı şekilde İslâm’ın ilk dönemlerinde cami, kazaî/adlî işlerinin görüldüğü yerdi. Resulüllah halkın hukukî meselelerini orada çözerdi. Bu uygulama, müstakil mahkeme binaları yapılıncaya kadar sürmüştür. Hutbede de dinî ve siyasî meseleleri halka anlatır, izâh ederdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra, gerek halifeler, gerekse şehirlerin valileri aynı uygulamayı sürdürmüşlerdi. Özellikle idareciler Cuma günleri camide hem Müslümanlara namaz kıldırır, hem de iletilmesini istedikleri konuları halka duyuruyorlardı. Müzakere edilecek meseleler olursa, halkla görüşerek karara bağlarlardı. Bu suretle cami; halkın, idarecisine her türlü istek ve şikâyetlerini rahatça iletebildiği; idarecinin de halkı ile bütünleşebildiği samimi bir zemin oluştururdu. Sözgelimi, Cuma ve bayram namazları, bu bütünleşme için en iyi fırsat idi.
Camiler, ibâdet saatleri dışında birer okuldur. Camilerin bu fonksiyonu cumhuriyet dönemine kadar devam etmiş, medrese ve mektep öğretimine büyük katkıda bulunmuştur. Selâtîn camileri birer yüksekokul, diğer camiler ise ilk ve orta öğretim seviyesinde okullar gibiydi. Cami dersleri genellikle halka da açık derslerdi. Cami dersleri sabah, öğle ve ikindi namazlarından sonra verilirdi. Başlangıçtan beri camilerde hutbeler, ilim ve zikir halkaları, imamların sohbet ve nasihatleri önemli eğitim ve öğretim vasıtaları olmuştur.
Eğitim ve öğretimin toplumda yaygınlaşmasında cami kütüphanelerinin yeri de unutulmamalıdır. Başlangıçta camilere gelip-giden veya ders okuyanların istifadesi için müellifler yazdıkları kitapların birer nüshasını veya parasıyla aldıkları kitapları oraya bağışlarlardı. Bu suretle camiler uzun bir süre kütüphane hizmeti de vermiştir. XII. asırda, Bağdat’da Zeydî Mescidi, zengin vakıf kitapları ile cami veya mescid kütüphanelerine en iyi örnektir. Evliya Çelebi, Mısır, Ezher Camiinde kitapla dolu iki yüz dolabın varlığından bahseder. Osmanlı döneminde Ayasofya ve Süleymaniye camilerinde kütüphane olarak cami içinde bir bölüm ayrılırken, Bayezid, Veliyyüddin Efendi ve Konya Yusuf Ağa kütüphaneleri camiye bitişik ve bir iç kapı ile bağlantılı tarzda tesis edilmiştir. Yine Bursa’da Umur Bey tarafından yapılan caminin kütüphanesine, kendisi otuz üç kitap vakfetmiş ve cami cemaatinin istifadesine sunmuştur. Bu kitapların dışarıya çıkarılmamasını istemiş ve hafız-ı kütüp olarak da cami müezzinini, günlük bir akçe vazife ile görevlendirmiştir. Yine Bursa’da Ulucami ve Molla Yegân Mescidi’nde kütüphanelerin mevcudiyeti bilinmektedir.
Camilerin eğitim-öğretime olduğu kadar, güzel sanatların gelişmesine de katkısı olmuştur. Osmanlılarda tezhip, hat meşki, Kur’an ta’limi ve hıfzı gibi dersler, uygulamalı olarak, bazı camilerde verilirdi. İstanbul Nuru Osmaniye ve Amasya Bayezid camileri bu işlevleriyle öne çıkmıştır.
Şehirlerdeki Ulu Cami veya Selâtîn camilerinin halk üzerinde toplumla yönetimi birleştirici ve kaynaştırıcı etkisi kadar, şehir yönetimi açısından özellikle Osmanlı toplumunda mahallenin, dolayısıyla mahalle mescidinin yönetim birimleriyle olan bağlantısı da göz ardı edilmemelidir. Çünkü merkezî idareden gelen her türlü emir ve talimat halka, mahalle camii vasıtasıyla ulaştırılırdı. Aynı mahalle mescidinde namaz kılan insanlar arasında dayanışma, kardeşlik sevgi ve güven duyguları canlı tutulurdu. Bu sebeple bir kişi hakkında yapılacak “güvenlik araştırmasında”, kişinin mahalle mescidine devam edip etmediğine göre değerlendirme yapılırdı. İlk dönemlerde halifelere biât camide yapıldığı gibi, Osmanlılarda yeni padişahın kılıç kuşanma töreni Eyyüp Sultan Cami’inde yapıla gelmiştir. Osmanlılarda kadılar tayin beratlarını şehrin en büyük camisine giderek halka okurdu. Kadılar zaman zaman davalarına camilerde bakardı. Bursa Yeşil, Yıldırım Camilerinin bu özelliğe cevap verecek tarzda inşa olunduğu ifade edilir. Kezâ tutulan siciller de camide saklanırdı.
Aslında caminin fonksiyonları yukarıda zikredilenlerden ibaret de değildir. Misafirhane, hapishane, hastane, vergi veya yardım toplama merkezi, mevlid kutlaması tören salonu gibi çeşitli faaliyetlere zaman zaman hizmet etmiştir. Ancak caminin veya mescidin ibadet, eğitim-öğretim ve kültür fonksiyonu daima diğerlerinden bir adım önde olmuştur.
Sonuç olarak Allah Rasûlu’nün nazarında cami; gönülleri ihya eden, zihni inşa eden, birlik-beraberlik ve kardeşliği perçinleyen, sevgi ve dayanışma ruhunu güçlendiren, iman kardeşliğinin her şeyden üstün ve değerli olduğunu yaşatan ve hissettiren eşsiz bir mekandır. Onun inşa ettiği mescit bir ibadet mekânı olduğu kadar bilgi, hikmet ve güzel ahlakın öğretildiği bir mekteptir. O, kendisinin bir muallim olarak gönderildiğini belirterek irşat vazifesinde mescidi merkez yapmış, oradaki eğitim faaliyetlerine bizzat katılmış, özellikle çocuk, genç ve kadınların eğitimine büyük önem vermiştir. İslam toplumunda eğitim öğretimin kurumsal anlamda mabette başlamasına öncülük etmiştir. İnşa ettiği mescit, çok kısa bir zamanda İslam’ın evrenselliğinin gelişme ve ilerleme özelliklerinin sembolü haline gelmiş; ilimden sanat ve estetiğe, mimariden kültür ve sosyal hayata kadar medeniyetin öncü mekânı olmuş, cehalet çağını yaşayan insanları saadet asrının huzurlu, mutlu ve müreffeh bireyleri haline getirmiştir. Kısaca Cami, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uygulamalarıyla, ilk yıllardan itibaren, çeşitli etkinlik ve faaliyetlerin yerine getirildiği dinî, idarî ve sosyo-kültürel bir merkez olmuştur.