Söz&Kalem Dergisi - Amine Çalış
Sözlükte “utanma, çekinme; tövbe, vazgeçiş” anlamlara gelen hayâ kelimesi, ahlâk terimi olarak nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi, kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terkedilmesinden dolayı insanın yüzünü kızartan sıkıntı gibi değişik şekillerde açıklanmıştır. Arapça’da “kınama, yergi; onur kırıcı tutum ve davranış” manalarına gelen âr kelimesi de Türkçe ’de genellikle hayânın eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de üç âyette hayâ kelimesinin türevleri geçmektedir. Kasas sûresinde, Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin Hz. Mûsâ ile utanarak konuştuğu (28/25); Ahzâb sûresinde, bazı müslümanların Resûl-i Ekrem’i uygunsuz zamanlarda rahatsız ettikleri, fakat onun hayâsından dolayı bu rahatsızlığını ifade edemediği (33/53) A‘râf sûresinin 26. âyetinde geçen “libâsü’t-takvâ” sözü de bütün müfessirlerce insanın yaratılıştan sahip olduğu, onun ruhunu bezeyip ahlâkını koruyan hayâ şeklinde yorumlanmıştır.
Kavramın mahiyetini öğrendiğimize göre bunu biraz özelleştirelim. İçinde bulunduğumuz zamanın Müslümanı olmak kolay değil. Elbette her çağın kendine göre imtihanları olmuştur. Ama İslâm tarihi boyunca günahlar bu kadar insanların gözüne sokulmuş muydu veya haramların propagandası bu denli yapılmış mıydı bilemiyorum! Lakin vaziyet bu deyip durumu kabullenecek miyiz? Müslümanın anayasası ola Kur’an-ı Kerim’de bu durum ile mücadelenin yolları da mevcut. Nasıl mı? Bunu Kur’an’da zikredilen Peygamber kıssalarından biliyoruz.
Züleyha’nın Hz.Yusuf’u zinaya çağırdığı gibi, her taraftan “heyte lek/ gel buraya” daveti eksik olmuyor. Buna rağmen Yüce dinimiz İslâm bizleri çıkmaz sokakta bırakmaz! Bugün yaşadığımız her bir imtihan çeşidiyle tarih boyunca ehl-i iman karşılaşmıştır. Harama, günaha ve ateşe doğru yapılan bir çağrıya ancak Hz. Yusuf’un cevabıyla karşılık verirsek kurtuluşa ereriz. “Meazallah/ Allah’a sığınırım!” diyeceğiz. (Yusuf, 23) Yani nefsimizin şerrinden bizi yanlışa sevk edecek her şeyden Allah’a sığınacağız. Kendimize değil Rabbimizin yardımına güveneceğiz. Ve Resulullah’ın ifadesiyle “Nerede olursak olalım, Allah’tan korkacağız”. “Göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsun nefsimle baş başa bırakma” diye dua edeceğiz. (Tirmizî, Birr 55; Ebû Davud, Edeb 110)
Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki, onun tadını kalbinde hisseder.” (Hakim, Müstedrek, 4/314) Hiç bakmamak için kör olmamız gerekir dediğinizi duyar gibiyim. İslam bizi asla cevapsız bırakmaz. Peygamber efendimiz (sav) “Ey Ali, elinde olmadan gözüne ilişen bir harama ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir.” diye buyurmuştur. (Tirmizî, Edeb 28; Ebû Dâvud, Nikâh 44)
“Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” (Taberânî, Evsat, VIII) Dolayısıyla; Hayâsızlık îmandan fire vermektir.
Modern teknolojinin gözümüzü ve kulağımızı meşgul edecek filmleri, müzikleri, sosyal medyası şeytani güçlerin elinde oyuncak olmuştur. Her ne kadar faydalı programlar varsa da zararlı olanlar bunlardan yüzlerce kat fazladır. Bizi meşgul etmesin diye çocuklarımızın ellerine verdiğimiz akıllı telefonlar, tabletler vb. aletler onların gönül dünyasını mahvedecek zehirler saçmaktadır. Manevi radyasyona uzun süre tabi olan genç nesillerimiz zamanla hayâ duygularını kaybetmekte, utanma gidince haramlar ile Müslüman arasında hiçbir sınır kalmamaktadır.
İmam Gazali’ye göre İslam’ı yaşama hususunda en önemli duygumuz hayâdır. Hayâ duygusu insanın fıtratına Rabbimiz tarafından yerleştirilmiştir. Hz. Âdem ile Hz. Havva (a.s.) yasak meyveye yaklaşınca bir ceza olarak üzerlerindeki kıyafetleri kendilerinden alınmıştır. Atalarımız hemen cennet yaprakları ile mahrem yerlerini kapatmışlardır. Demek ki çıplaklık Allah’ın günahları sebebi ile insanlara verdiği bir cezadır. İnsanlar günahları kolayca işlemeye devam ettikçe hayâlarını kaybetmekte, tesettürü hafife almakta, açık saçık giyinme normal hale gelmektedir. Bazı dindar ailelerin bile çocuklarının “henüz küçükler veya bunlar daha genç” diyerek açık saçık giyinmelerine göz yummaları hikmetsizliktir.
Bu olumsuz şartlara dur demek bir Müslüman olarak hepimizin en başta gelen vazifesidir. İşe evlatlarımızdan ve yakın çevremizden başlamalı, onları hayâsız ortamlardan, yayınlardan, modalardan korumalıyız. Her zaman belirtiyorum tekrarlamaktan da kaçınmayacağım yediklerimiz ve içtiklerimiz konusunda titiz davranmalıyız. Ayrıca anne babalar olarak çocuklarımız ile kaliteli vakit geçirmeye önem vermeliyiz, zira bizden gerçek sevgi göremeyen gençlerimiz şer odaklarının sahte sevgilerine kanabilir. Gençlerimizi ve çocuklarımızı şerrin kirli ellerinden kurtarıp onları hayırlı işlerle ve mubah eğlencelerle meşgul etmenin yollarını aramalıyız. Gerekirse bu hususta işin ehli uzmanlarından yardım almalı, bununla beraber elimizden geldiğince iffetsizliğe engel olmaya çalışan her türlü çalışmaya destek olmalıyız. Hayasızlık ile mücadele hususunda cesur olmalı, bu kötü gidişata seyirci kalmamalıyız.
Gözleri haramdan korumanın faydalarına gelecek olursak: Gözleri haramdan ve lüzumsuz bakıştan geri tutmak kalbi pişmanlıktan beri kılar, olmadığı takdirde pişmanlıkları devamlı hal alır. Kalpte nur ve manevi parıltılar meydana getirir de o nur gözde, çehrede ve bedenin her bir zerresinden açığa çıkar. Bir firaset meydana getirir ki. Firaset nurdan ve nurun semerelerinden meydana gelmektedir. Bu kişilerin ilmin yolları ve kapıları açılır; ilmin tüm sebepleri ona kolay kılınır. Çünkü kişinin kalbi nurlanınca öğrendiği malumatın tüm hakikatleri ona açılır ve keşfolunur. Kalpte kuvvet, sebat ve şecaat meydana getirir. Kalbimizde surur ve ferahlık vasıl olur.
Velhasıl-ı kelam Rabbimizin hükümlerinin ihlâl edildiği sokaklardan pazara, okullardan eğlence merkezlerine, dijital medyadan dizilere varıncaya kadar her ortamda ve durumda gözlerini haramdan sakınan ve böylece imanın lezzetini almış gençlerimize müjdeler olsun. Ağır şehevi imtihanların içinde bulunan bu gençler zamanın sabrını kuşanmıştır. Geçmişte günaha meyleden velev ki işleyenler yeise kapılmasın! Zira tövbe kapıları sonuna kadar açıktır. Hz. Yusuf gibi iffetli, Hazreti Osman gibi hayalı ve Hazreti Şuayb’ın kızları gibi edepli bir hayat sürmeye gayret gösteren ve bunu misyon edinen gençlere selam olsun.
Selam ve Dua ile…