Söz&Kalem Dergisi - Ahmet Karaduman
İman, insanı Allah’ın azabından koruyan tek kalkandır. İman hem güven verir hem de kazandırır. İman, kalple tasdik, dil ile ikrardır. Süsü ise salih ameldir. İman nasıl insanı azaptan koruyan bir kalkan ise, salih amelde imanı koruyan ve devamlı kılan en temel etkenlerdendir.
Salih amel, Allah ve resulünün bizler için koymuş olduğu ahlaki değerlidir. Salih amel İtfaiyeci elbisesi gibidir; insanı kor ateşten korur.
Bu yazımda imanın nişanelerinden olan ve günümüz her Müslüman erkek ve kadının en çok muhtaç olduğu, aradığı ve maalesef bulmakta zorlandığı ‘haya’dan bahsedeceğiz.
Hayâ: “Nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesidir.”[1] Hayâ, sadece bir cinse özel bir eylem değildir. Hayâ, Peygamber efendimizin hadisi şeriflerinde buyurduğu gibi: “Hayâ ve imam birbirine bağlı iki şey gibidir, bir giderse diğeri de beraberinde gider”.[2] Erkek ve kadın fark etmeksizin bu bağı korumak ve muhafaza etmekle sorumludur. Hayâ, bayanın avret kabul edilen yerleri örtmesi ise, erkek içinde gözleri muhafaza etmesidir.
Evet, hayâ en çok bayana yakışır ama sadece onun için geçerli değildir. Hz. Aişe annemiz, Peygamber efendimizin hayâsından bahsederken onu şöyle anlatıyor: “O’nda eve yeni gelmiş gelinin hayâsı vardı”.
Biz burada hayâsızlıktan değil, hayânın değerinden ve topluma getirisinden bahsedeceğiz. Tabi her zaman olduğu gibi bir Müslüman için ilk örnek nesil, sahabe neslidir. Öyle bir nesil ki, Allah (cc)’nun kendi kitabında temize çıkardığı ve kendisinden razı olduğu bir nesil. Allah’u Teâla onların için şu ifadeyi kullanır: “Ben onlardan razıyım, onlar da benden.”[3] Kulluğun zirve hali. Karşılıklı rıza.
İbn Abbas anlatıyor: Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma vefat ettiği hastalıkta, kendisini Esma binti Umeys ziyaret ediyordu. Bir gün yine ziyaretine gidince, Hz. Fatıma ona şöyle diyor: “Ey Esma! Bayanlar vefat ettikten sonra, cenaze ve defin esnasında olanlar beni rahatsız ediyor. Bir bayan vefat ettiğinde yıkandıktan sonra uzun ve üstü açık bir tahtanın üstüne koyup, ölünün üstüne de bir bez atıp o şekilde defedene kadar herkesin önünde taşınıyor ve herkes tarafında vücut hatları görünüyor. Ey Esma! Bende öleceğim, bana o şekilde yapılmasını istemiyorum, bunun yapılmasından hayâ ederim. İnsanlar benim boyumu, naaşımı görecekler. Ben böyle olmasını istemiyorum.” Hz. Esma bunu görünce Hz. Fatma’ya şöyle der: “Ben Habeş topraklarında bayanların vücutları görünmesin diye kapalı tabutlar yapıldığını gördüm. İstersen ben sana ondan yapayım?” Hz. Fatıma: “Bana yapıp gösterir misin? der. Hz. Esma, gidip tahtadan etrafı kapalı tabutu gösterir, Hz. Fatıma bunu görünce şöyle der: “Ne güzel ne güzel…” Ve Hz. Fatıma İslam tarihinde tabutla taşınan ilk kişi olur.
Peygamberimizin kızı…
Ey Fatıma! Peygamber kızı olmak seni kurtarmaz dediği kızı.
Bugün İslam topraklarında kullanılan üstü kapalı bu tabutlar, bir bayanın hayâsının semeresi. Sen ne kadar hayâlıymışsın ki, Hacer annen gibi eylemin kendisinden sonra ümmete zorunlu hal alıyor.
Sahabe nesli, İslamı sadece okumuş bir nesil değildir. İslamı benimsemiş, hayat nizamı kılmış bir nesildir. Bu örneğe bakıp onların, İslam’ın ahkâmına olan hassasiyetini görelim.
Hz. Aişe annemiz anlatıyor: Allah’u Teâla ilk Müslüman bayanlara merhamet eylesin. Onlara Nur süresinin 31. Ayeti olan “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar” ayeti indiğinde, hemen evlerine koşup ipekten yapılmış bezleri alıp vücutlarını sardılar ve başlarını kapattılar.[4]
Teslimiyetin böylesi işte…
İman güvendir dedik ya, işte İnsan Allah’a güveni; emri geldiğinde mazeretlere koşmaz, bahane aramaz, ortamı ve durumu zaruret kabul edip ruhsata tutunmaz.
Giyersem ortamdan dışlanırım, benim sözlerimi bu şekilde kabul etmezler demediler. Allah’ın emrini ortamın ve sebeplerin yorumuna kurban etmediler.
Yine Hz. Aişe annemiz anlatıyor: Ben, eşim ve babamın metfun olduğu evime gidip ziyarette bulunurdum. Ziyarete gittiğimde sadece eşim ve babam olduğu için, içeri girdikten sonra başımın üstüne genişçe attığım örtüyü ( başörtünün üzerine atılan ve genişçe olan bir örtü çeşidi) çıkarırdım. Daha sonra Hz. Ömer’de defn edildikten sonra, ondan hayâ ettiğimden ötürü Allah şahit olsun ki, hiçbir zaman o elbisemi çıkarmadım.[5]
İffetine ayetlerin şahitlik ettiği annemiz. Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Sana kara çalanlar utansın…
Hayâ iman kalkanıdır. O giderse geriye pek bir şey kalmıyor. Onun için Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: "İnsanlığın ilk nübüvvetten aldığı öğüt şudur: Eğer hayân yoksa git dilediğini yap."[6]
Öyle bir dönem yaşıyoruz ki, hayâ öz güven eksikliği, hayâsızlık ise cesaret olarak görülüyor. Fasıkların hayâsızlıkları için gösterdiği cesareti, haya için gösteremediğimiz bir dönemi yaşıyoruz.
Kur’an ayetleri ve hadisi şerifler hayâ ve onun belirlemiş olduğu değerlerle doludur.
Bir toplumun devamlılığı ve huzurunun teminatı hayâdır. Hayâ insanın ırzını, namusunu güvence altına aldığı emniyet durağıdır. Bugün tüm bir dünya olarak yaşadığımız ahlaki krizin, özellikle bayanların öldürülmesi ve şiddet görmesinin en büyük sebebi hayâsızlıktır. Hayâ bir toplumdan kalktığında, o toplumu bekleyen şey; yıkım, ölüm ve yok olmadır.[7] Belki de hayâ ile hayatın aynı kökten olmasının hikmeti de budur.
Hayâ, hayattır.
Gençler!
Ben, sen ve bizler…
Bu davanın bir askeri ve bayraktarı olarak…
Evimizde, mahallemizde, okulumuzda ve iş yerimizde…
Hayâ timsali bir genç olalım. Bizi uzaktan görenler sakalımızla, tesbihimizle; başörtümüzle, çarşafımızla bizi hayâ ehli olarak görsünler. Sakalımız, tesbihimiz; başörtü ve çarşafımız kalkanımız olsun. Bizi gören kirli gözler yaklaşılamayacak olarak görsün. Hayâyı bizlere öz güven eksikliği diye yutturmaya çalışanlara, hayânın en büyük güven kaynağı olduğunu gösterelim.
Müslüman gençler
İslam’ın her ahkâmının hikmet dolu bir inci olduğunu unutmalıyım. Bugün hepimizin şahit olduğu, öldürme, tecavüz, soyma, hırsızlık vs. hepsi nedendir?
Sizce toplumda, insafın, hayânın, iffetin ve güvenin kalkmasından değil midir?
Bir daha bu topluma güveni, istikrarı ve hayatı kazandırmak için çalışmalıyız. İşimiz zor, bu ahlaksızlık furyasına karşı mücadelede yıpranmamak zor, ama “Allah’ın kulları için zaferi muhakkaktır” vadiyle, yorulmamalı ve “Ben ecrimi sadece Allah’tan diliyorum” nidasıyla yola koyulmalıyız.
Hayâyla hayatını ihya etmiş bir toplumun ferdi olmak dileğiyle…
Allah’a emanet olun.