Söz&Kalem Dergisi - Ahmet Karaduman
Hamd, kalpleri evirip çeviren Allah’a, selat ve selam kalb-i selim ile huzuru ilahiyeye ulaşan tüm peygamberlerin üzerine olsun.
Kalp, sözlükte “bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” anlamlarına gelir.
Kalp, Kur’an-ı Kerim’de çokça zikredilen bir kavramdır. Farklı farklı anlamlar için kullanılan kalp kelimesi, genellikle “bilen, tanıyan, algılayan, sorumlu ve yükümlü olan” anlamlarda kullanılmıştır.
Kalp malum olduğu üzere insanın hem manen hem madden en değerli organdır. Maddi hayat nasıl ona bağlıysa, manevi hayatta ona bağlıdır. İnanç ancak kalpte yer buldu mu inançtır. Bundan ötürü Allah’u Teâla ayeti kerimde sık sık kalp ve onun hallerinden bahseder. Kalp insan vücudundaki belki de en yumuşak organ olmasına rağmen, en ağır sorumluluğu yüklenmesinin bir hikmeti vardır.
İnanç ancak kalpte istikrar sağladı mı inançtır. Bundan ötürü Kelam uleması imanı tarif ederken şöyle der: kalbin tasdiki, dilin takiri!
İnsanın tüm uhrevi sorumluluğun anahtarı kemiksiz ve yumuşak iki organ olan kalp ve dildir. Ben de bu yazımda uhrevi sorumluluğun anahtarından olan kalbi ele almak istedim. Ancak kalbi biyolojik özellikleri veya kemiksizliğiyle değil, Allah’ın ona yükledi misyon, Müslüman için ehemmiyeti ve ahiret kurtuluşu için nasıl bir anahtar görevi olduğu gibi konular açısından ele alacağım.
Kalp, inancın hayat bulduğu yerdir.
Allah’u Teâla ayeti kerime de şöyle buyuruyor: “Elbet bunda, kalbe sahip olanlar için ibretlik bir uyarı vardır”[1].
İslam uleması, aklın kalpte olduğu kanaatindedir. Ayet ve hadisler de buna işaret etmektedir. İnsanın akleden ve hisseden bir kalbi olduğunu ifade etmektedir.
Ayeti kerime şöyle şahitlik etmektedir: “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik.”[2], “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendileri için onlar ile düşünecekleri kalpler olsun veya onlar ile işitecekleri kulaklar olsun”[3]
Kalp, insanın en yumuşak organı olmasına rağmen Allah’u Teala’nın taşa benzetmesi çok manidardır.
“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir”
İnsan kalbi, bir şeyleri kabullenmede ve değişim yaşamada çok farklılık gösterebilir. Burada Allah’u Teâla ayeti kerimede kalbi taşa benzetmesinin nedeni, insanın katı ve sertlikte en çok kullandığı bir madde olduğu içindir. Ayeti kerimeden anlaşılan hakikat ise en sert bildiğimiz taş bile eğer ona fehm edecek bir aza verilmiş olsaydı, bu Kur’an’a kulak verir ve etkilenirdi. Fakat insan bazen inkârda o kadar ileriye gidiyor ki taştan daha sert ve daha katı bir hale geliyor.
Peygamber efendimiz, ‘her doğan İslam fıtratı üzere doğar’ derken, insanın dünya hayatına başlarken kalbinin tüm şerlerden arınmış bir şekilde başladığını ifade etmiştir. Çünkü insan fıtratı kalptedir. Bundan ötürü peygamber efendimiz kalbe önem vermiştir. Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde, kalbi şöyle tarif etmiştir: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulduğunda bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, o et parçası kalptir.”[4]
Vücudun tüm manevi fonksiyonlarını kalbe bırakmıştır. Onun düzelmesi, tüm bir vücudu düzelmesi demektir.
Allah’u Teâla ayeti kerime de, ancak kalb-ı selim ile gelenler kurtuluşa erecektir diyor: “Öyle bir gün ki, ne malın bir faydası olur, ne evlâdın. Ancak selim bir kalple Allah’ın huzuruna çıkanlar müstesna.[5]
Rabbim bizlere kalb-ı selim nasip etsin.
[1] Kaf, 37.
[2] Araf, 179.
[3] HAC, 46.
[4] Buhari.
[5] Şuara, 88,89.