Söz&Kalem Dergisi - Fatma Zehra Kılıç
Zor zamanlar yaşıyor, küfrün bizi çepeçevre kuşattığı bu dönemlerde çetin imtihanlardan geçiyoruz. İmtihanın en büyüğü kendi nefsimizle olan imtihanımız; fakat bunu kimi zaman unutuyor, kimi zaman ise gerekli ehemmiyeti göstermiyoruz. Niçin varız, nereden geldik ve yaşanılan olaylar bize ne anlatıyor… Bu gibi sorular üzerinde daha fazla durmalı ve üzerine tefekkür etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Zira insanlık var olduğundan beri bu soruların cevabını aramış, bunun üzerine farklı inanışlar, ideolojiler ve akımlar ortaya çıkmıştır.
Dinimiz İslam, varoluş nedenimizi ve bu dünyadaki görevimizi, aynı zamanda yaşadığımız olaylara hangi pencereden bakıp nasıl hareket etmemiz gerektiğini en güzel şekilde anlatmış; bizlere en güzel kılavuzu göstermiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.v) başta olmak üzere, bize kıssaları ulaşmış tüm peygamberlerin hayatında günümüze ışık tutacak nice dersler saklıdır. Gerçekten bunların her birine birer ders olarak yaklaşmalı, daha iyi bir insan olma ve daha sağlıklı bir toplum inşa etme noktasında kendimize örnek almalıyız.
Kimi zaman gelir, hak ile batıl; gece ile gündüz gibi aşikâr olur. Bunca maskenin dolaştığı günümüz toplumunda, Filistin’de yaşanan durum, maskeleri düşüren en büyük etken olmuştur. Kendine ‘Müslüman’ diyen hiç kimse bu meselede küfrün yanında duramaz, tarafsızlık maskesini takamaz. Gündemi başka işlerle meşgul etmeye çalışıp, türlü bahanelerle kendini aklamaya çalışanların bulunduğu durum ise ayan beyan ortadadır. Rabbim, bizden gibi görünüp, bize en büyük zararı veren kimselere karşı bizi muhafaza etsin.
İlk cümlelerimde de zikrettiğim gibi; küfür her yerde ve bizi çepeçevre kuşatmış vaziyette. Böyle bir durumda, “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmrân sûresi, 104) ayet-i kerimesinin muhatabı olarak bizlere hangi vazifeler düşüyor, bunun üzerine iyice düşünmek gerekir. Dinimiz İslam’ı yaşamak ve yaşatmak için elimizden gelen çabayı sarf ediyor muyuz? Kendimizi ve yaşadığımız toplumu yeterince tanıyor, yeteneklerimizin farkına varıyor ve bunu Allah yolunda harcıyor muyuz? Bu sözüm özellikle genç kardeşlerime… Ümmetin bize ihtiyacı var! Bir an bile durup, ümitsizliğe kapılıp, kendimizi karamsarlık girdabına bırakmaya zamanımız yok.
Rabbimizin bize verdiği gençlik nimetini ve günümüz imkanlarını en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Bu mücadeleye ise ilk başta kendimizi doğrusu ve yanlışı ile tanıyarak başlamalıyız. Özellikle ergenlik döneminde başlayan bu kimlik karmaşasını ileriki yaşlarda bir nebze olsun atlatsak da, kendimizi bulma yolculuğumuz aslında düşündüğümüzden daha uzun bir süreçtir. Hiçbir zaman “ben oldum” diyemeyeceğimiz gibi, bu mücadeleden de bir an olsun vazgeçmemeliyiz. Nefsimizle verdiğimiz her bir mücadele, kazandığımız her bir iyi alışkanlık dahi bizim için bir cihattır, bunu unutmamalıyız. Kimimiz için bu; tesettüre hakkıyla riayet etmek olabilir, kimimiz için kötü alışkanlıklarından vazgeçmek, kimimiz için ise ibadetlerini düzene oturtmak gibi etkenleri muhasebe edebiliriz.
Hepimizin kendi iç dünyasına dönüp, vaktimizi kimlerle ve nasıl geçirdiğimize, zihnimizi ve kalbimizi neler ile meşgul ettiğimize bakıp düzeltme çabasında bulunmamız gerekir. Gençleri yönlendirme noktasında, yetişkinlere çok iş düştüğü gibi; gençlerin de günlük hayatta ve sosyal medyada kimleri (farkında olarak veya olmayarak) rol model aldığına da dikkat etmesi gerekir.
Batıl ile savaşımızda; önceliğimiz kendimizi korumak, mümkün olduğunca yara almamaya çalışmak olmalı. Kendimizi her alanda geliştirip yetiştirmekle mükellefiz. Bu yüzden okumalıyız kardeşlerim. Okuyup gelişmeli, içinde bulunduğumuz toplumu iyi tanıyıp o topluma karışmalıyız. Her birimiz, hizmet verdiğimiz alanda örnek bir profil olmaya çalışmalı, lisan-ı halimizle dinimizi yaşamalıyız. Öğretmen isek bilinçli öğrenciler yetiştirmeli, Gazeteci isek doğru haberi insanlara ulaştırmalı, Yönetici isek insanlara adalet ile hükmetmeliyiz.
Bir mesleği yapmaktaki amacımız, sosyal statümüzle, bankadaki rakamlarla, sahip olduklarımızla sınırlı olmamalı. Bu fırtınalı dünyada her şey bir bir yitip giderken, bir kuru dal parçasına tutunma gafletine düşmemeliyiz.
“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak” düsturuyla hareket ederek, unutulmuş değerleri, yiten insanlığımızı canlandırma yolunda kendimiz de bir çaba sarf etmeliyiz. Mümkün olduğunca elimizle, gücümüz yetmiyorsa dilimizle, ona da gücümüz yetmiyorsa en azından duruşumuzla tarafımızı belli etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki asıl olan eylemlerdir. Eyleme geçirilmediği takdirde sözlerin pek bir hükmü yoktur. Bir olmalı, diri olmalı ve kardeş olmalıyız. Düşmanın aramıza fitne sokmasına izin vermemeli, Müslümanlar olarak İslam çatısı altında buluşup mücadele etmeliyiz.
Rabbim bizleri dinine hakkıyla hizmet eden, kendisinden razı olduğu kullarından eylesin.