Mevsimlerden Kış Deyip Geçme

Amine ÇALIŞ | Söz&Kalem Dergisi
Kar yağar ve bizi çoğu zaman başka bir dünyaya taşır. Hayat bembeyaz bir sayfaya dönüştükçe, biz de o sayfayı hatırladıklarımızın mürekkebiyle boyarız. Bazen tekinsizlik ve karanlığın, bazen çocuksu bir neşe ve yenilenmenin, ancak çoğu zaman sonsuz metaforlarla genişleyip açılan, düpedüz mucizelerin timsalidir kar. Bazen olaylara sessiz bir fon, bazen bir ilham kaynağı, bazense düpedüz diğerlerinden rol çalan bir ana karaktere bürünür. Sessizliğiyle konuşur kar. Ona baktıkça, dinledikçe bize ayna olur. Suskunluğuyla aslında bizi konuşmaya, içimizi dökmeye kışkırtır ve çoğu zaman da bir arınma sunar.
Arınmak demişken kış ayı her zaman bana ahirete hazırlanmayı hatırlatır. Yaz boyunca ekilenler yoğun bir çaba ile kış için depolanır. Sebebi kışı mağduriyet yaşamadan geçirmektir. Ahirete hazırlık da böyle değil midir? Dünya hayatında yapıp ettiklerimiz mizanda ya sıkıntı çekmememize veyahut perişan bir hale girmenize sebep olacaktır.
Gelin bu kış, kendimiz için bir günahlardan arınma mevsimine çevirelim. Nasıl ki kışın sararan yapraklar dökülüp yaza yepyeni ve daha canlı yaprakların habercisiyse bizlerde kışın yapraklar misali günahlarımızdan kurtulmanın müjdesine nail olmuş bir ümmetiz.
Büyük tâbiîlerden Ebû Osman en-Nehdî anlatıyor:
Bir gün Selmân-i Fârisî ile bir ağacın altında oturuyorduk. Selman ağaçtan kuru bir dal kopardı ve onu yaprakları dökülünceye kadar salladı. Ben de kendisine bakıyordum.
“Ebû Osman! Dedi. “Neden böyle yaptığımı sormayacak mısın?” Ben de:
“Neden öyle yapıyorsun?” diye sordum. Şunları söyledi:
“Bir gün Peygamber Efendimiz ile böyle bir ağacın gölgesinde oturuyorduk.
Benim yaptığım gibi, ağaçtan kuru bir dal kopardı ve onu yaprakları dökülünceye kadar salladı. Sonra bana dönerek:
“Selman!” buyurdu. “Neden böyle yaptığımı sormayacak mısın?” Ben de:
“Neden öyle yapıyorsun, Yâ Resûlallah?” diye sordum.
“Bir Müslüman güzelce abdest alır ve beş vakit namazı kılarsa, günahları işte bu yapraklar gibi dökülür” buyurdu. Ardından da şu âyeti okudu:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd, 114)
Zaten bu âyet de ilgi çekici bir olay üzerine inmişti:
Sahâbeden biri yabancı bir kadını öpmüş, daha sonra yaptığına pişman olmuş, Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak bu günahtan nasıl kurtulacağını sormuştu. Resûlullah Efendimiz, ona bir şey söylemedi. Çok geçmeden bu âyet nâzil oldu.
Sorusunun cevabını Allah Teâlâ’dan alan sahâbî:
“Ey Allah’ın elçisi! Bu af sadece bana mı özel!?” diye sordu. Efendimiz de:
“Hayır. Herkes için” buyurdu. (Buhârî, Mevâkît, 4; Tefsîr 11/6; Müslim, Tevbe 39-43;)
Durun daha bitmedi! Müjdelerle dolu şu satırlarım önce kendi nefsim sonrada siz değerli kardeşlerime birer yol ışığı olsun isterim.
İşte yine zaman döndü dolaştı, kış geldi. Günler kısaldı, geceler alabildiğine uzadı. Allah’ın geceyi gündüze, gündüzü geceye katma (Âl-i İmrân, 3/26) kanunu bir kez daha tecelli etti. Ve kışla birlikte tabiat, ahireti hatırlatırcasına beyaz elbiselere bürünmüş oldu.
Gecelerin uzaması belki çoğu zaman yapmak isteyip de yapamadığımız fırsatları koydu önümüze. Aile ile oturup sohbet etme, onlarla ilgilenme, dost ve akraba ziyaretleri; talebeler için ders çalışma, kitap okuma, ilmi çalışmalar, müzakereler vs. Bütün bunlar kışın uzun gecelerinde yapılabilecek ideal şeyler. Kısacası kış geceleri başlı başına bereketli zaman dilimleri, belki çoğumuz için eşref saatleri.
Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu hakikate dikkatlerimizi çekmek maksadıyla “Kış müminin baharıdır.” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75; Ebû Ya’le, Müsned, II, 519) Yâni bu mevsimin Müslüman’ın hayatında ne kadar büyük bir önem taşıdığına işaret etmiştir.
Hadisten anlıyoruz ki: nasıl baharda, tabiata yeni bir diriliş soluğu üflenir, türlü râyihâlar kaplar her tarafı, envai güzelliklerle bezenir yeryüzü; müminin dünyasına da kışın bahar gelir. Mümin de bu mevsimde gerek manevi âleminde gerek insani ilişkilerinde bahar hayatını, sanki yeniden dirilişi yaşar. Bu bereketli zamanları şahsî ve ilmî gelişimine bir vesile kılar.
Fahr-i Kâinât efendimiz, hadisin devamında bu mevsimin iki özelliğini açıklamış, bu mevsimi nasıl değerlendirmeleri gerektiği hususunda müminlere bir ışık yakmıştır: “Kışın gündüzler kısalmıştır, mümin oruç tutar; geceler de uzamıştır, geceyi ihyâ eder.” (Suyûtî, el-Câmiu’s sağîr, I, 718; Beyhakî, Sıyâm, 115)
Demek ki kışın müminin baharı oluşunda birinci âmil, gündüz oruç tutmanın kolay olmasıdır. Müslüman’ın oruç tutarken herhangi bir zorluk çekmemesidir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v) bir başka hadis-i şerifte: “Kışın oruç tutmak, serin bir ganimettir.” (Tirmizi, Savm, 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335) buyurarak bu orucun kolaylığını ve faziletini anlatmıştır.
Bilindiği gibi oruç, nefsi terbiyede en mühim ibadettir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in farz olan orucun haricinde bu tür vesilelerle nâfile oruçlara teşvik etmesi, orucun müminin manevi olgunlaşmasındaki yerini göstermektedir. Tabii ki gün boyu ibadet hâli yani oruçlu olan bir kimse, hem Rabbine kendini daha yakın hissedecek hem de insanlarla ilişkilerinde daha titiz davranacaktır. Bir başka ifadeyle; mânen tekâmül eden insan, Rabbine karşı daha itaatkâr, insanlara karşı daha şefkat ve merhametli olacaktır. Bu, elbette müminin gönül dünyasını ve sosyal hayatını bahara çevirecektir.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in teşvik edip özendirmiş olduğu bütün amel ve ibadetler, müminin daha diri bir dinî hayat yaşaması içindir. Müminin hayatında monotonluk yoktur. Kâinattaki hareket gibi onun hayatı da sürekli bir canlılık içindedir. İşte kış mevsimi de onun hayatında böyle bir gayeye hizmet etmektedir.
Kısaca Müslüman, havalar sert ve soğuk olsa da kalbini ısıtacak bir şeyler bulabilen, her ortamdan ve her koşuldan İslam’a pay çıkartabilen kişidir. Rabbim vaktini verimli ihya edebilen kullarından eylesin.
Selam ve Dua ile…
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...