Otobüs Durağı

Otobüs Durağı

Mert Burak Aksoy

Kavurucu yazın sıcağında otobüs durağında oturarak bekliyordum. Bir kardeşi ağız ve diş sağlığı hastanesine götürecektim. O da otobüs kartına para yüklemek için markete kadar gitmişti. O gelmeden önce durağa doğru yaşlı bir teyze ile oğlu zannettiğim ve öyle olduğunu öğrendiğim yakışıklı bir çocuk geliyordu. İçimdeki düşünceler birer yolcu oldukları kanaatindeydi.

Yakışıklı kardeş yanıma onun yanına da annesi oturdu. Kürtçe bir soru sordu yaşlı teyze. Kürt olmama rağmen Kürtçe bilmiyor ve biraz anlıyordum. Kürtçe bilmediğimi Kürtçe karşılık vererek belli ettim. Türkçe sordu bu sefer. Yerli halktan olmadığım için bilmediğim bir şeydi. Bilmediğimi söyledim. Yerli olmadığımı anladı, nereden olduğumu ve neden burada olduğumu sordu. Ben de burada medresede kaldığımı ilim öğrendiğimi söyledim. Yüzündeki tebessüm ile beraber maşallah diyerek sevincini belli etti. Gözlerinden belliydi sevinci.

Medrese hakkında birtakım sorular sordu. Kendi oğlu için de böyle bir şey düşündüğünü düşündüm. Maddi sorular değildi, tamamen içe yönelik manevi sorular. Ben de içindeki kuşkuları tahmin ederekten her talebe ile ayrı ayrı ilgilenildiğini, sizin çocuğunuz hakkında duyduğunuz endişeleri seydaların da duyduğunu, tıpkı öz çocukları gibi belki de daha fazla üzerlerinde titrediklerini söyledim. Kalbinin mutmain olduğunu hissettim. Biraz yaşadıklarından, çocuğu için duyduğu endişelerden, sadece çocuğu için değil her çocuk ve genç için ayrı ayrı duyduğu endişelerden bahsetti. Ülkenin durumundan hem maddi hem manevi. Daha önce İstanbul’da yaşadıklarından, ailevi, maddi ve manevi sıkıntılar nedeniyle buraya yerleştiklerinden... Bilmediğim, duymadığım, görmediğim şeylerden bahsetti.

Korkusu vardı zamane çocukları ve gençleri için her ebeveynin duyması gereken. Çocuğu ile de biraz konuştum, dinledim yaşlı teyzemi çokça, anlatmaya-dinlenmeye ihtiyacı vardı ve biraz da yakınmaya. Çocuğunun adı Harun’du. Yedinci sınıfa gidiyordu. Konuşurken yüzünden, hallerinden anlaşılıyor okunuyordu saflığı, temiz kalpliliği. Cehennnem diyerekten bahsetti okulundan. Ortamın kötü olduğundan, rahatsızlık duyduğundan. Yaşına göre bazı şeyleri kavramıştı. Anlatabiliyordu, yakınabiliyordu. Tereddüt içindeydiler anne ve oğlu. Dışarıdan yakınıyor, bir yere kapanıp kendisini geliştirmesi ve dışarıdan etkilenmemesini istiyordu oğlu için.

Birtakım konuşmalarımız da oldu karşılıklı, bu arada para yüklemek için giden kardeş de gelmişti. Onun da sözleri vardı. O da bir o kadar bilinçliydi. İnsan kendi ülkesinde yabancı durumda, kendi ülkesinde tereddüt içinde yaşıyor. Çekiniyor ülkesinde, yakınıyor ülkesinden. Gurbette sanki, özlüyor özünü. Ülkemizi ülkemiz yapmak için çok çalışmalı, gelişmeliyiz. Kur’an’ı Kerim’i açmalı, ilk ilahi mesaja kulak verip, gönül verip ilahi yolda yol almalıyız. “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.”*

*Alak Suresi 1-5

 

Not: 'Sizen Gelenler' kategorimize eklenen yazı ve şiirler herhangi bir editöryal süreçten geçmeden okurlarımız tarafından gönderildiği şekli ile verilmektedir. 

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ