Pir-i İntifada Şeyh Ahmet Yasin | Portre

"Filistin'de cihad meşalesi sürsün, içlerimizden bazıları rabbimizin katına şehitler olarak yükselsin diye Allah bu ribatı bize yazmıştır." Bu sözler 2009 yılında Furkan Savaşı’nda şehid olan HAMAS komutanlarından aynı zamanda âlim ve mücahit Şeyh Nizar Reyyan’a ait.
Aslında bu söz Filistin'deki durumu tam manasıyla yansıtmaktadır. Bu manada Filistin direnişi Kudüs’ün özgürlüğü için en kıymetlilerini âlemlerin rabbine sunmaktan geri kalmamış, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten geri durmamışlardır.
Bu minvalde vefat yıl dönümü münasebetiyle uzun süren tebliğ, davet ve cihad çalışmalarını en güzel şekilde yerine getiren; hayatı ve ölümüyle müminlere en güzel şekilde örnek olan, şehitler kervanının şeyhi, şehadet mektebinin muallimi, Filistin direnişinin aklı, atan kalbi ve yürüyen ayakları Şeyh Ahmet Yasin'i işlemeye çalışacağız.
Doğumu, Gençliği ve Eğitim Yılları
Şeyh Ahmet Yasin 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cura köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşta babasını kaybeden Şeyh Ahmet Yasin annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında Yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgali üzerine Şeyh Ahmet Yasin ailesiyle birlikte Gazze şehrine hicret etti.
Şeyh Ahmet Yasin İlköğrenim ve Ortaokul öğreniminin ardından Filistin Lisesine kaydoldu ve 1957 yılında lise eğitimini tamamladı. Şeyh Ahmet Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düşen Şeyh Ahmet Yasin’in boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu. Filistin lisesinden mezun olan Şeyh Ahmet Yasin öğretmenlik sınavına girdi ve sınavı geçip öğretmen oldu.
Cami ve Okul Eksenli Davet Çalışmaları
1958 yılında öğretmenliğe başlayan Şeyh Ahmet Yasin bu süreçte okul merkezli çalışmalarına başladı. Birkaç öğretmen arkadaşıyla gençler üzerine yoğunlaşıyor, gençlerin İslami bilinçle yetişmesi için dersler yapıyordu. Allah’ın kendisine vermiş olduğu hitabet yeteneğiyle kitleleri celp ediyordu.
Şeyh Ahmet Yasin bu süreçte birçok cami ve toplantı yerlerinde konuşmalar, dersler yapıyor, toplumun her kesimine hitap eden konuşmalarıyla her geçen gün Gazze halkının gönlünde yer ediniyordu. Nitekim bu süreçte ilgilendiği gençler ileride kurulacak olan HAMAS’ın çekirdek ve lider kadrosunu oluşturacaktı.
1967 yılına gelindiğinde Arap ülkeleri ile İsrail arasında yaşanan ve Altı Gün Savaşı olarak bilinen savaş patlak verdi. Savaş, Arap ülkelerinin hezimeti ile sonuçlanınca bunun bir sonucu olarak işgalci israil güçleri Gazze’yi işgal etti. Bu işgal Gazze halkı için yeni bir felaketin habercisi, mevcut direniş örgütleri için ise yeni bir merhaleye geçiş sürecini ifade ediyordu.
Başta Fetih hareketi olmak üzere Gazze’de bulunan örgütler bu süreçte ve öncesinde israili vur-kaç taktikleriyle yıpratmaya çalışıyordu. Fakat biz bu süreçte Şeyh Ahmet Yasin’i bu savaşın içinde değil bilakis camii ve okullarda halkı bilinçlendiren program ve konuşmalarla meşgul olduğunu görüyoruz.
Yıllar sonra bir televizyon kanalının kendisiyle röportajı esnasında bu soru soruluyor ve Şeyh şöyle cevaplıyordu: “Ben böyle bir süreçte Arap ülkelerinin topyekun dâhil olduğu bu savaşta şartların olgunlaşmadığı ve Filistin içinde hiçbir askeri ve stratejik planlama yapılmadan bir savaşa girmenin değil bir kazanım aksine mevcut durumu daha da kötüye götüreceği fikrindeydim. Öyle ki o savaş hiçbir toprak parçasını özgürleştiremediği gibi aksine savaşa giren Arap ülkelerini zayıflattı ve geriye kalan işgal edilmemiş topraklarında işgal edilmesine kapı araladı."
Bu doğrultuda Şeyh Ahmet Yasin ve arkadaşları uzun süren davet çalışmalarından sonra 1979 yılı itibariyle askeri hazırlık içerisine girdi. Tabi bu süreci Şeyh ve birkaç yakın çalışma arkadaşı dışında kimse bilmiyordu.
Askeri Direnişe Geçiş Süreci ve HAMAS’ın Kurulması
Yukarıda belirttiğimiz gibi bu projeyi sayılı kişiler dışında kimse bilmiyordu. 1982 yılında proje nihai halini aldı. Projenin tüm detayları konuşulmuş hatta silahların sevkiyatı için Şeyhin bizzat kendisi üzerine çalıştığı iki farklı sevkiyat planı ve silah ikmal yolu öngörmüştü.
Bu proje kapsamında Şeyh Ahmet Yasin bir grup mücahidi Ürdün’e göndermiş, grup gerekli eğitimleri aldıktan sonra, askeri yapılanma içinde ilk hücreyi kurmak için Gazze’ye geri dönmüştü. Her şey seyrinde işlerken hatların birinde askeri sevkiyat olmuş tam bu sırada silah teminiyle sorumlu hareket üyeleri işbirlikçilerin tuzağına düşmüş ve deşifre olmuşlardı.
Zorlu ve ağır geçen işkencelerden sonra bazı üyeler dayanamayıp kendi sorumlularının ismini vermişti. Süreç böyle işlerken alttan üste bir tutuklama süreci başladı. Şeyh bunun sıradan bir tutuklama zinciri olmadığını, piramidin üstüne doğru devam ettiğini gördü.
Kendisine yakın iki kişi dışında kimse onun hareketin sorumlusu olduğunu bilmiyordu. Bu iki kişide şeyh tarafından yurt dışına çıkma talimatı almıştı. Bu iki kişiden biri olan İbrahim Makadma Yemen’e kaçmaya çalışırken yakalanmış ve uzun süren işkencelerin sonunda Şeyh Ahmet Yasin'in hareketin liderliğini yaptığını itiraf etmişti. Şeyh bunun üzerine tutuklandı. İsrail mahkemesi, israili ortadan kaldırmakla suçlu bulduğu Şeyh Ahmet Yasin'e on üç yıl hapis cezası verdi. Bir yıldan daha az bir süre sonra gerçekleştirilen esir takasıyla Şeyh özgürlüğüne kavuştu.
Yeniden bir yapılanma içine giden hareket 1987 intifadasından kısa bir süre sonra İslami Direniş Hareketi (HAMAS) adıyla faaliyetlerine devam etti. Bu süre zarfında israil birliklerine ve işgalci yerleşimcilere yönelik operasyonlar başladı. Fakat süreç böyle işlerken HAMAS'ın “Ölü nokta 101" adını verdiği hücre yapılanması deşifre edilmiş ardından tekrar Şeyh tutuklanmıştı. Şeyhin tutuklanması ile beraber hareketin 1500’e yakın üyesi de Şeyh ile beraber tutuklanmıştı.
Zindan Günleri ve Ardından Gelen Özgürlük
Şeyh Ahmet Yasin 19 Mayıs 1989 tarihindeki tutuklanışını şöyle anlatıyordu: "Sanki bir tabur asker beni tutuklamak için sevk edilmişti. Hemen bağırıp çağırmaya, küfürler savurmaya, yüzüme tükürmeye ve tokatlamaya başladılar. Sonra oğlumu içeri aldılar. Bir tanesi sanki onu boğacakmış gibi boynunu sıkıyordu. Gözümün önünde onu döverken bana ‘Çocuğuna acı, itiraf et ve bu hikâye burada kapansın. HAMAS’ın işi bitti’ dedi. Onlara ‘söyleyecek hiçbir şeyim yok’ dedim.
Şeyh zindanda iken işgal makamlarınca birkaç istekleri karşılığında serbest kalabileceğini söylemişlerdi. Fakat Şeyh, bunların hepsini elinin tersiyle itmişti. Bir keresinde kendisine hapisten çıkması karşılığında uluslararası bir televizyon programında israilin meşruiyeti yönünde açıklamalar yapması teklif edilince kendisi "Bana dışarıda karpuz yeme vaadinde bulunsanız dahi bu dediğinizi yerine getirmem.” şeklinde karşılık verir.
Nitekim mahkemeye çıkarıldığında işgalci hâkim karşısında buna benzer şu açıklamayı yapmıştı: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır." Bir kaç yıl sonra Kassam Tugayları’nın kendisine karşılık esir aldığı bir askeri yetkiliyi kurtarmak için işgal güçleri Şeyh Ahmet Yasin’i uluslararası yayın yapan bir programa çıkardı. Bu şekilde Şeyh Ahmet Yasin'in ekran karşısında gören mücahitlerin askeri yetkiliyi serbest bırakacaklarını sanmışlardı. Aslında bu stratejik açıdan israil için çok kötü bir hataydı. Çünkü bu sayede uluslararası bir kanalda Şeyh görüntülenmiş, oradaki heybetli duruşu ve hikmetli konuşmalarıyla dünya Müslümanlarının dikkatini Filistin meselesine yönlendirmişti. Her yönüyle bu işgal rejimi için çok kötü sonuçlar getirmişti.
Şeyh Ahmed Yasin 8 yıllık zindan sürecinin ardından Ürdün ile yapılan esir takası sonucu serbest kaldı.
Şehadete Giden Süreç ve Şeyh Ahmet Yasin’in Şehadeti
Şeyh Ahmet Yasin Ürdün’e gittikten sonra bazı İslam ülkelerine ziyaretler gerçekleştirdi. Bu ziyaretler vesilesiyle HAMAS hareketi gerek Filistin içinde ve dışında gerekse de uluslararası arenada göz ardı edilmeyecek bir etken olduğunu gösteriyordu. Bu ziyaretler, ziyaretlerin ardından gelen kabuller ve halk kitlelerinde oluşan heyecan bunu gösteriyordu. Bu olumlu gelişmeler ise işgal güçlerini fena kızdırıyor ve bedeni felçli olsa da aklı ve ruhu dipdiri ayakta olan Şeyh’e karşı daha sert tedbirler almaya çalışıyordu. Bu tedbirlerin en başında ise onu yok etmek vardı.
Şeyh Ahmet Yasin, 22 Mart 2004 tarihinde tekerlekli sandalyesiyle sabah namazını kıldığı camiden çıkarken işgalci israilin hava kuvvetlerine bağlı helikopterler tarafından atılan füzelerle Rabbine kavuştu. Şehadeti Filistin’de ve tüm İslam dünyasında mümin gönüllere derin hüzünler bıraktı.
Ömrünü Kudüs’ün özgülüğüne adayan, kâfirlere karşı mücadelenin özünde sağlam bir beden değil sağlam bir iman olması gerektiğini hayatıyla gösteren Şeyh Ahmet Yasin bu uğurda canını hiçe sayıp şehadete kavuştu. Şehadet yıl dönümü vesilesi ile aziz şehit Şeyh Ahmet Yasin’i rahmetle anıyoruz.
Söz&Kalem Dergsi | İsmail Cihan
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...