Söz&Kalem Dergisi - Amine Çalış
Şefkati gereği merhamet eden, azameti gereği bağışlayıcı olan, bağışlanma yollarını açan, gönülleri sevgisi sebebiyle nazargah-ı ilahi kılan, pişman olanların sevgilisi, abitlerin sevinci, yalnızların dostu, yüce Rabbimize hamdolsun.
Günler, haftalar, aylar, yıllar… Zaman artık ne kadar da hızlı geçiyor? Önce Recep, ardından Şâban derken nihayet 11 ayın sultanı Ramazan geldi; hoş geldi. “Bu aya hürmet gerek, nimete şükür gerek, mübarek Ramazan'da Hakk'a ibadet gerek. Olundu âleme müjde, getirir âlemi vecde, ağaçlar bile ediyor secde, geldi mübarek Ramazan! Ramazanım merhaba! Bizlere verdin sefa, Rabbimize hamdolsun her nefeste bin defa…” Hoş geldi de biz bu misafiri ağırlamaya hazır mıyız? Teşbihte hata olmasın Ramazan ayı padişahın tahta çıkışı (cülus-u hümayun) gibi bir bayram olsun, savm/oruç da bu merasimde bir müminin giydiği üniforma ya da taktığı çok kıymetli bir nişan olsun. Buna binaen bu şerefli merasimde huzura nasıl çıkıldığımız büyük bir ehemmiyet kazanır. Peki giydiğimiz manevi üniformamın ne kadar farkındayız?
Kur'an-ı Kerim'de "Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç tutmak farz kılınmıştır. Umulur ki bu sayede takvalı olursunuz" (Bakara, 2/183). Yani oruç dindar, erdemli ve dürüst bir insan olmamızdır. Şu hâlde oruç, araç; takva, amaçtır. Orucun zâhirî hükümleri kabuk, batınî hükümleri özdür. Kabuk özü korumak için gereklidir. Orucun zâhirî şart ve hükümleri de bâtınî şart ve hükümlerinin gerçekleşmesi için gereklidir. Bâtınî hükümler gerçekleştirilmeden tutulan oruç özsüz kabuktan farksızdır. Orucun asıl amacı ve hikmeti de budur. Yeter ki oruçlu sabretmeyi bilsin ve başarsın! Peygamber Efendimiz "Oruç sabrın yarısıdır" diyerek bu hususa işaret etmiştir. Oruçlu iken açlık ve susuzluğun etkisiyle her an sabır ve tahammülümüz zorlanır. Sair zamanlarda problem edinmediğimiz birçok meseleyi büyük bir problemmiş gibi algılamaya başlarız. Bu durumda orucun amacına ve ruhuna uygun hareket etmeyi başarırsak bu işten karlı çıkarız. Sabır ve irade gücümüzü artırırız. Peygamber Efendimiz böyle durumlar için somut bir öneride bulunarak şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ben oruçluyum desin." (Buhari, Savm, 9)
En önemlisi bir yılda üniformamızda, rütbelerimizde, nişanlarımızda müsbet/menfi herhangi bir değişim oldu mu? Yeni merasime ne kadar hazırız ve kendimizi yenileyerek bu merasime çıkıyor muyuz?
Şu bir yıl içerisinde ağzımızı ve dilimizi kötü söz söylemekten, gıybet etmekten koruyabildik mi? Kulaklarımızı haram olan ses ve sözleri dinlemekten uzaklaştıracak, ellerimizi her türlü haksız fiilden koruyabildik mi? Zihnimizi ve gönlümüzü kötü duygu ve düşüncelerden yani kibirden, gösterişten, hasetten, riyadan vb. hastalıklardan arındırabildik mi? Ya da hala Kur’an-ı Kerim’i düzenli olarak sadece Ramazan ayında mı okuyoruz? Hani geçen yıldan söz vermiştik de Kur’an-ı raflarda tozlanmaya mahkûm etmeyecektik. Daha vahimi hala namazlarımızı iki dakikalara mı sığdırıyoruz? Ya geçen Ramazandan beri kaç kere Rabbimiz ile dertleştik, kaç kere dertlerimizi isteklerimizi uzun uzun gözyaşları ile dile getirdik. Geçen yıl olduğu gibi bu yılda kadir gecesini mi bekledik? Peki söyler misin kardeşim bir yıl içerisinde bunlarda bir değişiklik göstermemişsek rütbemizde nasıl değişiklik olsun.
İbni Abbas(ra), Hz. Peygamber (sav) şöyle işittiğini rivayet ediyor: "Şüphesiz ki, cennet, bir sene boyunca Ramazan ayının girmesi için süslenir. Ramazan’ın ilk gecesi olunca ‘Müsire’ denilen bir rüzgâr, arşın altından eser. Cennet ağaçlarının yaprağı ve kapılarının halkaları şiddetle sallanır ve bundan dolayı tatlı bir ses işitilir ki, dinleyiciler bundan daha güzelini hiç işitmemişlerdir.
Cennet bekçisine sorarlar: ‘Ey cennetin bekçisi! Bu gece nedir?’ Bekçi: ‘Bu gece, Ramazan ayının ilk gecesidir. Muhammed’in (sav) ümmetinden oruç tutanlar için Cennetin kapıları açıldı.”
Sonra Resulullah (sav) buyurdu ki: Allah (cc) şöyle buyurur: “Ey Rıdvan! (Cennetin bekçisi) cennetlerin kapılarını aç ve ey Malik! (Cehennemin bekçisi) cehennemin kapılarını Muhammed (sav) ümmetinden oruç tutanlara kapat! ‘Ey Cebrail! Yeryüzüne in, şeytanların azgınlarına kelepçe vurup zincirlerle bağla, sonra onları denize at ki, sevgili habibim Muhammed’in (sav) ümmetinin oruçlarını ifsat etmesinler.’ Resulullah (sav) daha sonra şöyle buyurdu: Allah (cc) Ramazan ayının her gecesinde, bir münâdiye (çağrıcıya) üç defa şöyle nidâ etmesini söyler: ‘Bir şey isteyen yok mu, isteğini vereyim. Hiç tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim. Mağfiret dileyen yok mu, bağışlayayım.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:439)
Nefis sahibi her kulun, bu fırsattan faydalanması kaçınılmazdır. Kendini bu aydan mahrum eden ise, ne büyük bir zarardadır. Bakınız, Peygamberimiz (sav) uzunca gelen hadis-i şerifinin bir kısmında şöyle buyurmaktadır; “Cebrâil (as), Ramazan’a eriştiği halde, bu ayın feyzinden, bereketinden istifâde edememiş, Ramazan ayı gelip geçtiği halde, hâlâ Allâh’ın mağfiretine erişememiş ve Allâh’ın affını kazanamamış olan kula, yazıklar olsun! Burnu yere sürtsün, diye duâ etti, bende ona âmin dedim.” (Buhâri, el-Edebu’l Mufred)
Ramazan, insanın rahmete erişmesi için bir fırsattır. İnsan nefese, suya ve gıdaya olan ihtiyacından daha fazla Allah’ın rahmetine muhtaçtır. Allah’ın (cc) rahmeti olmasa insan olmaz, olsa dahi yaşayamazdı. Allah kuluna her daim rahmet etmektedir. Ramazan’ı sair zamanlardan ayıran ise rahmetin o ayda sağanak sağanak yağmasıdır. Yeter ki insan kaçmasın rahmet yağmurundan. Bir şekilde rahmet ona isabet edecek, rahmetten payına düşeni alacaktır. Bahtiyar olup, Allah tarafından muvaffak kılınanlara gelince onlar için rahmetle ıslanmak yetmez, kana kana içmeye talip olurlar rahmet pınarından. Mahrum olanlarsa sadece rahmetten değil; rahmetin üzerine bina edilen hayırlardan da mahrum olurlar.
Yapmamız gereken bu ayda gündüzümüz oruçlu, gecemizi teravih namazıyla geçirmeli, Kur’an pınarından beslenmeliyiz. Bütün seneyi kulluk mayasıyla mayalamalıyız. Bir senenin bütün kirini, oruçla temizlemeliyiz. Unutulmamalıdır ki edilen dualar kabul olur, yapılan istiğfarlar yerini bulur.
Yokluktan var eden, karanlıktan nur, acıdan sabır çıkaran, pişmanlıktan sonra tevbeyi kabul eden Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Selam ve dua ile…