Söz&Kalem Dergisi -Amine Çalış
Bir müminde tevhit, ilim, ahlak, mücadele ve teslimiyet olursa kulluğun zirve hali olan şehadet de arkasında gelecektir. Şehadet; bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, bir yerde hazır bulunmak gibi anlamlara gelir. Kelimenin mastarından türeyen şehit ise “kutsal bir dava veya inanç uğrunda ölen kimse” olarak tanımlanır. Şehadet kelimesi ya da daha özelde şehit kelimesi, varlığın tüm katmanlarıyla tanımlanması gereken bir kelimedir. Onu sadece savaşlarda hayata veda eden neferler için kullandığımızda o neferlerin uğruna canlarını feda ettiği davalarını ve halis duygularını yok saymış oluruz. Oysaki şehitlik, vazgeçebilmenin en çetin hâlidir. İşte bu yüzden onların, nelerden vazgeçtiğini, bu vazgeçişin sonunda neler gördüklerini, "Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilâkis onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz." (Bakara-154) hitabının hangi şekillerde tezahür ettiğini bilmek ne muazzam şahitliktir.
Şahitlikten bahsetmişken ilk şahitliğimiz “elest bezmi”nde başlamadı mı? Varlığımıza, ahsen-i takvim üzere yaratılmış olduğumuza, tertemiz bir fıtratımızın olduğuna, bizi Yaradan’a ve bir geleceğimizin var olacağına şahit olmadık mı? Belli bir süre şu dünya hayatı ile hemhâl olacağımız ve dahi henüz bir planımız yokken, nefsimizi tanımıyorken “Elestü bi Rabbiküm?” sorusuna şahitlik etmedik mi? Varlığımızın ilk hâliyle varlığını hissettiğimiz ruhlar âleminin ihtişamına şahit olmadık mı? En önemli olan inanca ve imana şahit edilmedik mi? Bu sorular ile olmamız gereken formatın farkına vardıktan sonra şehadet kavramı ile devam etmek istiyorum.
Şehadet, Allah’ın emanet ettiği hayatı ve ömrü O’nun dinine ve yoluna feda etmektir. Şehadet, birilerinin duyunca korktuğu ve gitmekte zorlandığı ölüme, koşa koşa yürümektir. Şehadet, ölümü öldürmektir. Şehadet, ölüme düğüne gider gibi gitmektir. Şehadet, ölümü taçlı gelinler olarak bilip: “Ben bugün düğün günüme gidiyorum!” diye bir aşk ve heyecanla yürümektir. Şehadet, Allah’a ait olan hayatı Allah’ın memnun olacağı bir şekilde noktalamaktır. Şehadet, tüm uzuvlarının parçalanmasını dileyerek Rabbine yalvaran Abdullah bin Cahş olabilmektir.
Şehadet ile sembolleşmiş bu sahabenin şehadete olan sevdasını bir kez daha hatırlayalım. Savaş esnasında Abdullah bin Cahş ile Sa’d b. Ebî Vakkas arasında geçen bu konuşma oldukça ilgi çekicidir. Konuşmayı Sa’d b. Ebî Vakkas şöyle anlatmaktadır. “Uhud’da savaşın çok şiddetli devam ettiği bir andı. Birdenbire yanıma sokuldu, elimden tuttu ve beni bir kayanın dibine çekti. Bana şunları söyledi: “Şimdi burada sen dua et, ben âmin diyeyim. Ben dua edeyim, sen de âmin de! Ben de olur dedim. Sonra ben şöyle dua ettim: ‘Allah’ım! Savaş sırasında karşıma güçlü kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onu öldüreyim ve eşyalarını ganimet olarak alayım.’ Benim duama âmin dedi ve kendi duasını etmeye başladı: ‘Ya Rabbi! Savaş meydanında karşıma güçlü, kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onunla çarpışayım. O beni öldürsün. Burnumu ve kulaklarımı kessin. Ben kanlar içinde senin huzuruna geleyim. Sen bana ‘Abdullah! burnun ve kulakların nerede, burnun ve kulakların neden kesildi? dediğinde, ben; ‘Senin ve Rasûlünün rızası için kesildi.’ diyeyim. Abdullah’ın duası benim duamdan daha hayırlı idi ve duası bittiğinde, söz verdiğim için mecburen amin demek zorunda kaldım.”
Sonrasında Sad bin. Ebi Vakkas bize rivayet ediyor: “Vallahi Uhud’un arkasından ben isteğime kavuştum oda isteğine kavuştu. Ben bir düşman askeri ile karşılaştım. O ganimetleri Efendimiz (s.a.v) getirdim. Uhud’un arkasından şehitlerin arasında dolaştım. Abdullah’a baktım. Hiçbir uzvu, organı kalmamıştı. Paramparça bir halde Uhud meydanında duruyordu. Parçaları kopmuş bedeninin parçasını göğsüme bastırarak dedim ki: Kardeşim! Allah bana istediğimi verdi. Sana da istediğini verdi. Selâm olsun sana ve Uhud’un diğer şehitlerine!”
Abdullah bin Cahş’ın nasıl bir şehadet sevdalısı olduğunu anladınız mı? Bu o kadar kolay bir dua değil. Bu sevda halidir. Hatta sevdanın da en zirvesidir. Menzile ulaşmaktır. Ancak şehadetin özlemini ve sevdasını gönlünün en derinlerinde hisseden bir yiğidin Allah’a söyleyeceği ve dualarının kabulünde de hiçbir endişe duymadığı, Sad bin Ebi Vakkas’ı da buna şahit kılacağı birinin yapacağı bir duadır.
Abdullah bin Cahş iman yolunda yalnızca 16 yıl yaşamasına rağmen bu kadar büyük adanmışlık örneği göstermesi ne güzel teslimiyettir. Bizler iman yolunda bunca yıldır yaşıyorken nelerimizi Yaradan uğruna feda edebildik? Çok yaşayıp az şey yapmak mı? Az yaşayıp çok şey yapmak mı? İşte şehadet bunun cevabıdır.
İman ehli olan Gazze halkına cennetin kapıları sonuna değin açıldı, şu zamanlarda hep bir iç muhasebesi yapar dururum. Şehadet henüz anne karnındaki küçük bebelere bile nasip olurken bizlere neden bu kadar uzak? Gelin bu iç muhasebenin cevabını beraber verelim.
Bizlerin Müslümanlar olarak imanlı ve hareketli ruhlara ihtiyacı var. Şehitlik sadece bombalar altında ölmek de değildir. Çocuklarımızı bir düşünelim: Yeri geldiğinde harçlıklarından sadaka verebiliyorlar mı? Namazlarına dikkat ediyorlar mı? Günlük Kur’ân-ı Kerim okuyorlar mı? Arkadaşlarının elinden tutup camiye götürebiliyorlar mı? Acaba günahlar karşısında iradelerine sahip olabiliyorlar mı? Acaba büyüyünce lüks içinde yaşama hayali kurmayan kaç tane gencimiz var? Vahim bir soru zira maalesef ki hayallerimiz istikametini şaşırmış durumda. Peki şaşırmış bir istikametle nasıl şehit olmayı bekleyebiliriz. Unutmayalım hayalleri lüks ve refah bir yaşam olanın duası da dünyalık olur. Duası dünyalık olanın derdi de dünya olur. Derdi dünya olanın da şehit olmayı dileyecek yüreği olmaz. Rahmetli Erbakan hocanın çok manidar bir sözü var: “Bir milletin asıl gücü topu, tüfeği, tankı değil; inançlı ve imanlı gençliğidir.” Şehit olmak demek maldan, rahatlıktan, zamandan ve candan vazgeçmek demektir. Şehit olmak istiyorum ama malımı Allah yolunda harcayamıyorum… Şehit olmak istiyorum ama vaktimi Allah yolunda feda edemiyorum… Şehit olmak istiyorum ama rahatımdan da vazgeçemiyorum… Şehit olmak istiyorum ama vakti zamanı geldiğinde canımdan da vazgeçmiyorum. Bir aşığın iki yâri olmaz: Ya dünya ya da ahiret. İşte bu yüzden daha anne karnında Allah’a adanmış minik canlara nasip oluyor şehadet.
Selam olsun yüreği şehadet aşkı ile yanıp hayatını bu yol üzerine inşa edenlere ve selam olsun dünün sapanları ile büyüyüp bugün hesap vakti için şehadet aşkı ile direnen yiğit mücahitlere…
Selam ve Dua ile..