Söz&Kalem Dergisi - Yunus Çetin
Film İngiltere’de, karanlık bir gelecekte geçiyor. Hükümet, terör olaylarında büyük kayıplar verdikten sonra kurtuluşu baskıcı, dikta bir yönetimde bulabileceğine inanmış. Başlarında başkan dedikleri diktatör ve başkan yardımcısı Creedy var. Hedeflerindeyse bütün muhalifler var. Aykırı bir ses, anında bastırılıp etkisizleştiriliyor.
Geçmişinde hükümetin baskı ve zulmüne maruz kalan V adındaki başkarakteri görüyoruz. Guy Fawkes maskesi takan V, belirli bir plan içerisinde yaptığı eylemlerle halkı bilinçlendirip bir uyanışa vesile olmayı arzuluyor. Hayatını bu amaca adamış… Zalim hükümetten intikam alarak devirmek ve yerine özgür bir dünya getirmek istiyor…
Film boyunca V’nin yüzünü hiç görmüyorsunuz. Zaten yüzünün hiç görünmemesi bir yerde olumlu da sayılır. Zira film ilerledikçe karakterin sempatikliği artıyor, yüzünü görmemenize rağmen sevmeye başlıyorsunuz. Şöyle soralım: Yüzünü görmediğiniz birinin neyi size sempatik gelebilir? Sevginizi neyle kazanabilir? Elbette ki karakteri ve fikirleriyle, duruşuyla… Ne de olsa fikrini benimsediğimiz kimsenin vücut yapısı pek de önemli değil. Onu görmesek de olur.
Günümüzde buna en güzel örnek kim diye sorsam?
Evet… Filistin’in efsanevi komutanı Ebu Ubeyde! Kırmızı puşisini yüzüne maske yapmış, gizliyor. Buna rağmen milyonların kahramanı oldu bile. Düşmanları yüzünü görmek için kılı kırk yarıyorlar ancak onu sevenler yüzünü görmese de arkasından yürümeye ve onunla ölmeye bile hazır.
Filme dönelim. Filmin fikirsel alt yapısı hakkında çokça konuşulmuştur ancak gelin biraz da biz bakalım.
Filmin 51. Dakikasındaki Kur’an sahnesini inceleyelim…
Bir şovmen olan Gordon, hükümetin adamlarından kaçan Evey’i evine almıştır. Gordon Evey’e gizli odasını gösterir. Odaya girdiklerinde Evey’nin gözüne bir Kur’an-ı Kerim takılır. Bunun üzerine aralarında şöyle bir diyalog geçer:
“Evey: Bu nedir?
Gordon: 14. Yüzyıldan kalma bir Kur’an.
Evey: Müslüman mısın?
Gordon: Hayır, televizyoncuyum.
Evey: O zaman bunu neden saklıyorsun?
Gordon: İmgelere karşı ilgi duymak için Müslüman olmama gerek yok.
Evey: Peki değer mi? Bunu burada bulurlarsa…
Gordon: Dedim ya, tek sorunum sen olmazsın.”
İki saatlik filmin içerisine yirmi saniyelik bu detay neden konulmuş olabilir?
Bu adam bir şovmen. Filmin ilerleyen sahnelerinde hükümeti hicveden, alaya alan bir tv programı düzenliyor. Bu program yüzünden başı derde giriyor ve bir gece baskınıyla evinden alınıyor. Evindeki aramalarda görevliler Kuran’ı görünce onu idam ediyorlar.
Sırf Kur’an bulundurduğu için öldürülen biri… Bir Müslüman olarak şahsen beni etkiledi. Filme bu detayı ekleyerek İslamafobiye değinmeleri ve bunu eleştirmeleri hoşuma gitti.
Gitti gitmesine de… Bir problem var gibime geliyor.
Bakın kahramanımız V’nin başkan ve başkan yardımcısı Creedy’den intikam almak için yaptığı plan nasıl… V, Polis amirinin Bay Creedy’den şüphelenmesini ve peşine adam takmasını sağlar. Sonra da bay Creedy’e gidip başkanın kendisinden şüphelendiğini ve bu yüzden peşine adam taktırdığını ve kameralardan takip edildiğini söyler. Bay Creedy V’ye kanar ve ne istediğini sorar? V, ikisinin de başkandan hazzetmediğini ve başkanı öldürmede kendisine yardım etmesini söyler. Creedy kabul eder. Başkanın yanına yerleştirdiği adamları sayesinde başkanı kaçırır ve V’ye getirir. Başkan infaz edildikten sonra V, bay Creedy’i de öldürerek intikamını almış olur.
Anlaşılan o ki film, Kur’an sahnesinde yine aynı mantıkla Müslümanlara yaklaşmakta.
Bir kere evinin gizli odasında Kur’an saklayan bu adam bir eşcinsel. Odasında sadece Kur’an yok aynı zamanda eşcinsel tablolar da var. Ve bu adam eşcinsel olduğu için hükümetten baskı görüyor bunun yanında Kur’an’dan dolayı idam ediliyor. Böylece film eşcinsel ve islamafobiyi yan yana getiriyor.
Adeta şu mesaj veriliyor. Bakın ikiniz de bu dünyada baskı ve eziyetlere maruz kalıyorsunuz. İkinizin de düşmanı ortak aslında. Ne de olsa düşmanımın düşmanı benim dostumdur öyle değil mi? Neden bir araya gelmeyelim ki… Aynen V’nin Bay Creedy’i kandırması ve onu yanına çekmesi gibi…
Böylece Kur’an’ı gören Müslümanın kalbi eşcinsele karşı yumuşamaya yönlendiriliyor.
Film boyunca eşcinsellerin ezilme sahneleriyle iyice propaganda yapılıyor. V’nin öldürdüğü kimselerin cesetlerine bıraktığı kırmızı gül hükümet tarafından öldürülen eşcinsel bir kızı temsil ediyor mesela.
İki eşcinsel kardeşin senaryosunu ve yapımcılığını üstlendiği bu filmi izleyen bir Müslüman eğer dikkat etmezse eşcinsellerin de zulüm gören Müslümanlar gibi mazlum olduklarını düşünme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bilinçsiz izlemeyle ekilen ufak bir tohum bile alarm gerektirir. Zira bu tohum mesela Mahsun Kırmızıgül’ün “Güneşi Gördüm” filminde Kadri karakterinin Berfin olma sürecini gördüğünde sulanacak. Berfin’in Kürtçe Kardelen manasına geldiğini öğrendiğinde biraz daha büyüyecek. Berfin’in abisi tarafından öldürülmesiyle doğan güneşi gördüğünde daha da güçlenecek.
Ya da bu tohum Şener Şen’in başrol aldığı Kabadayı filminde bir eşcinsel olan Sürmeli’nin korkusuzca canını feda ettiğini gördüğünde bir eşcinselin, adam diye geçinenlere adamlık dersi verdiğinde filizlenecek.
Ve izlenilen her Netflix yapımında veya diğer platformların çoğunda bulunan eşcinsel sahneleri gördüğünde daha da kök salacak. Gittikçe bu durum normalleşecek.
Onur yürüyüşü yapmak veya herhangi bir etkinlik düzenlemek istediklerinde haklarını arıyorlar deyip engel olmaya gerek görülmeyecek. Ve filiz uzayacak.
Kafelerde, restoranlarda onlar için üçüncü bir tuvalet seçeneği açıldığında bu pisliğin gübresiyle beslenecek.
En nihayetinde küçücük yaştaki çocukların cinsiyet seçiminde serbest bırakılması gerektiğini savunduklarında her yeri kaplayan bu sarmaşık, tepki verme takati bırakmayacak kadar güçlenmiş olacak.
Ve bir Müslüman ülkede, cinsiyet dayatılmasın diyerek cinsiyet seçimi dayatılan çocuklar ameliyatla cinsiyet değiştirirken, toplumun var oluş sebebi olan aile kurumu hızla çökerken Müslüman gözler bu sahneleri ölü gibi, tepkisizce izleyecek.
Ya da elindeki sapkınlığı temsil eden paçavralarla, cinsiyetine aykırı hareketlerle Filistin topraklarına giren siyonist işgalciyi gördüğünde muhtemelen gönlü HAMAS’a terörist, siyonist işgalciye barış havarisi gözüyle bakacak.
İsyan amaçlı yükselen birkaç ses “neden karşı gelemiyoruz, neden yenemiyoruz” diyecek. O zaman onlara dönüp şu cümleler sarf edilecek. “Tüm bunların ardında bir yaşanmışlık var. Tüm bunların ardında bir fikir var. Ve fikirlere kurşun işlemez.” (film repliği)
Her ne kadar bu kötü senaryo yakın gelecekte bizi bekliyor olsa da şöyle bir gerçek de var: Bugün sapkınlığı temsil eden paçavraya papanın bile sarıldığı bir dünyada Lut (as)in lanetlenmiş kavmine özenen bu terör şebekesine en büyük engel yine İslam’dır. Yine İslam’ın evlatları Müslümanlardır.
Doğrudur fikirlere kurşun işlemez. Fikirlere yine fikirler işler. Unutulmamalıdır ki tarih boyunca İslam fikrine hiçbir fikir işlememiştir. Ve kıyamete kadar da işlemeyecektir. Allah’ın izniyle Puşi fikri, guy fox fikrine galip gelecek.