Söz&Kalem Dergisi - Amine ÇALIŞ
Aynı anda Adana, Malatya, Kahramanmaraş, Osmaniye, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Şanlıurfalı olduk. Hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanların yaşadığı üzüntüye, sanki kendi üzüntümüzmüşçesine ortak olabiliyoruz değil mi? En basit olay karşısında ne yapacağını bilemezken, dünyanın en zor durumu karşısında öyle inançlı öyle umutlu oluyoruz ki elhamdülillah diyorum. “Sesimi duyan var mı?” çağrısından sonraki sessizlik beni çok etkiler. Çünkü o çağrıdan sonra ya sesini duyurmaya çalışan birinin iniltisi duyulacak ya da sessizliğe ait o acı sükûnet. En güzeli de sessizlikten yükselen iniltinin tekbirler ile sonuçlanmasıdır.
Deprem anından sonra herkeste olduğu gibi içsel bir muhasebeye girdim. Acaba enkazın dışında olmak mı en zor olanı yoksa çaresizce kurtarılmayı beklemek mi? Arasında seçim yapmak o kadar imkânsız ki kalmak da zor beklemekte. Bunları da geçtim yıllarca çalışıp didindikten sonra emeklerinin dakikalar içinde yerle bir olması ne acı… Ya pişmanlıklar… Vaktini evladından çok onun geleceğine ayıran belki sevgi ve şefkatinden çalan bir baba ne haldedir? Veyahut evin misafirlere tahsis edilen odasının kilitli kaldığı bir evde artık bir dağıtanın olmamasını fark eden bir annenin hali nicedir? Ya son gecesi olduğunu bilmeden uykuya dalan insanlığın daha çok öpemedim daha çok sevemedim nidaları? Ya evlatlarına gecesini gündüzünü feda etmiş, her koşulda dağ gibi arkalarında durduğu halde kendi hayatlarına dalıp bir telefonu çok gören evlatlar? Ya körpecik bedenleriyle daha durumun ciddiyetini bile fark edemeyen, korunmaya muhtaç küçücük canlar? Allah’ım bu ne acep bir acıdır. Kelimelerin kifayetsiz kalması bu olsa gerek… Zaman kısa, dünya süsünün daha önce görülmedik ölçüde çeşitli ve cezbedici olduğu bu çağda dünya ile irtibatımızı gözden geçirmek, nimeti külfete dönüştürmemek bakımından hayatî önem taşıyor. Nereden gelip nereye gittiğimizden, burada ne için bulunduğumuzdan gaflete düşenlerimiz; bu gelip geçici süslerle oyalananlarımız, bunun kavgasını hayat gayesi bilenlerimiz ebediyet yurdunda yıkıma uğrayacağından habersiz gibi. Bunları içimizi karartmak veyahut yaramızı kanatmak için değil bilakis değinilmesi gerektiği için dile getirmeliyiz.
Gevşememeliyiz, ye’se düşmemeliyiz. Bugün yapılması gerekenler bellidir: Sabretmeliyiz. Belki de birileriniz sabır da nasıl sabrederiz der. Unutulmamalıdır ki Müslümanın ilk tepkisi çok önemlidir. Ya sabreder Rabbine sığınırsın ya da isyan eder gaflete kapılırsın. Zira hayır gibi görünen olayların ardında şer, şer gibi görünen olayların ardında hayır olabileceği bir hakikattir. Sabır başa gelen imtihan ve musibetleri metanet ile karşılamak, zorluklara karşı dirençli olmaktır. Dünya hayatı imtihanlar zinciri olduğu için yaşam sırasında karşılaşılan zorlukların Allah-u Teala’dan geldiğinin farkında olmak ve bilinçle imtihanlara karşı doğru bir bakış açısı sergilemek oldukça önemlidir. Rasulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet verilmedi.” Kur’an-ı Kerim’de kimlerin sabırlı olduğunu belli edilmesi ve diğer anlamda muhlislerin ortaya çıkarılması için kulların Allah-u Teala tarafından sınanacağı bildirilmiştir. İmtihanlara karşı sabırlı olan kimselere bahşedilecek mükafatlar da birden çok ayette vurgulanmış, imtihanlar sonucunda Allah’a karşı nankörlük yapmayan, başa gelen zorlukları iman ve tevekkül ile karşılayan kimselerin ebedi cennete ve kurtuluşa erecekleri müjdelenmiştir. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınanacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155)
Birlik olup dayanışma içinde hareket etmeliyiz. Birlikte yaşamanın gereği olan dayanışma ile insanlar yardımlaşmayı, birlikte iş yapmayı öğrenirler. Dayanışma sayesinde insanlar daha çabuk ve daha çok iş yapabilirler. Büyüklerimiz bu konuda; “Bir elin nesi var, iki elin sesi var!” diyerek, birlik, beraberlik ve dayanışmanın önemini vurgulamışlardır. Dayanışma toplumlar arasında, millet içerisinde ve milletler arasında olabilir. Toplumsal dayanışma toplumun kurum ve kuruluşlarıyla ortak değerlerde birleşmesi ve birlikte hareket etmesidir. Yaşamımızda toplumsal dayanışmanın çok önemli bir yeri olduğunu artık anlamamız gerekmektedir. Çünkü iyi yaşamamıza yardımcı olacak hareketlerden birisi dayanışmadır. İyi bir başarı için çevre faktörlerimizi de iyileştirmek zorundayız. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Çevresindeki tüm olaylardan direk veya dolaylı etkilenir. Bu etkileşme insana zarar verdiği gibi zirveye çıkmasına da yardımcı olur.
En önemli olanı da dua; dua etmeliyiz. Biliyoruz ki her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hemen istenilen şeyin aynısını vermek, Cenab-ı Hakkın hikmetine tabidir. Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakmamak lazım. Rabbimize yalnız aczimizi izhar edip, dua ile O’na iltica etmeli, rububiyetine karışmamalıyız. Takdiri O’na bırakmalı, hikmetine itimat etmeli, rahmetinden yüz çevirmemeliyiz. Dua; müminler için manevî bir sığınaktır, yardım, moral ve güç tazeleme kapısıdır. Her ellerimizi açışımız bizi diriltmekte ve azmimizi artırmaktadır. Bunun için duanın tesiri azimdir.
Bu acı günlerde gücü yeten elinden geldiği kadar sahada ter dökmekte, gücü yeten malı ile birilerinin derdine deva olmakta; her ikisini de yapamayan nice güzel yürekli insanlar da duası ile destek olmaktadır. Şu alemde müminin mümine en büyük yardımı dua iledir. Ekranlar karşısında elimiz kolumuz bağlı, başka bir şey de yapamıyoruz maalesef. İnanın bu satırları yazmak bile o kadar zor geliyor ki sanki duygularımız ve kelamlarımız da enkaz altına kardeşlerimiz ile hapsolmuş.
Son olarak vefat eden kardeşlerimize Rabbim rahmet etsin. Yaralı kardeşlerimize Rabbim Şafii ismi hürmetine şifasını versin. Arkada kalan evsiz, çaresiz, yürekleri yanan kardeşlerime Rabbimden sabır, yardım diliyorum. Bu zor zamanda elinden geleni yapan her bir insan için de gönülden teşekkür ediyorum. Rabbim hayırlarını kabul etsin bizleri de bu hayra erecek insanlardan eylesin.
Selam ve dua ile…