Yanlış Trenle Nereye Kadar Gidebiliriz?

Bazen okul eğitiminin öğrenimimize destek mi olduğu yoksa engel mi olduğu üzerine düşünürken okuldan tam olarak ne medet umduğumuzu veya öğrenimimizde okulun payının ne olduğu soruları zihnimi kurcalayan bir mesele halini alıyor. Gerçekten bu derece modern ve sayıca bu kadar fazla olmasına rağmen üniversitelerimiz, eğitim görmüş insan sayısını artırırken nasıl olur da çağa öncülük edebilecek, insanlığın önünü açabilecek zihin dünyasına sahip şahsiyetler yetiştiremiyor?
Gerçek anlamda okulların öğrenim hayatımızda temel eğitim yerleri olarak görülmesi bir modern dönem beklentisi olsa da öğrenmenin ve dolayısıyla öğrencilerin belli kalıplara hapsedilmesi kadim bir problem ve aynı zamanda devletlerin kendi zihniyetlerini dayattıkları bir yöntem olagelmiştir tarih boyunca.
Christophe Barratier imzalı bu film, İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransa’sında bir öğretmenin, -toplumsal bir kanıyla adlandırırsak- işe yaramazların toplandığı yatılı bir okulda çalışmaya başlaması ve sorunlu erkek çocuklardan oluşan sınıfını müzik yoluyla eğitmesini konu alıyor. Otoriter müdür tarafından o güne kadar hep ceza ve dayak yoluyla eğitilmeye çalışılmış farklı yaşlardan çocuklar giderek daha da isyankâr davranışlar göstermeye başlamışken, yeni öğretmenlerinin metotları onların da öğrenebilecekleri ve eğitilebilecekleri gerçeğini hatırlatıyor. İnsana değer vererek ve sevgiyle yaklaşarak… Daha önce iyi-kötü örneklerini çok gördüğümüz hatta ‘Ölü Ozanlar Derneği’nin standartlarını belirlediği, yaratıcılıktan yoksun bir film de olsa, karşımızda pedagoji anlamında ufuk olabilecek bir film var.
Hakikat mektebinin talebelerinin ruhuna uzak, gözümüzü körleştiren unsurlar ve kişiler arasında sürüp giden gündelik okul yaşantımız, her anı aynılaştırarak zamanı da anlamsızlaştırıyor. İnsanın seçimlerinin ve özgürlüğünün bilincinde olması halini zorlaştıran ve sürekli belli kalıplar içerisinde düşünmeyi ve hareket etmeyi doğuran bu şartlara karşı insanın kendi özgürlüğüyle ilişkisini düşünerek okuması ve öğrenmesi gerekmektedir. Çünkü okullar ilmi ve irfani eğitimden uzak bir anlayışla sadece topluma uyumlu bireyler yetiştirme hedefinde yapılardır.
İnsanların standartlarını diplomaların, akademik mevkilerin belirlediği bir çağda eğitim süreci tıpkı bir makine gibi mekanik bir işleyişe dönüşmüştür. Her şeyin kopyasının kopyası olarak kayda geçen hayatlarımız, bir kurgunun içerisine yerleştirilmiş karakterler gibi sürmekte. Herhalde insan zihninin sınırlandırılması ve kontrol altına alınması en kolay bu yolla sağlanabilirdi.
Her şeyin değişerek varlığını sürdürdüğü dünyada eğitimin de değişmesi gerektiği ve hatta değişmesi zorunluluğu idrakine varmalıyız artık. Öğrenmek istediklerimizi seçme hürriyetinden mahrum, tamamı ile bir sistemin bizi öğrenmek zorunda tuttuğu bilgi yığını karşısında aciz, kişisel yolculuk ve keşifsel öğrenimden uzak, kaynak ile ilmin birleştirici özleminden yoksun, herkesin aynı yöntemle eğitildiği ve herkesten aynı şeylerin beklendiği insan doğasına yabancı bu eğitim sisteminden uzaklaşarak… Müslüman zamanına yürüyerek, irfana yükselerek, hikmeti haykırarak, Müslüman zihnini çağırarak, İslam’ın zeminine inerek, Allah’a koşarak, tevhidi hatırlayarak, cahiliyeyi terk ederek, sünnete tutunarak, ilme susayarak, görünenin içindeki görünmeyeni keşfederek…
Filmin adı: Les Choristes (KORO)
Yönetmen: Christophe Barratier
Yapım: 2004/Fransa
Süre: 97 dk
Söz&Kalem - Feyzullah Çiftçi
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...