Söz&Kalem Dergisi - Soner Adıyaman
Bu soruyu bugün arkadaş ortamında geçen bir muhabbetten yola çıkarak soruyorum. Aklınıza hemen midenin bulantısı geldiğini düşünebiliyorum. Peki midenizin bulanmasına sebep olan şeyler nelerdir? Midemize dokunan ya da midemizin alışkın olmadığı yiyecekler bulandırır değil mi?
Bulanan şey sadece mide midir? Hayır! Aklımız, ruhumuz, bedenimiz, hayatımız da midemiz gibi artık bulandı. Bulandıran şeyler nelerdir diye soracak olursak, saymakla ve yazmakla bitmeyeceğini bende biliyorum. Birkaçını ben söyleyeyim, sizde ruhunuzu ve düşüncenizi bulandıran etkenleri aklınıza getirin. Ya da önce şunu düşünün; en son zihniniz ne zaman bulandı? Yine siz bu soruları kendinize sorarken, bende genel olarak bulantıya sebep olan birkaç şey sıralayayım. Bu sıralamanın, öncelik safhası yok. Çünkü her biri ayrı ayrı aklımızı bulandırmaya yeter.
Toplum değer yargılarımızı bulandırmaya başladı. Jean Paul Sartre’nin dediği gibi, “Toplum, tedavisi olmayan bir hastalıktır.”
Toplum ve yaşananlar, şahit olunan şeyler, değerlerin yitirildiğinin görülmesi, inançların yitirilmesi, insanın insanla ve insanın diğer varlıklarla arasındaki anlaşmazlıklar, masum insanların katledilmesi, haksızlıkların artış göstermesi değil artık toplumun hayat tarzı halini alması, ekonomi-eğitim-sağlık-yönetim-adalet sistemlerinin çökmüş duruma gelmesi bu bulantıların başlıca sebepleridir. Dahası, sokak ortasında sapkınlık boyutuna gelmiş eylemlerin sergilenmesi, okumadan ve bilgelikten uzak insanların artması, muhteris hallerin çoğalmasıyla beraber gösterilmesi gereken saygı ve nezaketin ortadan kalkmaya başlaması da bu sebeplerin arasındadır. Peki, bütün bunlar sizce de bulandırmıyor mu hayatımızı?
Toplumu bugün ki haliyle görünce üzülüyorum; ruhumuzu, aklımızı, düşüncelerimizi bulandıran bu sebepler, ruhsal bazı çöküşleri de beraberinde getiriyor. Kırılıyorsunuz, inciniyorsunuz, gözleriniz dolmaya başlıyor. Olayın kelebek etkisi yarattığının farkında mısınız? Tıpkı bir kelebeğin ücra bir belde de kanat çırpmasının sizin ruhunuzda bir fırtınaya dönüşmesi gibi.
Benliğimizde derin sancılar uyandıran bu bulantıları sorgulamalıyız. Tek suçlu toplum mu? Etkileniyorsak bizimde payımız vardır. Yanlışlar yapmış, toplumu yetiştirememiş, bulanmamıza sebep olan etkilerden toplumu koruyamamış olabiliriz.
Çok kötü zamanlardan geçiyoruz. Çoğu şeyi sindiremiyoruz sinelerimize. Ne aklımız ne ruhumuz ne de bedenimiz sindirebiliyor bu çarpıklıkları. Bulantı, halsiz bırakır insanı. Mesela ben uzun zamandır yazmıyorum. Belki de yazamıyorum. Çünkü içimden gelmiyor. Gelince bulantı şeklinde gelecek korkusunu yaşıyorum. Ama artık yazmaya karar verdim. Yazmak için çalışıyorum. Biliyorum artık içimden gelenler beni rahatsız edecek, incitecek. Ama incinmemek için de yazmaktan kaçamam ya. Bu yüzden bu zamanlarda ki bulantı sebeplerini adlandırmaya ve bu günlerin hastalığı olan toplumu yazmaya başladım.
Toplum artık bana çekici gelmiyor ama toplumu bilmem gerek. Her koyunun kendi bacağından asılacağı düşüncesini topluma uyarlamaktan artık vazgeçmeliyiz. Bu ortamda bulantıya sebep olan şeyler istemeden boyun eğmek zorunda olduğumuz ve içimize aldığımız şeylerden kaynaklanıyor. İnsanlar kendi değerlerini, erdemlerini sırtına alıp fildişi kulelerine çekiliyorlar. Yine hepimizin, bireyselliğin kitlesellik üzerinde ki etkisinin farkına varması gerekiyor. Gelecekle iddiaya girmek risklidir. Bizi bulandıran anlayışlar, Dünya’yı da bulandırdı.
İnsan ruhi anlamda tekamüle ulaşmak zorundadır. Çünkü insanın olgunlaşmaya ihtiyacı vardır. Umarım Dünya’nın tek bir çekirdek olduğunu ve hepimiz, yaptığımız hataların herkesi etkilediğini, bulandırdığını ve ilgilendirdiğini anlarız.
Son olarak her bulantı kötü değildir. “İyi olan bulantı mı var?” sorunuzu duyar gibiyim. Evet, var. Bir anne adayının yeni bir canlıya gebe olma durumundaki bulantısı mesela, sizce de güzelliklere işaret eden bir bulantı değil midir? Unutmamalıyız ki tekamüle ulaşmak için çaba gösteren insan nesline ve onun oluşturduğu topluma ihtiyacımız var.