Söz&Kalem Dergisi - Said Gündüz
Üstad Bediüzzaman, insanı ve kainatı Kur’an-ı Kerim’in manevi ilhamından aldığı feyizle tahlil ettikten sonra, dünyanın büyük bir manevi buhran geçirdiği kanaatine varmıştır. Bu buhrana karşı, Batı’nın kokmuş ve çürümüş formülleri ile değil, yalnızca İmanın ve İslam’ın ter u taze esasları ile karşı durulabileceğini ifade etmiştir. Kendisi de 82 yıllık bereketli ömrünün tamamını bu hakikatlere feda etmiştir. Uğradığı bir çok ağır zulme rağmen; “Ben mesaimi yalnızca İman üzerine teksif etmiş bulunuyorum.” diyerek hakikatleri tüm açıklığıyla haykırmıştır.
Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da geçen; insan, toplum, dünya ve ahiret ile ilgili birkaç vecizesini şöyle sıralamak mümkündür:
- Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır; ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedarik etmekle mükelleftir.
- Kat'iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır.
- Biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki güneşten daha parlak ve cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.
- İki cihanın ve iki hayatın medar-ı saadeti yalnız imandır.
- Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz
- Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.
- Cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaçtır.
- Evet bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve ince bir sap ile koca bir kavunu bağlayıp çıkaran kudrete hiç bir şey ağır gelmez.
- Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin.
- O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.
- Her dertlinin âhını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî’-i Mücîb perde arkasında var, bakar ki en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder.
- Dünya ise, bütün şaşaasıyla, âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir.
- Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. O’nun kudret eli her şeye yetişir.
- İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
- İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.
- İman ve tevhid yolu gayet kısa ve doğru ve müstakîm ve kolaydır ve küfür ve inkâr yolları gayet uzun ve müşkülâtlı ve tehlikelidir.
- Dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin 'Elhamdülillâh' kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada 'Elhamdülillâh' yersin.
- Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
- Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek.
- Terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.
- "O (Hz. Muhammed), bütün resullerin seyyididir, bütün enbiyanın imamıdır, bütün asfiyanın serveridir, bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlûkatın ekmelidir, bütün mürşidlerin sultanıdır.
- Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.
- İlim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır.
- Şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı ne kadar makul ve lâzım ve kat’i ise, haşrin sabahı da, berzahın baharı da o kat’iyettedir.
- Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. Padişahımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız.
- Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir. İman saâdet-i ebediyenin anahtarıdır.
- Hizmet-i Kur’ân’iyede bulunana, ya dünya ona küsmeli veya o dünyaya küsmeli, tâ ihlâsla, ciddiyetle hizmet-i Kur’ân’iyede bulunsun.
- Binler ruhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmaya Kur’ân’dan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.