Söz&Kalem Dergisi - Mustafa Gözel
Müslümanların yüce kitabı Kuran-ı Kerim’in önsözü olan, her Müslümanın namazlarında günde en az 40 defa okuduğu, her Müslümanın dini sohbetlerden sonra okuduğu, Yüce Allah’ın içerisinde Müslümanlara dua öğrettiği, kendisini tanıttırdığı bir suredir. 114 sure içinde bu surenin Kuran-ı Kerim’in açılışı olarak kabul edilmesi, Kuran-ı Kerim’in bahsini yaptığı bütün temel prensipleri bir özet olarak zikretmesindendir. Teşbihte hata olmasın ama nasıl ki bir yazar kitabını yazarken başta “Önsöz” mahiyetinde kitabının özetini yapar, işte Fatiha suresi de Kuran-ı Kerim’in dile getirdiği hakikatleri özetler mahiyettedir.
Fatiha, Arapça’da fe-te-he kökünden, ismi failin dişi vezninden gelmiş olup, “açan” anlamına gelmektedir. Sure İslam’ın ilk yıllarında nazil olmuş, Kuran-ı Kerim’in girişinde yer aldığı için “Açan, açıcı” anlamı taşımaktadır. Mekke’de nazil olmuş, besmele dâhil 7 ayetten müteşekkildir. Kuran-ı Kerim’in bir bütün olarak nazil olan ilk suresidir.
Tevhid, kıyamet günü, Allah’ın merhameti, bera-vela akidesi, ibadetin kime yapılması gerektiğini, kimden medet dilenmesi gerektiğini, dosdoğru yolun hangisi olduğunu içerisinde ihtiva etmektedir. Kuran-ı Kerim’deki birçok sure için özel bir nüzul sebebi bulunurken, Fatiha suresi için özel bir nüzul sebebi bulunmamaktadır. Bir kulun Yüce Allah’tan dilemesi gereken en temel dualara değinmiştir. Surenin bir kulun dilinden dökülen dualar olması da ayrıca özel bir husustur. Bu kulun kim olduğu belirtilmemiştir. Çünkü Kuran-ı Kerim’e kendini muhattap kabul eden her kulun bir nevi Yüce Allah’a karşı ettiği dualardır. Diğer surelerden ayıran bir diğer özelliği ise, isminin surenin içerisinde yer almayan bir kelimeden oluşmasıdır. “Fatiha” surenin içinde geçen bir kelime olmamasına rağmen bu ismi almıştır. Bu detayı İhlas suresinde de görüyoruz. “İhlas” surenin içerisinde yer almayan bir kelimedir. Fatiha ve İhlas suresinin isim alma konusundaki benzerliği “tevhid” konusunu ele almasından kaynaklanıyor.
“Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur'an'ı verdik.” (Hicr/87)
“Tekrarlanan yedi” diye bahsedilenin Fatiha suresi olduğunu ekser müfessirler ifade etmiştir. Fatiha suresinin 7 ayetten oluşması, Kuran-ı Kerim’deki konuları ayrıca zikrederek bir nevi tekrar etmesinden dolayı “tekrarlanan yedi” olabileceği müfessirlerce düşünülmüştür.
Kudsi Hadis: “Yüce Allah buyurdu ki: Fatiha suresini benimle kul arasında ikiye ayırdım. Yarısı benim için, yarısı kul içindir. Kulumun dilediği kendisine verilecektir. Kul ‘Hamd alemlerin rabbi Allah’a mahsustur’ dediği zaman Allah ‘Kulum bana hamd etti’ der. Kul ‘Rahman’dır, Rahim’dir’ dediği zaman Allah ‘Kulum benim şerefimi andı’ der. Kul ‘Din gününün sahibidir’ dediği zaman Allah ‘Kulum işini bana havale etti’ der. Kul ‘Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden medet dileriz’ dediği zaman Allah ‘Bu, benimle kulum arasında bir sırdır, kulumun istediği kendisine verilecektir’ der. Kul ‘Bizi dosdoğru yola ilet” dediği zaman Allah ‘Kulumun dilediği verilecektir’ der.” (Ebu Davud, Salât 132)
“HAMD ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A MAHSUSTUR”
Burada edebi sanat olarak “Hitap Şeklini Zenginleştirme” sanatı kullanılmıştır. “… Âlemlerin Rabbi…” cümlesi ile inkârcı muhataplara sanki inkâr etmiyorlarmış gibi hitap edilerek inkârcı olmamaları temenni edilmiştir. “Hamd” kelimesi Arapçada he-mi-de kökünden gelip, övmek, meth etmek, yüceltmek ve teşekkür etmek anlamlarına gelmektedir. Burada hamd kelimesinin başında yer alan (ال) takısı, Arapçada belli başlı kabul edilen bir konuyu ifade etmek için kullanılır. Bu takıyı alması özel bir hamdin olabileceğini ifade etmek içindir. Yani Allah (c.c.)’a edilen hamd, diğer varlıklara edilen hamd’e benzememektedir. Diğer varlıklara yapılan medihler, övgüler, minnetler tamamıyla sonuç itibariyle Yüce Allah’a aittir. Bir insanın güzelliğine yapılan medihler aslında Allah’ın “el-müsavvir” vasfına yapılmıştır. Çünkü o insandaki güzelliğin mimarı Allah’tır. Bir çocuğun zekâsına yapılan övgüler, Allah’ın rab vasfına yapılmıştır. Çünkü onu terbiye eden Allah (c.c.)’tır. Kâinatta yapılan bütün güzel övgüler Allah’a yükselmektedir.
Kim yücelik ve üstünlük dilerse bilsin ki, yücelik ve üstünlük yalnız Allah'a aittir. Bütün güzel sözler O'na yükselir, bütün doğru ve yararlı işleri O yüceltir.(Fatır/10)
“Âlemler” kelimesi “âlem” kelimesinin çoğuludur. Burada Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd edilirken Allah’ın yarattığı, terbiye ettiği, düzenini sağladığı, haberdar olduğu, içerisindeki canlıların rızıklarını temin ettiği bütün âlemleri Allah (c.c.)’a tahsis ediyor. Âlem, varlık, mevcudat, mahlûkat anlamlarına gelmektedir. Âlemler hakkında gerek Müslüman düşünürler, gerek eski Yunan filozofları çok farklı konuları ele almışlardır. Âlemlerin mertebelerini, bu mertebelerin sıralaması hakkında birçok düşünceler teşekkül etmiştir.
Müslüman düşünürler 18.000 âlem demişler. Bu rakam kesretten kinayedir. Yani Arap edebiyatında 7, 70, 700, 7.000, 70.000 gibi sayısal ifadeler, çokluğu ifade etmek içindir. Hâlbuki âlimlerimizin çoğuna göre her bir insan, hayvan, bitki, melek, cin bir âlemdir. Kategori olarak 18.000 âlem demişlerdir. İnsan bir âlemdir ama ilk insandan son insana kadar gelmiş-geçmiş bütün insanların her biri âlemdir. Hayvan bir âlemdir fakat içinde yer alan –ki bilimin henüz sayısını tespit edemediği- çeşit çeşit hayvan da birer âlemdir. Bitki, cinler, gökyüzü, yeryüzü, denizaltı, yeraltı, hava, bunlar kategori olarak birer âlem iken, içerisinde yer alan varlıklar da birer âlemdir.
İnsanoğlu, çoğu zaman çocuklar gibi tüm dünyanın kendisi etrafında döndüğü vehmine kapılmaktadır. Oysa insanoğlu dar penceresi dışına çıktığında tüm âleme geniş bir pencereden baksa veya bakma imkânı olsa, kâinatta bir zerre kadar büyüklüğünün olmadığını fark edecektir. Zaten âlemlerin içerisinde insan, âlem-i asgar yani en küçük âlem olarak geçmektedir. İnsan tür olarak bir âlemdir. Birey olarak da ayrıca bir âlemdir. Bu durumda insanlık tarihi boyunca gelmiş-geçmiş bütün insanlar ve kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlar birer âlem olarak kabul edilir. İnsanın vücudunda yer alan 37 trilyon hücrenin her biri birer âlemdir. Şayet bilimin henüz keşfedemediği bu hücrelerde başka küçük varlıklar varsa da, varoluş itibariyle onlar da birer âlem kabul edilir. İnsan düşünen bir varlık olarak düşünmediği bir zaman dilimi yoktur. Düşüncesinde yer alan insanlar gerçek hayatlarından bağımsız olarak birer âlemdir. Rüyalar insanların varlığıyla ilişkili olduğundan rüyalar da bir âlemdir. Vücudumuza aldığımız bir darbede vücudumuzda oluşan yaralar, ölen hücrelerimizin bir eseridir. Yaranın iyileşmesi ise yeni hücrelerin oluşması demektir. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar ölüp de yerine yeniden oluşan hücrelerin her biri birer âlemdir.
Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Programı'nın 2011 yılındaki araştırmasına göre Dünya 8 milyon 700 bin canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Ancak hepsinin tanımlanmasının bin yılı bulabileceği söyleniyor. Bu hayvanların her biri birer âlemdir aslında. Hayvanat bahçesindeki hayvanların varlıkları dikkatimizden kaçmıyor. Balıkların üzerindeki desenler, kuşların birbirine uyumlu renklerden oluşan tüyleri, yılanların derilerindeki desenleri ve bu desenleri zaman zaman değiştirmeleri, hayvanların çıkardıkları seslerin içinde bulunduğu doğayla uyumlu olması, dünyadaki çeşitli göllerin, akarsuların, denizlerin, göletlerin sularının ortamın rengiyle uyumlu olması, Allah’ın “el-musavvir” yani tasarımcı vasfının bir tezahürüdür. Hayvanların vücutlarında bulunan hücrelerin de birer âlem olduğu bizlere aşikârdır.
Uluslararası Astronomi Birliği'ne göre Güneş sisteminde sekiz gezegen bulunmaktadır. Güneş'e olan uzaklıklarına göre sıralandığında Merkür, Venüs, Dünya ve Mars olmak üzere dört karasal ve Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olmak üzere dört dev gezegen bulunmaktadır. Gezegenler tür olarak âlemdir. İçerisinde yer alan her bir gezegen de ayrıca âlemdir. Gökyüzünde 10 septilyon yıldız, Dünya'daki kumsallarda ise 4 septilyondan az kum tanesi var. Dünya’yı temel alırsak şayet diğer gezegenlerde başka varlıklar da varsa onların her biri de bir âlem olarak kabul edilir. Çünkü âlem, varlık demektir. Var olan her şey birer âlemdir.
Elhasıl Yüce Allah’ın yarattığı bütün bu varlıkları saymaya ne ömrümüz, ne dilimiz, ne bugünün ve ne de yarının teknolojisi yetecektir. Allah (c.c.)’ın yaratmış olduğu bütün âlemler aynı zamanda Allah’ın terbiyesi altındadır. O yüzden “Âlemlerin Rabbi” kavramı kullanılmıştır. Allah (c.c) sadece yaratmakla kalmamış aynı zamanda yarattığı bu âlemleri terbiye ediyor, rızıklarını temin ediyor, nefes alıp vermelerini sağlıyor, birbirileri arasındaki dengeyi sağlıyor.
Devamı gelecektir. Hayırla kalın…