Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’ımıza, salat ve selam da ezeli ve ebedi önderimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) olsun.
Gelişi ile kalplerimize ve hanelerimize rahmet ve bereket olan Ramazan ayı, adeta on bir ayın sultanı hükmünde; en kıymetli, en faziletli ve ahiret yurduna manevî mahsuller yetiştirmek için en kazançlı bir zamandır.
Bu muazzez ayı bir toprağa benzetecek olursak, öylesine bol mahsul veren bir zemindir ki her bir iyilik ve haseneye ya da her bir Kur’an harfine, sair vakitlerde on sevap yazılırken Ramazan’ın gündüz ve gecelerinde en az bire bin sevap verilmektedir. Hususen Kadir Gecesi olan yirmi yedinci gecesinde ise bu hayırlar ve sevaplar bire otuz bine kadar çıkmaktadır.
Kadir Gecesi’nin bin aydan yani 83 seneden daha hayırlı olduğunu bize Kur’an-ı Kerim Kadir Sûresinin 3. Ayetinde bildirmektedir. Ramazan ayını diğer aylardan bu derece üstün ve faziletli kılan, Rabbimizin mukaddes kelâmı olan Kur’an-ı Hâkim’in o ayda nazil olmasıdır. Kur’an-ı Kerim bize Ramazan ayını Bakara Sûresi 185. Ayette tarif ederken, “Ramazan ayı ki Kur’an o ayda nazil olmuştur.” buyurmaktadır.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in kâinatın sırlarını açmak, eşref-i mahlûkat olan insana iki cihan saadetinin yollarını göstermek ve İslam dininin esaslarını beyan etmek ve dahi aklımızın idrak etmede güçlük çekeceği çok yüce ve çok seçkin sıfatları vardır.
Takdir edilmelidir ki böyle bir kelâmın nüzul zamanı olan Ramazan ayı da onunla şereflenmiş, diğer aylardan ayrı bir önem ve ehemmiyet kazanarak Rabbimiz o ayı manevî bir bayram ilan etmiş, insanlara orucu emretmiş ve o ayda yapılan hayırlara bin kat sevap vermiştir.
Şöyle bir düşündüğümüzde Ramazan ayı boyunca Kur’an’ı Kerim’i bir kez hatmetmiş olan bir kişi bin hatim yapmış gibi ecir kazanır Allah’ın izniyle. Acaba ömrü boyunca Kur’an’ı bin defa hatmetmek kime nasip olabilir? Bu elbette, Kur’an okumayı bilen hiçbir Müslümanın kaçırmaması gereken en büyük ve en azametli bir kazançtır.
Ramazan ayının Kur’an ayı olmasının yanında çok önemli bir mahiyeti de insan nefsinin en mühim bir terbiye unsuru olan orucun bu ayda farz kılınmış olmasıdır. Yani Ramazan, hem Kur’an hem de oruç ayıdır. Üstad Bediüzzaman, orucun diğer aylarda değil de Ramazanda farz kılınmasının hikmetini şu şekilde ifade etmiştir:
“Kur’an en mühim nüzul zamanı olan Ramazan’da, Kur’an’ı yeni nazil oluyormuş gibi dinlemeye hazır bir hale gelmek için yemek içmek gibi hayvanî iştahlardan sıyrılıp bir nevi melekleşerek o ayı en güzel bir şekilde ve en iyi bir ruh hali ile yaşamak ve böylelikle Kur’an’dan en güzel bir şekilde istifade etmek için oruç emredilmiştir. Hadis-i Şerif’te beyan edilen, Kur’an’ı, ya Cenâb-ı Hak’tan dinler gibi veya Cebrail’den (as) veya Hazreti Peygamber’den (s.a.v) dinler gibi en kûdsi duygular içerisinde dinlemeyi temin etmektir.”
Hemen hemen bütün ümmetlere farz kılınan, dinimizin direği mesabesinde olan namaz ibadeti gibi orucun da kendi içinde barındırdığı birçok hikmet, fayda ve faziletler vardır. Bakara Sûresi’nin 183. Ayetinde “Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” buyrulmaktadır.
Yine pek çok Hadis-i şerif bu hakikate dikkat çekecek niteliktedir. İmam Gazzâlî İhyâ-u Ulûm-id-Dîn isimli eserinde, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) “Oruç sabrın yarısıdır.” ve “Sabır imanın yarısıdır.” Hadis-i şeriflerinden yola çıkarak “Oruç imanın dörtte biridir.” demekle orucun pek büyük ehemmiyet taşıdığına işaret etmiştir.
Ramazan ayının bir diğer mühim tarafı da bu ayda Allah’ın izniyle şeytanların zincire vurulduğu, cennet kapılarının açıldığı ve cehennem kapılarının kapandığıdır. Kişi bu ayda yapacağı tevbe ve istiğfarlar ile ne kadar Rabbine yönelirse, Rabbi de hiç şüphesiz ona rahmetini ve mağfiretini sunacaktır.
İstiğfar, kişinin hata ve günahlarının bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi, sözlü olarak af, mağfiret ve rahmet istemesi, fiili olarak da bu talebine uygun davranmasıdır. İşte burada istiğfarın iki farklı yönünün olduğunu görüyoruz. Biri sözlü talep, diğeri ise fiili gayrettir. Bu iki kanat da birbirinden ayrılmadığı gibi, birinin eksikliği diğerinin de oluşmasına engel olmaktadır. Böyle olunca da gerçek anlamda sahibine fayda sağlayacak bir istiğfar oluşmamaktadır. İnsan, hayatı boyunca günde yüzlerce hatta binlerce sözlü istiğfarda bulunsa ama fiiliyatta hiçbir çaba ve gayret sergilemese kendine nasıl bir katkı sağlayacaktır ki?
Sahih bir tevbe için şu dört eylem şarttır:
1- Kalpten pişmanlık duymak. Bu biraz da istiğfar ile alakalıdır.
2- İşlenen o günahtan hemen rücu etmek, yani yüz çevirip sevaba yönelmek.
3- Bir daha benzerini işlememeye azmetmek.
4- Bu eylemleri birilerinden utandığı ya da korktuğu için değil sadece Allah’ı memnun etmek için yapmak.
Gelin hep beraber bu Ramazan ayını kendimize yaraşır bir şekilde ihya ve idrak edelim. Bütün günahlarımızı istiğfar ile temizleyelim. Rabbimizden af ve mağfiret isteyelim. Samimi ve güzel bir Müslüman olmak için kendimize söz verelim ve sözlerimizi tutma adına sağlam bir niyet taşıyalım.
Rabbim Ramazan ayına hayırla girmeyi ve bu aydan en güzel şekilde istifade edip hayırla çıkmayı hepinize ve hepimize nasip eylesin.
Söz&Kalem Dergisi | Mustafa Yalçınkaya