Söz&Kalem Dergisi - Muhammed Şafi Demir
Tarihin kırmızı yapraklı takvim yaprağından bir gün; 7 Ekim 2014. Allah’ın kendisine hibe ettiği en değerli nimeti olan İsmail’ini yine O’na kurban eden İbrahim(a.s)’ın teslimiyetini gördüğümüz gün. Allah’ın kendilerine hibe ettiği gençlerini bir Kurban Bayramında yine O’na kurban eden bir İslami davanın hikâyesi. Ve Rabbinin yardımını bir koç ile gören İbrahim(a.s)’dan, Rabbinin yardımını İslam davetinin bereketi olarak gören bir davaya..
7 Ekim, bu coğrafyada gücü elinde bulunduran sol örgütün ve onun siyasi kanadının halkı sokağa çağırması, İslami yapıları hedef göstermesi ve şehirdeki silahlı militanları ile İslami her kişi ve kuruma saldırdıkları gündür. O güne kadar zihin dünyalarını şekillendirdikleri militanlarının müşriklerin Uhud’ta şehid sahabelerin naaşlarına yapılandan daha fazla vahşeti yaptıkları, kadınlarının bu vahşete zılgıtlar çaldığı ve yığınlarının bu vahşetin etrafında halaylar çektiği gündür. Solun Müslüman atalarının çocuklarına milliyetçilik damarı ile girip sırf İslami kimliğinden dolayı kendi halkına neler yaptırabileceğini bir kez daha anladığımız gündür.
7 Ekim, cehennemde olan yetkililerin vahşete sessiz kaldıkları gündür. Acil numaraların telefonları kapattığı, güvenlik güçlerinin ortalığı vahşi çetelere bıraktığı ve siyasilerin zelil bir uykuda oldukları gündür. Öncesinde normalleşme adına başlatılan “çözüm süreci” ile şehirlerde sol militan çetelerin silahlandırılmasına göz yumulduğu, halkın sol örgütün inisiyatifine bırakıldığı ve sırtını sol örgüte dayayanların topluma rol model gösterildiği gündür.
Bu kadar mı peki? Asla!
7 Ekim, şehid olan gençlerin taziyelerinin kurulmadığı gündür aynı zamanda. Şehidlerin tekbirler ile defnedildiği ve katillerinin ise asla huzur bulmadıkları gündür. Şehidlerin geride kalan arkadaşlarının imanlarına iman kattığı gündür. Ülkede kamuoyu baskısının oluştuğu ve şehidlerin kanlarının bereketi ile tüm coğrafyada İslam’ın sesinin yükseldiği gündür. O gün Allah’ın davasının korkutmak ve öldürmek ile bitmeyeceğinin bir kez daha anlaşıldığı gündür. Yeni doğan çocuklara Yasin, Hasan, Hüseyin, Riyad ve Turan isimlerinin verildiği gündür.
Ve tarihin kırmızı yapraklı takvim yaprağından bir gün daha; 7 Ekim 2023. El Kuddus olanın mübarek ve mukaddes kıldığı toprakların uykuya dalmış ümmetini cihad ruhu ile uyandıran gün. Bir tufan ki, bir bütün olarak küfrün tamamını kasıp kavuran, ciğerparelerini onlardan alan ve Allah’ın dışında dostlar edinenlerin güvenli kubbelerinin örümcek ağına çevrildiği gündür. Ve Allah’ın izni ile kalbinde iman taşıyan her Müslümanın cihad aşkı ile dirildiği gündür.
7 Ekim, o güne kadar kutsal mabedin gasıp Yahudilerin necis elleriyle kirlendiği, toprakların işgal edildiği ve Müslümanların canlarına ve namuslarına saldırıların olduğu gündür. Tüm ümmetin gözlerinin içine bakarak Hayber’in intikamını almaya çalışan alçak Yahudilerin bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları ve dahi hayvanları her gün katlettiği gündür. Büyük şeytanın himayesinde İslam’ın mukaddes topraklarına yerleştirilen Siyonistlerin vahşette hangi boyutlara ulaşılabileceğini Moğol ve haçlılara öğrettikleri gündür.
7 Ekim, menfaat düşkünü halkı Müslüman olan ülkelerin liderlerinin kınamalar ile kendilerini zelil ettikleri gündür. Ordularını harekete geçirmek bir yana gıda ve acil sağlık malzemelerini bile işgalcilerin izni olmadan Gazze’ye koyamadıkları, işgalcilere gıda, yakıt ve istihbari bilgilerin ülkelerinden gitmesini engelleyemedikleri ve büyük şeytanın üslerini ülkelerinde kapatamadıkları gündür. Sayısı 50’yi aşkın İslam ülkesi bileşiminin değil bir fırtına bir esinti bile oluşturamadığının görüldüğü gündür. İslam şeriatı yerine koltuk ve menfaat üzerine kurulu düzenlerin Müslümanlara fayda yerine koca bir ayak bağı olduğunun bir kez daha görüldüğü gündür.
Bu kadar mı peki? Asla!
7 Ekim, bir avuç izzetli mücahidin dünyanın en büyük istihbarat ve askeri birliklerini zelil kıldıkları gündür. Mücahidlerin esir edilmiş Mescid-i Aksa ve çevresinin geri alınması, ümmet coğrafyasında bir ur gibi biten Siyonistlerin def edilmesi ve Filistin’in özgürlüğü ile ümmetin izzet ve vahdet bulması için işgalci çeteye saldırdıkları gündür. Karadan, denizden ve havadan saldıran katillerin ölümlerden ölüm beğendiği gündür. Allah-u Ekber! Ümmetin uyuyan milyonlarına cihad bilincinin verildiği gündür. Mücahidlere karşı koyamayan vahşilerin hastane ve okul bombaladığı, bu sebeple kamuoyu baskısının oluştuğu ve Avrupa’da on binlerin Filistin’i savunup İslam’ı araştırdıkları gündür. Aziz İslam’ın sesinin tüm dünyada yankılandığı gündür. O gün İslam’ın mukaddeslerinin korkutmak ve öldürmek ile ellerinden alınamayacağının bir kez daha anlaşıldığı gündür. Yeni doğan çocuklara Ömer, Ubeyde, Selahaddin ve Hamza isimlerinin verildiği gündür.
Peki biz bu izzete nasıl ortak olabilir ve kıyamet gününde hesabını Allah’a verebiliriz?
Doğrusu cevabı bu günlerde herkesçe bilinen ve konuşulan bir konudur. Ancak öncelikle kendi nefsime sonra da sizlere hatırlatmanın fayda vereceğine inandığım için yazmak istedim. Birinci görev olarak duaların başına Kudüs’ü eklemek ve vicdanımızı orada yanan ateş ile dertlendirmek gerekir. Bu durum hak ile batıl mücadelesinde nerede durduğumuzu öncelikle kendimize göstermemize yarar. Ettiğimiz dualardaki samimiyetimiz bu davaya olan inancımızın da göstergesi olacaktır.
Aksa Tufanı’nı iyi anlama ve anlatma gibi bir görevimiz de bulunmaktadır. Bu Hamas ya da Filistin ile siyonist çetenin savaşı değildir. Bu, İslam ile küfrün, hak ile batılın savaşıdır. Çünkü Kudüs akidevi bir meseledir. Olaya bu pencereden bakmamız gerekir. Orada bir tane bile Filistinli kardeşimiz kalmasa da Kudüs’ün değeri ve onun uğrunda yapılması gereken savaştan hiçbir şey eksiltmez.
Maddi destek bu dönemde cihadın farizası olarak karşımıza çıkar. İslam ordusunu donatma görevi cihada katılamayan bizlerin omuzlarında daha fazla ağırlığını hissettirmelidir. Diğer bir boyutu olarak düşmanın mallarını boykot etme ve bunu etrafımıza yayma sorumluluğumuz vardır. Bu iki durum birbirini tamamlamaktadır.
Kudüs ile ilgili etkinliklere katılma ve çevremize duyurma. Bu durumun hükümetleri harekete geçireceği ve en azından Gazze’ye acil yardımların girmesini sağlayabileceğini unutmamalıyız. Bu kötülüğü elimizle engelleyemiyoruz ancak dilimizle engelleyebiliriz. Her basın açıklaması dil ile yapılan bir engelleme girişimidir.
Kudüs’ün ümmetin vahdetini sağlayabilecek yegâne unsurlardan olduğu açıktır. Ümmetin her ferdi Kudüs’ün kıble meselesi olduğunu bildiği için bu birleştirici bir role sahip olacaktır. Bu sebeple Kudüs ile ilgili diğer camia ve devletler üzerinden ihtilaf oluşturma yerine vahdet oluşturma gündemi daha hayırlıdır inşallah. Kim Kudüs için bir taş atarsa kıymetlidir ve konuşulacaksa bu konuşulmalıdır. Kim de yapabildiği halde bir şey yapmıyorsa beklentiden uzak kalmak onun hesabını Allah’a bırakmak gerekir. Nihayetinde konuşulacak çok daha önemli meseleler vardır.
Kısacası tarihin kırmızı yapraklı takvim yapraklarının tekerrürü içerisindeyiz. 7 Ekim 2014 nasıl ki iman ehli için berekete ve küfür ehli için zelil olmaya ve bir daha o güce ulaşamamaya vesile olmuşsa 7 Ekim 2023 de aynen öyle olacaktır inşallah.
“Şüphesiz galip gelenler bizim ordumuz olacaktır.” (Saffat – 173)
“Rabbimiz! Bizi sabırla donat, bize sebat ver ve inkarcı topluluğa karşı bize yardım et!” (Bakara - 250)