Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Demirel
Emaneti ehline verip, adaletle hükmetmeyi emreden ve bununla bizi irşad eden el-Hadi’ye hamd ve senalar olsun.¹ “Her hak sahibine hakkını ver.” fermanıyla insani ilişkilerde de adil olmamızın gerekliliğini vurgulayan Resûlullah’a (s.a.v) salât olsun. Hayata, insan hukukuna ve kalbe adil davrananlara da selam olsun...
Elimizden kayıp giden nice hayatlar diye söylendi haberleri izleyen sakallı adam.
Yaşamın terazisi boşlukta asılı kalınca hayat, ölüm kokar dedi daha yaşlı olan.
Kelimelerin bayatladığı, içinin boşaltılıp anlamından ırak kaldığı bir zamandan belirtmek isterim ki, adalet bunların arasında ilk üçe girebilecek durumdadır. Sözde kalıp, özden gün gün koparılmış olup görgüsüzlüklere maruz kalmıştır. En asli vazifesi olan denge, tartı, ölçü gibi kavramlardan ziyade kayırma, iltimas ve tolerans gibi içeriklere kol kanat germiştir. Daha da önemlisi onu bu hale biz getirmişizdir. Böylelikle aramızdan bir Ömer adaleti geçmiş bir de menfaat adaleti geçmiştir. Her ikisinin de varlığına şehadet getiren kimse hükmün hak, hukuk, hakkaniyet standartlarına derin bir özlem duymuştur. Zira avuçlarımız arasından su misali kayıp giden Kınalızade Ali Çelebi’nin tabiriyle “Ahlâk-ı Âlâi” yani adalet ilkesi olmuştur.
Eşref-i fezayil ve a’lâ-i hasâyil (faziletlerin en şereflisi ve hasletlerin / huyların en yücesi) olan adalet, ilk olarak kişinin özünde görünmek ister. Kişiliğine karşı dürüst ve hakkaniyetli davranabilmek;. kendini kayırmamak, zaaf ve meziyetlerini bilerek hareket etmek. Neden mi? Çünkü, adaleti kendi içinde tesis edemeyen insan, başka kimseler için de adalet talebinde bulunamaz.
Kendine haksızlık ediyorsun diye çıkıştı dert dinleyen. Ve ekledi: kendi çabalarını zemin kata oturtup başkalarının gayretsizliğini teras katında ağırlaman hiç adil değil!
İnsani ilişkilerimizde yaşanan eksik adalet, haklının çoğu zaman haksız konuma düşmesine, haksız olanında böbürlenmesine zemin hazırlamıştır. Öyle ki, asrı hazırda ne elin emniyeti kalmıştır ne de dilin. İyi niyetlerin kötü avcıları her koşulda bu yüce ahlakı sömürmüştür. Kendi inanmadığına ikna etmeye çalışmış, kendi yemediğini satmaya ve kendine hak görmediğini başkasına revan görmüştür. Tüm bunlar, insanların doğru ve dürüst bir hayatı tercih etmesinin aksine deyimleri ile daha uyanık!, daha sinsi ve daha güvensiz olmalarına sebep vermiştir. Komşu komşunun değil külüne selamına muhtaç kalmıştır da bulamamıştır.
Konuya ilişkin yazar şöyle bir serzenişte bulunur: “İnsanlar nefis geçimini başka insanları harcayarak temin eder hale geldi. İnsan’ı önce kendimize karşı, kendimizden, nefsimizden, şişkin egolarımızdan, örtülü enaniyetimizden, tecessüs düşkünlüğümüzden korumamız ve savunmamız gerekiyor. Yargı bizim mesleğimiz değil… İnsanlar da bizim günlük eğlencemiz değil… Tepelere bir yerlere kurulup, elimizdeki değneklerle hayatları, kişilikleri, davranışları didiklemek bizi kibirli ve kör kılıyor.” ³
İyi derece idrak ediyoruz ki, İslam’ı insanlığımıza giydirmeden kamil bir insan hakları düşünemeyiz, göremeyiz ve hatta talep bile edemeyiz!
Savunman nasıl geçti? Diye sordu arkadaşı.
Kelimelerime haşhaş, cümlelerime edebiyat ve dilime de tatlı sürüp servis ettim, ikna olurlar gibi. Dedi avukat olan.
Adaleti kaçırdığımız bir diğer nokta da Rahmani ilişkilerdir. Her yaptığımız şeyde Allah’tan (celle celaluhu) alacaklı gibi davranmak ne yazık ki vermediğinde isyan, verdiğinde de nankörlük ile son buluyor. Hâlbuki O’nun bizden istediği hayat, denge üzere kurulu bir hayattır. İnandığı değerler cahili kimse, itikadi, insani ve ahlâkî hususlarda fire vererek “dünyada bunu hak eden bir ben mi kalmıştım?” şekvasına duçar olur. Allah’ın (celle celaluhu) kanun ve yasalarına karşı adaleti yitirene hakikati izaha güç kâfi gelmez. Önce kalpte kaymalar sonra da hafazanallah fiillerde sapmalar baş gösterir. Peki, tüm bunların sebebi nedir sizce? Teraziye eşit olmayan ağırlıklar bırakmaktır!
Senin inandığın rab, tüm ödülleri veresiyeye bırakmış. Dedi kıs kıs bıyık altından gülen.
Aklın erer mi bilmem ama gittiğin bir market bile aldığın ürünlerin fişini sana verirken kuruşuna kadar hesap edebiliyor da Allah’ın (celle celaluhu) her amele bir barkod koyması mı zor kalıyor? Haşa! Herkese yaptığının karşılığını en hassas tartıyla verecektir. Dedi iman gözlüğü takan.
Adaleti adil bir yargı ile yeniden adalet yapmak için benliğimizde, kimliğimizde, ilahi ilişkilerimizde ve dünyadaki her işin işlemesinde ikame etmeliyiz. Kavrayan bir zihin , kalpten inanan bir yürek ve kötülüklerden koruyan bir takva ile onu tazesinden diriltmeliyiz. Ve bu ayet-i kerimeyi hayatımızın mihenk taşı edinmeliyiz: Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah´tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.⁴
Allah’ın sevdiği adil kullardan olmamız, libas olarak üstümüzde hakkıyla taşımak duasıyla... El-Adil olana emanet kalınız...
Müzeyyen Sena Demirel
¹(Nisa 58.)
²(Buhari, Savm, 51)
³(Gökhan Özcan)
⁴(Maide, 8)