ADIM
Adımı sevdaya yazdım
Saatlerin yazgısı ben kadar derin
Yelkovan kadar şahidim vefama
Marmara’nın hoyrat gencine
Saçlarımı erittim, adımı yazdığım sevdaya
Bu yolun sapağında, kollarının şavkında
Koyu karanlık ihanetler çalıyor radyoda
Şalın göbeği yakıyorsa beni
Kardelen kokulu avuçlarımın
Şelale tadında zehri
Kapatıyorum artık, sözlerin üçü bir arada
Üslubum zifiri bir aşkın
Son tufanı oluyor şimdilerde
Virane türküsünü söylüyor gözlerim
Tokmağının sesi beni ihya etmiyor artık
Sevgili
Son serencamın sineme nar taşıyor
“Bütün şehir
Biz uykudayken hayalet bir gemi.
Bütün şehir
Uykusunda ölü bir yılan…”
Uslanmıyor yağmurun kokusu
Buselerime umut vermekten
Yorgunluğumu
Dört bayır koşan o şehrin kaldırımları taşıyor
Ancak ölümden önce gelen ölümün
Buz dudakları götürür bu yürek yangınını
Bir kimlik belgesi gözlerim
Devleti yok, devleti bu dünya sözlerim
Adım kirli duvarlarda yükselecek
Adım sevdaya kazılı
Adımı anacak şeker çocuklar gözlerim…
Bir ölümden bahseder
Savcı kisveli sokaklar
Loş vuran ayın ortasında buluyorum seni bu gece
Kayıyorum, var olma türkümün
Zeytin karası sözcüklerine
Yollarım sana açılan kilit taşları
Sana da yollarım mavi türkünü
Ölümden korkma
“Oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasında…”
Can lalemin dibi kuruduğunda
Sana açmıştım tek dünya karamı
Şimdilerde kara olan benim
Sadrımda biriken sayfalarım
Su almaz, sevda yeşerten topraklar gibi
Baba olmak, bu toprağa su taşıyan canga nehri
Evlat olmak, toprağı taşıyan çanga bakraç
Ve ben olmak, toprak olmak gibi
Acı yeşertiyorum bahara gülen simalara
Ve anlıyorum;
“En çok baba deyince geliyor
Çocukluğum aklıma…”
ABDUSSELAM GÜLSEVER