İnsan nedir sorusu kanaatimce insanoğlunun en zor ve mutlak cevabı olmayan çetrefilli sorularından birisidir. Kimisi buna meçhul (bkz. Alexis Carrel), kimisi karmaşık, kimisi politik bir hayvan, (bkz. Aristotales) kimisi de düşünen hayvan vb. cevaplar vermiştir. Hatta düpedüz hayvandır (bkz. Nietszsche) diyen bile olmuştur. İnsanın bu şekilde psikolojik ve biyolojik açıdan değişik özellik ve yapıya sahip olması sorunun da net cevaplanamayan sorular arasına girmesine sebebiyet veriyor. Bu kadar derin ve gizemli bir yapıya sahip olması (b)ilim ehli tarafından mikro kozmos yani küçük evren denilmiş, koca evren karmaşıklığına benzetilmiştir. Her insanın farklı kod ve özelliklere sahip olması gerek tıp bilimi gerekse diğer (b)ilimler tarafından genel ve sezgici bir tanımlamayla tümevarımsal bir işleyiş ve metotla çözümlenmeye çalışılmıştır.
“İnsan bugün her zaman daha meçhul ve daha sarsılmıştır” sözleriyle insan üzerine yoğunlaşan Ali Şeriati, insanın dört zindanı adlı eserinde insanın ihtiyarı olmaksızın içine düştüğü tutsakları ve onlardan kurtulma yollarını göstermiş; insanın bilinçli, yaratıcı ve seçici vasıflarıyla zindanlarından çıkabileceğini ele almıştır. Kavramsal olarak beşer ve insanı farklı kategoride alan Şeriati, beşerin fizyolojik ve biyolojik bir organizmadan oluştuğunu, varlık zinciri sonucunda dünyaya gelmiş canlı türü olduğunu söylemiştir. Beşerden farklı olarak insan kelimesi için beşerin bütün özelliklerinin yanı sıra birey olarak varlığını ispat etmiş; düşünce, bilgi, bilinç ve sorumluluk sahibi bir tür tanımlamasını yapmıştır. Bilinç düzeyi arttıkça beşer olmaktan insan olmaya doğru ilerlemenin olduğunu, şuur sahibi olundukça sorumluluk düzeyinin arttığını ifade etmiştir. İnsanı şuurdan uzaklaştıran her şeyin eşekleştirici olduğunu dolayısıyla bilincin insan için elzem olduğunu vurgulamıştır. Var olmak ile olmamaklığı birbirinden ayırmış, insan dışındaki varlığın sadece var olduğunu, insanın ise var oluğunun farkına varması hasebiyle ontolojik açıdan bizatihi “olmak” mertebesine eriştiğini dile getirmiştir. Ali Şeriati eserinde bilinçli, seçici ve yaratıcı olmak üzere insanın üç özelliğine vurgu yapmış; bilinçli yani kendini bilen, seçim yapabilme kabiliyeti olan ve olmayanı meydana getirme özelliğine sahip varlık üzerinde durmuştur. Yer yer insana yüklediği misyon sebebiyle materyalizm ve pozitivizm gibi 19. ve 20. yüzyıl ideolojilerini eleştirmiştir.
Ali Şeriati, dört zindanı; Naturalizm (tabiatın belirleyiciliği), Historizm (tarihin belirleyiciliği), sosyolojizm (toplumun belirleyiciliği) ve biyolojizm (kendi belirleyiciliği) olarak tespit etmiştir. Buna göre insan yaşadığı tabiatın ve çevresel faktörün etkisinde gelişme göstererek seçimi olmadan bir duygu, düşünce ve yapıya sahip olmuştur. Örneğin ılıman iklimde yaşayan biri ile karasal iklimde yaşayan birinin aynı düşünemeyeceğini, doğduğu coğrafyanın insanı karakterize ettiğini iddia etmiştir. Tabiatın yasalarından bağımsız hareket edemediğini, doğanın belirlenimi sayesinde düşünüş ve davranış sergilediğini söylemiştir. Bundan kurtuluşun ancak üç özellik olarak saydığı bilinç, seçim ve yaratım ile tabiatı çözüp yasalarına vakıf olduktan ve onu tanıdıktan sonra olacağını söylemiştir. Örnek olarak yerçekimi yasasına bilimle karşı koyabildiğimizi, çöl ortasında ılıman iklim şartlarını oluşturabildiğimizi göz önünde bulundurarak tabiat zindanından bilimle kurtulacağımızı ifade etmiştir.
Bir başka tutsak olan tarihin insanı ihtiyarsız belirlediğini, tarihin bir ürünü olduğunu, seçimimiz dışında olan inanç, düşünce, yaşayış, kültür ve hallerimizin tarih tarafından belirlendiğini vurgulamıştır. Buna göre insan tarihsel incirin ve yaşanan olayların zorunlu bir nedeni olarak belli bir tarih ve yerde dünyaya gelmiştir. Örneğin birinci dünya savaşı ya da kavimler göçü olmasa idi insanlar şimdi oldukları yerde olmayacak, içinde oldukları düşünsel tarzda olmayacaklardı. Söz gelimi Avrupai tarzda düşünen ve giyinen birisi seçimi sayesinde bu tarzı benimsememiş, ortaçağ, aydınlanma ve sanayi devrimi sonucunda tarihsel olaylar istikametinde böyle bir ortamda hayatına devam etmektedir. Gerek inanç olsun gerekse kültür ve dil olsun bu yönde şekillenmiş ve belirlenmiştir. Bundan kurtuluş bireyin bilinç ve seçimle kendini inşa etmesi sayesinde olur. İnsan belli bir bilgi ve şuurla tercihinden yana taraf olacak; inanç, kültür ve dilini bu şekilde belirleyecektir. Ali şeriati içine doğulan bu tarihi belirleyicilikten tarih bilimini ve yasalarını tanımakla kurtulacağını öne sürmüş, esaslı bir tarih felsefesiyle tarih zindanından kurtulacağını iddia etmiştir.
Diğer bir zindan olan toplumun insanı şekillendirdiğini, her toplumun sahip olduğu örf, adet, özellik ve düşünüş biçiminin insanı ürettiğini söyleyen Şeriati, toplum zindanının birey için mutlak belirleyici olduğunu vurgulamıştır. Buna göre toplum insanın seçimi olmaksızın bireye görevler yükler ve onu sahip olduğu yasalar gereği kendince konumlandırır. Bundan kurtuluş toplumu tanımak ve bilmek, toplumun kanunlarını çözüp ona göre hareket etmek ile olur. Sosyoloji bilimini derinlemesine araştırmak ve çözümlemek insanı toplum zindanından kurtarıp kendi seçimi doğrultusunda hareket etmesini sağlar. Dördüncü ve en zor zindan olan insanın ‘’kendi’’ zindanı, ilk üç zindan gibi bilimle kurtuluşu mümkün olmayan tümseklerle dolu bir zindandır. Burada insan belli biyolojik bir takım belirlenimlere sahiptir. Sahip olduğu fiziksel yapısı gereği bazı karakter ve huylara göre davranan insan, seçimi olmadan hareketler sergilemektedir.
Örneğin şişman olan insanların sevecen olması algısı insanı kötü olsa bile sevimli görünmesine neden olmaktadır. Hırs, bencillik, cinsel güdü, kıskançlık, saldırganlık gibi özellikleri yapısı itibariyle faal hale getiren insan kendi zindanının esiri olmuştur. Ali Şeriati kendilik zindanından aşk ve isarla kurtarabileceğini dile getirmiştir. Aşk kavramından maksadı başkasını kendine karşılıksız tercih etme (isar), ahlak ve erdeme uygun davranma olan Şeriati, ilk üç zindanın aksine mantıksızlığın insanı bu tutsağından kurtaracağını dolayısıyla mantıklı olanın kendilik bilinci üzerinde etkisi olmadığını ifade etmiştir. Burada modern ve postmodern dünyanın yarattığı insanın her devirden daha çok tutsak olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira Şeriati’nin dediğinin aksine artık zindanlar form değiştirmiş, fertler kendi rızalarıyla köleliği ve mahkumiyeti seçme durumuna gelmiştir. Bilinç düzeyine ulaşma imkânsız görülmeye başlanmış, farkındalık duygusu sanal alemde birkaç dakikalık duygusallaşma halini alma yolunda mesafe kat etmiştir.
Abdulhakim Çiftçi