Söz&Kalem Dergisi - Muhammed Hüseyin Sürmeli
Eli kalem tutan bilinçli bir Müslüman’ın, şu zaman diliminde Filistin’i zikretmeden başka şeyler yazıp çizmeye devam edebileceğini zannetmiyorum.
Şu ana kadar konuyla ilgili şüphesiz yüz binlerce yazı yazıldı/yazılıyor/yazılmaya devam edecek.
Hâlihazırdaki bu yazının, yüz binlerce yazı dizininden daha farklı, etkileyici veya çözümleyici olacağını düşünmüyor ve iddia etmiyorum. Lakin Allah’a sonsuz hamd olsun, Filistin konusunda yapabileceğimiz şeylerin bu kadar kısıtlı olduğu bir dönemde, hiç olmazsa kalemimizle de karınca misali katkıda bulunabilmek, hem sorumluluğumuz hem de bizim için izzet ve şereftir. Yazılmış olan satırlar içeresinde konunun daha iyi anlaşılmasına, ufak bir bilinç uyandırmasına ya da kalplerde edilen buğzun, siyonizme olan nefretin, bu vesileyle bir kez daha tekrar edilmesine bile sebep olmuşsa ne mutlu bize.
Kısa bir özet geçmek gerekirse; Filistin özelinde bu konu, 7 Ekim’den bu yana değil, yetmiş beş küsur yıldır zaten devam eden bir meseleydi. Filistin özelinde dedik, çünkü konunun Filistin-israil anlaşmazlığı veya toprak kavgası olmadığını hala anlamamış ve aksini iddia ediyor olmak, en aptal şahsın bile artık ar edeceği bir seviyeye gelmiştir. Buna rağmen hala aynı safsatalar çerçevesinde savunma veya gerekçe göstermeye devam edenler için kullanabileceğimiz aşağılayıcı herhangi bir sıfat, ya dünya üzerinde konuşulan hiçbir dilde var olmamakta veya kullanılabilecek sıfatlar ahlak seviyemizi düşüreceği için burada zikredilmemektedir.
Filistin’in yaşadığı bu vahşet, biz Müslümanlar için maalesef bir ilk değildir. Kabil’in, kardeşi Habil’e saldırmasıyla dökülen ilk kan ile başlayıp, Ashab-ı Uhdud, Hz. Zekeriya ve Yahya Aleyhisselam, Endülüs, Bosna, Çeçenistan, Irak, Doğu Türkistan, Afganistan, Anadolu ve dahası, sadece isimlerini saymakla ciltlerce kitap oluşturabileceğimiz nice katliamlarla süregelen bu zillet, hala devam etmektedir.
Hangi millet olursa olsun, hayatında hiç görmediği bir ülkeyle bile karşı karşıya geldiğinde, uyduğu/uyguladığı/uyması/uygulaması gereken yazılmamış savaş ahlak ve kuralları vardır. Nitekim bu tarz kuralların var olmadığını belirtip yok sayarak vahşice davranmak, bahsi geçen tarafın tamamen insanlıktan yoksun, hayvanlardan bile çok aşağıda olduğunu gösterir. Bununla beraber aynı anlayışta olup destek çıkanların da onlardan hiçbir farkının olmadığı, akılını kullanabilen herkesçe tasdik edilecektir. Dolayısıyla yaşanılan ve yaşatılanlar; herhangi bir ideolojik savaş çerçevesini aşmış, İnsan olanlar ve hayvanlardan daha aşağı olanlar arasında cereyan etmeye devam etmiştir.
Geçmişe baktığımızda işledikleri katliamlar ve yaşattıkları acılar ne olursa olsun, her defasında kendilerince uygun birer kılıf bulup, artık yeterince bayatlamış olan sözüm ona “insan hakları”, “fikir özgürlüğü” gibi edebiyatları ile süsleyerek bir şekilde kıvırmayı başarmışlardır. Lakin 7 Ekim’e geldiğimizde ise hiç beklemedikleri bu taarruza karşı (Allah (c.c)’ye sonsuz hamd olsun) öyle bir afallamışlardır ki, adeta köşeye sıkışan vahşi bir hayvanın son çırpınışları gibi kontrolsüz ve hesapsızca en iğrenç hallerini göstererek karşılık vermiş ve artık geçmişte kullandıkları edebiyatı bile kullanamaz hale gelmişlerdir.
Hal böyle iken artık gerçek yüzleri tüm çıplaklığıyla olamasa da açığa çıkmış ve İslam ile alakası olmayan toplumlar, yani dünya kamuoyu tarafından bile cani ilan edilmişlerdir. Öyle ki; artık siyonist yahudiler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, kimliklerini saklamak zorunda kalmış ve yapmaya devam ettikleriyle her geçen gün durumu kendileri için daha da vahim hale getirip sonlarını getirecek seviyeye ulaşmışlardır. Tüm bunlara rağmen yaşattıkları iğrençliklerinden bir adım bile geri atmayarak, sürdürdükleri caniliği hala devam ettirmektedirler. Sayısız kere tecrübe edilmiş olmasıyla beraber adetini bozmadan tekerrürü meşhur olan tarihin bize tembih ettiği şudur ki; bu vahşet, canilik, insanlığın her anlamda ifsadı ve nice kültürel ve fiziksel katliam senaryoları, Bilinçli bir direniş sergilenmediği sürece vuku bulmaya devam edecektir…
Evvelden bu yana bütün bu zalimane vukuatların baş müsebbipleri; “yeni dünya düzeni” naraları atan siyonist yahudiler, çürümüş tapınakçı zihniyetine sahip evanjelist hristiyanlar ve bunlara hizmet eden nice hastalıklı düşünce yapılanmaları kurup, virüs gibi yayılarak insanlığın zihniyetini ta anne karnından murdar etmeye niyetlenen avanelerdir.
Peki, bu konuda başta biz Müslüman’lar olmak üzere, farklı din veya ideolojiye mensup, hatta herhangi bir dine veya ideolojiye mensubiyeti olmayan fakat, hala özündeki vicdanı ölmemiş insanların neler yapması gerekir?
Öncelikle 7 Ekim’den bu yana Filistin direnişinin kendi isimlendirdiği namıyla AKSA TUFANI’na destek olmak için zaten farklı farklı mecralarda, başka başka şekillerde binlerce sözlü/görsel/aktif/pasif/soyut/somut/maddi/manevi/bireysel/toplumsal/siyasi/askeri/sivil ve resmi olmak üzere kayda değer eylemler gerçekleştirildi ve hiçbir baskıya aldırış etmeden gerçekleştirilmeye de devam etmekte elhamdülillah.
Bütün bunlara aktif katılım sağlamakla birlikte alternatif olarak şunu önerebiliriz:
Başta inancımız olan İslam’ın ve tabi insanlığın, fıtratını/tabiatını tehdit eden bütün ehemmiyetli konular, başlıklar halinde tespit edilip bunlara göre tolumu bilinçlendirmeye yönelik dikkat çeken eylem fikirleri üretilebilir. Bu fikirler; bir fikir havuzu meydana getirip, tek tek değerlendirmesinden geçirilecek ve hangisinin kayda değer olup fiiliyata dökülmeye layık olduğuna karar verecek bir EYLEM FİKİRLERİ KOMİSYONU oluşturularak hayata geçirilebilir. Hatta direkt bu isimle anılıp E.F.K. kısaltmasıyla resmiyete dökülebilir.
Bu öneriyi biraz daha açacak olursak; bu yazının yazılmasına vesile olan şu an neredeyse dünyanın her kesiminden çoğu insanın gerek olumlu gerek olumsuz yönden, az veya yoğun gündeminde olan Filistin meselesini ele alabiliriz. Nitekim Filistin denilince akla ilk gelen ve çok önemli olan kavramlardan biri BOYKOT kavramı. Boykot denilince yine akla ilk gelen firmalardan biri starbucks.
Diyelim ki, bu komisyon şu an faaliyette olsun ve Filistin'e destek için yapılabilecek pozitif eylem fikirleri aradığı üzerine gerek sosyal medya hesaplarından gerekse aktif olduğu şehirlerde billboardlara verdiği reklamlardan ilan vermiş olsun. Ben hemen şu eylem fikrini sunabilirim. İki gönüllü eylemci düşünün. Eylemciler önce 2 ya da 3 tane boş kan torbası temin edip içini koyu vişne suyu veya boya ile doldurup kan görüntüsü verecekler. Sonra üzerine okunabilir şekilde "FİLİSTİNLİ BEBEK KANI" yazan beyaz etiketler yapıştıracaklar. Bunları çantanın içeresine koyup starbucks a gidecekler. Bu eylemcilerden çantayı taşımayan kişi başka bir şey ile uğraşıyormuş gibi arkadaşının yanında kamera açık bir şekilde yürüyecek. Diğeri ise kahve siparişi verecek. Siparişten sonra ücret ödeme faslına gelindiğinde çantayı taşıyan eylemci para olarak ilkin bir kan torbası çıkarıp yazıyı kapatmadan kasadaki görevliye gösterir bir şekilde aynı zamanda kameranın da açısına göre uzatacak. Görevlinin şaşkın bakışları içerisinde zaman geçirmeden hemen 2. torbayı çıkarıp “yetmediyse bunu da alın” diyecek ve eylem sona erecek.
Bu kendimce sunabilmeye uygun bulduğum bir fikir ve katılmak isteyebilecek diğer insanların binlerce eylem fikrinden bir tanesi. Akıl akıldan üstündür düsturuna binaen binlerce insandan çok çok kaliteli fikirler bu şekilde bir araya getirilip hayata geçirilebilir. Ayrıca her insan aynı derecede cesarete, aktifliğe veya sosyalliğe sahip değil. Böyle bir komisyonun kurulması nice insana cesaret bile aşılayabilir. Ki, fikir sunacak kişilerin tüm özel bilgilerinin güvenceye alınıp hiçbir kurumla paylaşılmayacağı, ya da isimsiz eylem fikrinin de verilebileceği beyanının yapılması, fikir sahibi kimselerin rahat bir şekilde iletişime geçmesine de büyük anlamada olanak sağlar. Hem harekete geçirilecek eylemlerin duyarlılık sahibi bir şura meclisi tarafından onaylanacağı ve bu eylemlerin herhangi bir canlıya zarar vermeyeceği sabit olduğu için, eylem fikri sahibinin herhangi bir konuda endişe duyacağını zannetmiyorum. Sanırım bu açıklama önerimiz için yeterli olmuştur.
İleriki safhalar için de şunu söyleyebilirim. Eğer bu komisyon ciddi olarak ele alınıp aktif hale getirilip, pilot bölge olarak seçilecek birkaç şehirde deneme amaçlı birkaç pozitif eylem yapılırsa, eminim ne kadar faydalı olduğu görülecektir. Devamında eylem alanları büyüyecek ve daha da ses getirici duyarlı eylemlere teşvik etmiş olacaktır. Komisyon Filistin özelinde başlayıp, daha önce isimlerini saydığımız ifsat edilen diğer tüm alanlarda da gerekli araştırmalar yapılarak birçok konuda toplumu Bilinçlendirme amaçlı eylem fikri oluşturup hayat geçirebilir Allah’ın izniyle. Ayrıca bu tarz eylem birliktelikleri ne ilktir, inşallah ne de son olacaktır. Halihazırda 7 Ekim’den sonra gelişigüzel ortaya çıkmış “Filistin İçin Bin Genç” hareketi, bu komisyonun hayata geçirilme olasılığına yönelik gerçekçi bir örnektir.
Kim bilir, belki bu fikir Anadolu (Türkiye) açısından kitlelerin Hak için, Adalet için, Zulme son vermek için Müslüman kardeşlerinin yanında hakkıyla durmaya vesile olur.
Sonuç olarak mücadele etmek bizden, zafer Allah’tandır. Davamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd etmektir.