Arayış bir yolculuktur insanın iç ve dış alemine. İnsanlık tarihi kadar geçmişi olan kadim bilginin derinliklerine kadar uzanan bir yolculuk. Var olmanın bilinci ile hayatın anlamının sorgulanması üzerine bir iç-alem seyahati. “Nasıl”, “Niçin”, ”Neden” sorularının revaçta olduğu dönemde tatmin edici cevaplar ile ‘kendini bulma’ noktasına varmak için çıkılan bir yol. İmtihan yolculuğuna çıkarken istikametten sapmamak için gerekli donanımı fıtratımızda taşırız, ancak nefsimizin baskınlığı sonucu yolculuk esnasında kendimizi kaybettik. İnsan kaybettiği yerden başlamalı arayış yolculuğuna ve yol gösteren levhaları tekip ederek devam etmeli taki son levha olan mezar taşını görene kadar. Arayış, hareketlilik barındıran bir süreçtir ve bulanlar ‘arayış’ içinde olanlardır.
İnsan hayat serüveninde amaçlarına ulaşmak ve hayatına anlam katmak için hep bir arayış içindedir. Bu arayış yolculuğunda gösterdiği çaba ve elde ettiği bilgi birikimi doğrultusunda bulunduğu konumu daha iyiye götürebilir. Değişim ve gelişim sürecinde durağanlık, kazanımları heba etme riski taşımaktadır bu minvalde aslında hayat hep bir risk barındırmaktadır. Geçen her gün, bıraktığı iz ile hayatımızda yerini alıyor ve biriken bu izler hayat yolculuğunda rehberlik vazifesi icra ediyor. Şiarımız "iki günü bir olan ziyandadır" hadisi şerifi olduğu için geçirdiğimiz her bir gün, inşa aşamasında olan kişiliğimize bir tuğla koyma anlamına gelir. Eklenen her bir tuğla bilinç harcıyla kenetlenirse hayatımız anlam kazanır ve hayatı yaşanılır kılan ömürden geçen süre değil bu süre zarfında elde ettiğimiz anlamdır. İslamı din olarak seçen insanların eski yaşamlarını ömürden saymaması elde ettikleri yeni hayat tarzında anlam hazinesine ulaştığını gösterir. Hayat, islam dairesine yaklaştıkça kıymet ve anlam kazanır.
Modern düşüncenin paradigmaları ile inşa edilen yaşam tarzında insan, özgürlük fanusu içine hapsedilmiş durumdadır. Karanlık bir kuyudan farkı, fanusun süslü lambalarla oluşturduğu cazip ortamın insanları kendine çekebilmesidir. Özgürlük telkinleri ile oluşturulan yapay dünyada, nimetlere ulaşmak yakınlaştırılırken insan kendinden uzaklaştırıldı. Sınırlandırılmayan özgürlük düşüncesi bireyi anlamsızlık dünyasına iter. Kadim medeniyetler, kısıtlanmış özgürlük alanında hayatın anlamlı yaşanılmasını insanlara öğütler. Hayat, özgürlük ve anlam ikilisinin iyi bir kombinasyonu ile yaşanılır. Avrupa ülkelerinde, ulaştığı tüm zenginliğe ve sınırsız özgürlük hakkına rağmen bazı insanların kendini hep bir boşlukta his etmesi, anlamın önemini gösterir.
Anlamsızlaşan bir dünyada anlam arayışı içinde olmak hayat tarzına bir mesafe koyup kendini uzaktan gözlemlemektir. Bu gözlem doğrultusunda elde edilen veriler yeni bir arayışın yönünü tayin eder. Çok hızlı değişen bilgi yığınına maruz kalan zihinsel dünyamız, kendi değer yargılarımız etrafında hayatı idrak etme şansını elimizden almaktadır. Kirlenen zihin dünyası, kadim medeniyetimizin sunduğu temel sabiteler referans alınarak çıkılan yeni bir anlam yolculuğunu zorunlu kılmaktadır. Bu yolculuğun en önemli azığı zihinsel dönüşümün gerekliliği üzerinde niyetimizin olmasıdır ve varılan menzil bu niyet doğrultusunda yapılan eylemler bütünü ile ilişkilidir. Hayat serüveninde sıradanlık kapsülü içine hapsedilen kişisel dünyamız özgünlüğünü elde etmek için bir çıkış yolu aramaktadır. Özgünlük, diğer anlamda ‘kendin olmak’ inşa ettiğimiz benliğimizin izini taşır. Karar ve eylemlerimiz, oluşturulan ‘başkası ne der’ sanal hapsinden çıkıp kendi düşünce dünyamızdan izler taşımalı. Hayat, kendin olmaktır ve ömrümüz başkasını yaşayacak kadar uzun değildir. Kısacası hesabını yalnız başımıza vereceğimiz bu hayatın baş aktörü biz olmalıyız.
Berat TOPRAK