Temellerini 18.yy da ortaya çıkmış olan Rönesans felsefesinden alan aydınlanma dönemi insanı, hayatın anlamını ve düzenini kendisi için hedef seçer. Bu düzende despotluğun büyüsüne kapılmış eğitilmiş kişilere yer yoktur. Bu düzende, insanın kendi bahçesini kendi ekeceği bir düzen vardır. İnsanın kendisinin ön planda olduğu ve sadece aklını temele aldığı bir düzen vardır.
18.yy aydınlanma felsefesinin önemli bir filozofu olan Kant aydınlanmayı şöyle ifade eder, “Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulup, aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır”. Kant’a göre insanın içine düştüğü bu durum aklın kendisi yüzünden değildir. Bilakis bu durum, insanların akıllarını kendileri kullanmayıp hep başkalarının kılavuzluğunu istemelerindendir. Bu yüzdendir ki aydınlanmanın parolası “Aklını kullanma cesareti göster!”dir.
Aklını kendi kullanan insan artık bilgiye ulaşıp istediği şekilde hükmedebilecektir. İnsan, üstün bir konuma gelecektir. Bu üstünlüğü sağlayan bilgi öyle bir şeydir ki insanı hakikate yönlendirecektir. Ortaçağdan bu yana ilerlemeci bir düşünceyi hedef alan aydınlanma hedef olarak kendisine insanı korkudan arındıran ve insanı efendi konumuna getirmek isteyen bir düşünce olarak belirlemiştir. Ancak şunun da farkında değildir, aydınlanma olarak çıkılan bu yol, dünyanın büyüsünü bozmaktadır. Sadece dünyanın büyüsünü bozulmakla kalmayıp, dünyanın bir parçası olan insan doğasını da bozmaktadır. Aydınlanma tasarısı, salt zihni içi boş kavram ve plansız deneylerde doldurmuştur. İnsanın hayatını kolaylaştırmak adına ortaya koyduğu sözde buluşlar da insanlığa zarar getirmenin ötesine geçememiştir. Rastlantı eseri insanın ayağına takılan buluşlar insanın kendisine, başkalarına ve yaşadığı dünyaya hükmetmesinde sadece bir araç olarak kullanılmıştır. Doğaya, ona hükmedebilmek gözüyle bakan, onu araştıran, öğrenen insan aydınlanma ile birlikte acımasız bir tavırla öz bilincin son kalıntılarını da ortadan kaldırmıştır. Modern bilime giden bu yolda insan, anlam kavramından vazgeçmiş, tek amaç olarak kendisine formül olarak “hükmet ve yönet’i” bulmuştur.
Formüller kavramların yerini, kurallar ve olasılıklar da nedenin yerini almıştır. Kısacası başka kılavuzların gölgesinden çıkarılmak istenen insan, artık aklın kölesi haline getirilmiş ve her şeyi akılda toplamaya çalışmıştır. Aklın destek alınmasıyla zihinsel direniş aydınlanmanın gücünü arttırmıştır. Aydınlanma öyle bir tutum almış ki, kendileri için var olan nesneler artık sadece bilim insanları için var olmuştur. Aydınlanmada adeta insan kendisini Tanrı konumuna getirmiş, kendi aklı ile her şeyi yapabileceğini düşünmüştür. Lakin bunun tam aksine insan aklın tahakkümü altında birer duygusuz robot haline getirilmiştir.
Söz&Kalem - Semanur Öğrük