Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Sincar
Giriş
İnsanlar sık sık slogan ile argüman arasındaki farkı fark edemeyip ikisini birbiri yerine kullanma gafletine düşerler. Örneğin, “bilim ilerledikçe dinler yok olacak” iddiası bir argüman değil, slogandır. Amaç hakikati aramak değil, karşı tarafı alt etmektir. Bu tavır, sözde bilimsel kanıtlarla desteklenerek din ile bilim arasındaki karşıtlık bilgi temelinde ele alınır. “İnsan ile dinsizlik arasındaki tek engel bilgisizliktir” denir. Zannedilir ki bilgi arttıkça din yok olacak; çünkü dine inananlar bilgisiz olduğu için inanırlar. Bu bağlamda “bilim ilerledikçe ateist oranı artıyor”, “bilim evreni keşfettikçe tanrının yaptığı sanılan şeyler çürütülüyor” gibi sloganlarla psikolojik üstünlük sağlanmaya çalışılır. Öyleyse esas mesele epistemolojik değil psikolojiktir.
Bilim-Din Çatışmasının Kısa Tarihi
Bilimden dinin inkarının çıkarılması, tarihsel bir sürecin sonucudur. Örneğin Aristoteles, “hareket etmeyen hareket ettirici” tanrı tasavvuru ile evrene müdahale etmeyen ancak koyduğu teleolojik (gayecilik) yasa ile evrenin kendi devinimini sağladığını vaaz etti. Bu yönüyle tanrı ve bilim arasında bir karşıtlık söz konusu değildi. XI. yüzyılda Gazali, tanrının evrene her an müdahale ettiğini ve var olan her şeyin sürekli yeniden yaratıldığını savundu. Böylelikle bilim ve din arasında bir çatışma olamazdı çünkü Allah, bilimin de Rabbiydi.
XVII. yüzyılda ise Spinoza, tanrı ve doğa arasında bir özdeşlik kurarak (deus sive natura) tanrıyı doğaya içkin kıldı. Bu yönüyle tanrı düşünen doğa, doğa ise uzamlı tanrı demekti. Dolayısıyla bilim ve din arasında yine bir çatışma olmamalıydı. Nihayetinde bu durum, teleolojik bilim anlayışını yıkıp klasik bilim anlayışını kuran Newton’a kadar devam etti. Newton, evreni değişmez yasalara tabi, öngörülebilir karmaşık bir makine olarak tarif etti. Bu görüş, bilimde determinist ve materyalist felsefelerin temelini attı. Ancak Newton, tanrının evrenden tamamen elini çektiğini düşünmüyordu. Örneğin, güneş sisteminin dengesinin, tanrının sürekli müdahalesiyle sağlandığına inanıyordu çünkü bu dengeyi henüz bilimsel olarak açıklayamamıştı.
XVIII. yüzyıl aydınlanması ve Fransız devrimi ile beraber determinist dünya anlayışı, tanrıyı tamamen dünyanın dışına iterek bilimin karşısına koydu. Fenomenleri fizik kanunlarıyla açıklayıp vahye ihtiyaç duymuyorlardı. Ancak bilim ve dinin sınırlarının net bir biçimde ayrılmasında en etkili isim Kant oldu. Kant, tanrıyı metafiziğe hapsetti. Metafizik bilgisinin ise bilginin değil, inancın konusu olabileceğini savundu
XIX. yüzyılda ise kimi inançsız düşünürler Charles Darwin’in Türlerin Kökeni eserinde öne sürdüğü evrim teorisinin, semavi dinlerdeki ilk insan ve en şerefli insan inancını çürüttüğü iddia edildi. Bu dönemde din-bilim çatışması zirveye ulaştı. Bu teori karşısında kimi dini gruplar evrim teorisini dinle uzlaştırmaya çalışırken kimileri de teoriyi reddetti. XX. yüzyılda ise din-bilim ilişkisi ‘dil felsefesi’ düzeyinde tartışıldı. Bu anlayışa göre bilimin dili araçsal olup; görevi gerçekliği açıklamak değil, öngörü ve kontroldür. Ama dinin dili, kalpte hidayeti yeşertmek, ahlakı güçlendirmek ve kendini tanımaktır. Dil felsefecilerine göre din ve bilim arasındaki farklılık da esasen budur.
Peki, din-bilim çatışması evrensel midir?
Aslında bu çatışmanın kaynağı; Orta Çağ kilisesinin tektipçi tavrıdır. Dolayısıyla bu sorun Batı'ya özgüdür. Evrim teorisi dışında, benzeri bir din-bilim çatışması İslam dünyasında yaşanmamıştır. İslam dünyasının bilime ve araştırmaya yönelten Kur’an ayetleri ve Hz. Muhammed’in hadisleriydi. Bu kaynaklar, Müslüman alimlere evreni tanımaya karşı özgüven aşılamıştır. Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık 750 ayet, müminleri tabiat üzerinde düşünmeye, tefekküre ve ilim talep etmeye yönlendirmektedir.
Bilim, Dinleri Yok Edecek, Ama Nasıl?
‘Bilim dini yok edecek’ söylemi, iddia edildiği gibi bir bilgi problemi değildir. Bu bağlamda bilgi arttıkça veya bilim geliştikçe dine/tanrıya ihtiyacımız kalmayacağı iddiası zayıftır. Çünkü profesör, doktor veya akademisyen olup dine inanan insanlar olduğu gibi, hiçbir eğitimi olmayan dinsizler de vardır. Bu nedenle iddia çok fazla aykırı örneği dışarıda bıraktığı için felsefi anlamda zayıftır.
Öyleyse inanç konusu bilgi problemi değil ise nedir?
İslam’ın önerisi; “inanç” problemini “bilgi” temelinde değil, “hidayet” temelinde ele alınmasıdır. Buna göre Allah’ın hidayete erdirdiği kişiler iman eder, hidayete erdirmediği kişiler inkar eder. Çözüm bu kadar basittir. Bu argümanın kapsamı dışında kalan aykırı bir örnek de yoktur. Bu bağlamda İslam’ın iddiası felsefi olarak da ilk iddiadan çok daha güçlüdür.
Peki, bilim zorunlu olarak ateizme götürmüyorsa, günümüz bilim adamları ile ateizm arasındaki korelasyonu nasıl açıklayabiliriz? Bir kişinin bir şeye inanıp inanmaması tek bir sebebe bağlı olmak zorunda değildir. Bilimin içine yerleştirilmiş ideolojiler, bilim adamları ile ateizm arasındaki korelasyonu açıklayabilir.
Örneğin felsefi natüralizm ve materyalizm, bilime yönelen insanların ateizme yakınlaşmasına neden olmuştur. Çünkü, natüralizme göre doğanın aşkın bir tarafı yoktur, olup biten her şey doğaya içkindir. Bu yüzden natüralist bilimde bir tanrı fikri daha en baştan reddedilmektedir.
Söz gelimi, ilahın yokluğuna şehadet etmeden (kelime-i inkar) bilim yapamazsınız.
Öte yandan, bilim de sanıldığı kadar kesin bilgi sunmaz, çünkü bilimsel yöntemin “kesin bilgi” sunmasının önünde üç büyük engel vardır:
Birincisi, nedensellik problemi, önce gelen şeyin sonra gelenin zorunlu nedeni olmadığını gösterir. (Gazali’nin ateş-pamuk örneğini hatırlayalım)
İkincisi, kuantum fiziği, atom altı parçacıkların fizik kurallarından bağımsız davranabileceğini ortaya koyarak fizik üstü (metafizik) bilgiye kapı aralamıştır.
Üçüncü engel, bilimin temel yöntemi olan tümevarım yönteminin uygulanabilirliğinin imkansızlığıdır. (Bkz. Karl Popper Yanlışlanabilirlik Kuramı)
Günümüzde İslam ve Bilim
İslam dininin çoğu şubesi bilim ile dini iki ayrı hakikat olarak kabul eder. Buna göre Allah’ın ayetlerini iki türlü okumak mümkündür: Allah’ın yazılı kitabı olan Kur’an'ı ve Allah’ın yazılı olmayan evren kitabını okumak. Bu ekoldeki düşünürlere göre, bilimi inkâr etmek Allah’ın ayetlerini inkâr etmek gibidir.
Örneğin Gazali, din adına bilimi inkâr eden alimlerin yanlışından söz etmekte ve mucize gösterip de taşı altına dönüştüren bir kişinin, 10 sayısının 2 sayısından küçük olduğuna inanmamı, yani matematik bilimini inkar etmemi beklese, bunu kabul etmem; yapacağım tek şey, taşın altına dönüşmesine şaşırmak olur demektedir. Bu bağlamda, bilim-din kıyası daha en baştan kategorik bir hatadır.
Peki, günümüzde bilim o kadar ilerlemiş olmasına rağmen, “inanç” ne durumdadır?
Pew Araştırma Merkezi, 2070'e kadar en hızlı büyüyen din olan İslam'ın dünyanın en büyük dini olabileceğini öngörmektedir. Ayrıca, kendini bir dine ait hissetmeyen ancak fal, kehanet, astral boyut ve burçlar gibi metafizik şeylere inananlar da oldukça fazladır. Bu yüzden Peter Berger, 21. yüzyılı en dindar yüzyıl olduğunu öngörmektedir.
Peki, bilim çağında olmamıza rağmen insanların kaçınılmaz bir şekilde fizik üstü aleme yönelmesinin nedeni nedir? Bizce bu veriler, insanın doğasından gelen inanma ihtiyacının tarihin sonuna kadar süreceğini göstermektedir ve günümüzde bu inanma ihtiyacının en popüler alternatif dini “natüralist bilim” olarak görünmektedir.