Söz&Kalem Dergisi - Elif Yağar Aslan
Hamd, Alemlerin mutlak mutasarrıfı olan Allah’adır. Salat ve selam, iki cihan rehberimiz ve önderimiz olan Hz. Muhammed Mustafa’ya, seçkin ashabına ve mutahhar ehlibeytinedir.
İslam tarihinin sayfaları; İman, ahlak, doğruluk, sıdk ve ihlas ile dolu kimselerin mücadelesine tanık olmasıyla meşhurdur. Bu din-i mubinin aziz davetçileri, her ne pahasına olursa olsun inançlarından hiçbir şekilde vazgeçmemişlerdir. Bu istikamet üzere uğradıkları bela ve musibetleri dahi kendileri için bir gaybi lütuf olarak değerlendirmişlerdir. Tefekkür alemleri, daimi olarak kendilerini hak ve hakikat dairesinde bulundurmuştur. Bu tefekkürlerinin cilvelerinde; dünyanın faniliği, ölüm hakikati, kabirden sonrası için azık toplama, emr bil maruf nehyi anil münker ilkesi üzerinde yaşama ve son nefese kadar imanı muhafaza etme üzerine olmuştur. İşte, Merhum Zübeyir Gündüzalp ağabeyimiz de bunlardan birisiydi.
Zübeyir Gündüzalp, 1920 yılında Konya’nın Ermenek ilçesinde dünyaya gelmiştir. Aslan Kafkasyalı olan ailesi, 93 harbinde Kafkasya bölgesinden Anadolu’ya hicret etmiş, burada Ermenek’e yerleşmişlerdir. Çocukluk ve gençlik yılları Ermenek’te geçer. Akabinde yine aynı ilçede posta memuru olarak işe başlar. 1944 senesi, Zübeyir ağabey için artık bir dönüm noktası olur. Çünkü bu yıllarda Risale-i Nurlar ile tanışır. Risale-i Nur, kendi dönemimizin ihtiyaç ve anlayışına göre yazılmış bir Kur’an-ı Kerim tefsiridir. Üstad Bediüzzaman tarafından kaleme alınan bu risaleler, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in hakikatlerini, rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip, insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Aziz müellifinin tarifiyle, hem tekke hem mektep hem de medrese ehline hitap eden bu Nur Risaleleri, Zübeyir Gündüzalp ağabeyi de derinden etkilemiş ve hayatını büsbütün değiştirmiştir.
Kur’an’ın müstesna talebelerinden olan Zübeyir ağabey, artık hayatının merkezine tamamıyla İman’a hizmet etmeyi almıştı. Zübeyir ağabey, daimi olarak Risale-i Nurlarda bulunan Hizmet Rehberini okur ve hayatının yegane amacının İman’a ve Kur’an’a hizmet olduğunu vurgulardı. Daima görüp okumak için, üzerinde feragat ve istiğnanın doruk noktası olan şu dizelerin bulunduğu bir tablo asmıştı:
"Muarradır, feza-yı feyzimiz şeyn-i temennadan,
Bize dad-ı ezeldir, zîrden, bâlâdan istiğna.
Çekildik, neşve-i ümitten, tûl-u emellerden,
Öyle mecnunuz ki; ettik vuslat-ı leyladan istiğna."
Çile ile geçen bir ömür ve fakr u zaruret içerisinde geçen seneler, Zübeyir ağabeyin sadakatli hayatını daha da bereketlendiriyordu. Her an, “İslam’a ve Kur’an’a nasıl hizmet edebilirim?” diye düşünen ve heyecanını son nefesine kadar devam ettiren bir şahsiyet. Zübeyir ağabey ve Üstad Bediüzzamanın ilişkisi, bu bereketli hayata bir örnek mesabesindedir. Üstad Bediüzzaman, Pakistan devlet adamlarından Ali Ekber Şah'ı, Emirdağ'dan yolcu etmek için; bu zatla birlikte on kilometre kadar yola iştirak ettikten sonra, Ekber Şah'la vedalaşırken, karşı istikametten gelen başka bir arabadan da, Zübeyir Gündüzalp ağabey çıkagelmişti. Bu esnada Üstad şöyle buyurmuştu: "Biz bir veziri uğurlamaya geldik, başka genç bir veziri de karşılamaya gelmişiz!" Bu vedadan sonra Üstad: "Hayır hayır, ben Zübeyir'i karşılamaya geldim!" diye buyuruyordu.
Nur talebelerinden Şaban ağabey, şöyle anlatır: Bir gün yine Üstada ziyarete gittim, kapıyı açtım. Üstad sordu: ‘Sen benim Zübeyir’imi tanır mısın?’ dedi, ‘Tanırım Üstadım,’ dedim. ‘Ben Zübeyir’imi kâinata değişmem’ dedi. Gerçekten Zübeyir ağabeydeki feraset, sadakat ve bağlılığı hiçbir ağabeyde görmedim. Cenab-ı Hak bütün güzel meziyetlerin hepsini toplamıştı onda.” Aynı ağabey başka bir hatıratında Üstadın kendisine şöyle dediğini anlatır: “Şaban, ben Zübeyir’i kâinâta değişmem.’’ Bazen de “Ben Zübeyir’i 80 evliyâya değişmem.” derdi.
Zübeyir ağabeydeki bu dehayı, ilmi, irfanı, ahlakı ve sıdkı gören Üstad Bediüzzaman, Zübeyir ağabeyi bizzat kendi yanına almış ve 1948 yılından vefatına kadar hiçbir zaman yanından ayırmamıştır. Bu süre zarfında Zübeyir ağabey, Üstadı ile birlikte zindan hayatı yaşamış, nice çilelere duçar olmuş ve birçok maddi ve manevi fedakarlıkta bulunmuştur. İfsat komitelerinin tarassutlarının yoğunlaştığı ve imkanların en dar olduğu dönemlerde bile Zübeyir ağabey yılmamış ve tüm olumsuzluklara rağmen şöyle demiştir: "Eğer din düşmanları, mürekkep ve kağıdı yok etmek imkanını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nur'un neşri için, mümkün olsa derimizi kağıt, kanımızı mürekkep yapacağız." şeklinde cansiperane söylemlerde bulunmuştur.
En nihayetinde Zübeyir ağabey, Üstad Bediüzzamanın vefatından 11 yıl sonra, yani 1971 senesinin Nisan ayında İstanbul’da, Hakem-i Zülcelal’a irtihal etti. Geride, kendisi için İman üzere geçen hayır ve bereket dolu bir ömür bıraktı. Bizlere de birçok ilmi, sosyal, hikemi ve irfani vecizeler armağan etti. Bu notlardan bazılarını kendi yanında kayd etmişti, bazıları da yazdığı mektuplarda bulunmaktadır. Bu vecizeler, özelde gençler olmak üzere tüm Müslüman bireyler için bir hizmet meşalesi gibi halen aydınlık saçmaktadır. “Bir Dava Adamının Notları” diye başlık bulan, vecizelerinden bazıları:
- Henüz hayatta iken çok okuyun, kabirde okuyamazsınız.
- İlim sahibi insan güneşe benzer, girdiği yeri aydınlatır.
- Tenkit için okuyan, istifade edemez. Başkası için okuyan, istifade edemez. Kendi nefsi için okuyan, istifade eder.
- Hizmet, hizmet derken şahsî dersini unutanın hizmeti muvakkat olur.
- Oku, oku; her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur'ân'la temizlensin.
- Okumak, okumak, okumak, yine okumak... Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitâb-ı kebîr-i kâinatı okumak...
- Bir gün, Kur’an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
- Büyük adam, yaratılış gayesini bir an hatırından çıkarmayan, bu hedefe doğru yürüyen ve bu hedeften hiçbir zaman şaşmayan ve ayrılmayan adamdır.
- Candan, gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın.
Şâd olsun İslam’a hizmet eden bütün aziz ruhlar; âlemde ve berzahta…