Söz&Kalem Dergisi - Adbulhamid Balcı
Filistin topraklarının kaliteli liderler yetiştirmesi noktasında bereketli bir yer olması, Kur’an-ı Kerim’in Kudüs için “bereketli yer” demesinden olsa gerek. Çünkü Filistin topraklarında, özellikle de Kudüs ve Mescid-i Aksa davası eksenli çok değerli mücahit liderler yetişmiştir.
Kudüs ve Şahsiyetler yazı dizimi hazırlarken, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasına mal olmuş bu güzide şahsiyetlere hayran olmamak ve etkilenmemek elde değil. Bu ay yaşantısıyla, direniş ve şehadet aşkıyla, azim ve kararlılığıyla bizi kendisine hayran bıraktıran ve bu hasletleri ile bize birçok mesaj veren bir şahsiyeti ele alacağız. O, Filistin’in bağrında yetişen Şehit lider Doktor Abdülaziz Rantisi’dir.
Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi, Filistin’deki birçok direniş önderi gibi siyonist şebekenin zulmüyle henüz bebeklik yıllarında tanışmıştır. Filistin`in gasp edilmiş bir bölgesi olanYafa ile Uşdud arasında kalan Yebna köyünde çok zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Fakat siyonist işgal onu ve ailesini -o günlerde de değil ikiyüzlü, bin bir yüzlü olan- BM’in bir uzantısı olan UNRWA’ya muhtaç etmiştir.
Abdülaziz Rantisi, siyonist işgalin her türlü hışmına uğramış ve direniş saflarında mücadele azmi ile yoğrulmuş bir şahsiyettir. Hicretten sürgüne, zindandan tecrite, oradan da defalarca suikast girişimine varıncaya dek siyonist çetenin tüm ahlaksızlıkları ile tanışmış ve bu nedenle siyonist şebekeyi çok iyi tanımıştır. Haliyle İşgal çetesiyle nasıl mücadele edileceğini de en iyi bilenlerdendi.
Bundan dolayıdır ki gençlik yıllarında içinde yer aldığı Filistin Müslüman Kardeşler cemaatinin öncülüğünde kurulan HAMAS İslami Direniş Hareketi’nin yedi kişilik kurucu heyetinin içerisinde yer almıştır. Şehid Rantisi çok başarılı ve birçok alanda öncülük etmiş bir doktor ve öğretim görevlisi olmasına rağmen biz kendisini daha çok Kudüs davası eksenli mücadelesi ile tanıyoruz.
Tanımak demişken, ne kadar tanıdığımız da tam bir muamma. Çok da uzak olmayan yakın tarihimiz, yüzlerce gerçek kahraman ile doludur. Bizim tarihimiz mücadele önderi ve gerçek kahramanlar membaıdır, fakat bu kaynaktan hakkı ile istifade edemiyoruz. Bugün gençliğimizin Abdülaziz Rantisi ve onun gibi kahramanları tanımaya ihtiyacı var.
Sadece isimlerini ve kronolojik hayat hikâyelerinden bahsetmiyoruz. Hayatlarının öğrenilip tatbik edilmesi ve mücadele hayatlarını kendi önümüzü aydınlatacak bir kandile çevrilmesinden bahsediyoruz. Hele de İslam düşmanlarının bizi ümitsizliğe sürüklemeye ve bunun neticesinde tamamıyla onlara teslim olmaya çalıştıkları şu zamanda bu muasır öncülerimize sıkı sıkıya sarılmalıyız.
Lise yıllarından tutun da şehadete kavuştuğu ana kadarki hayatı, mücadele ile dolu olan Abdülaziz Rantisi’yi biz, siyonist çetenin onu ve 415 dava arkadaşını Güney Lübnan`ın Mercu`z-Zuhr bölgesine sürgün edilmesiyle tanıdık adeta.
Çoğunluğu akademik kimliğe sahip olan bu 415 kişi, Filistin’deki İslami uyanışın ve mücadelenin adeta lokomotifiydiler. Dönemin siyonist ve “barış kahramanı” ilan edilen İzak Rabin (ateşi bol olsun), Rantisi’nin de içinde yer aldığı bu 415 kişi farklı ülkelere sürgün etmekle, Filistin’deki uyanış ve direniş hareketini aksiyon ve fikirsel temelde tasfiye etmek istiyordu.
Güney Lübnan’a sürülen Rantisi ve arkadaşları için sözde uluslararası camia harekete geçmiş, kimisi onları ülkelerine kabul edeceğini açıklamıştı, tabi bugün hiçbir işlevi kalmamış kartondan BM’de göstermelik bazı kararlar alıyordu. Fakat tüm bu yapılanların siyonist çeteye hizmet ettiğini bilen Rantisi ve dava arkadaşları, Filistin sınırını terk etmiyor ve tekrar topraklarına dönmekten başka şartı da kabul etmiyorlardı.
Çünkü amacın Filistinli Müslümanları liderlerinden koparmak olduğunu bilen Rantisi, şu sözleri ile durumu ifade ediyordu: “Vallahi! Geri kalan ömrümü zindanda geçireceğimi bilsem dahi Filistin’e geri döneceğim, eğer dönmesem o zaman siyonistler, liderleri halktan kopararak hedeflerine ulaşmış olacak”.
O sadece bir çocuk doktoru değildi. Aynı zamanda karizmatik, dirayetli ve öngörülü bir siyasetçi; edebiyatçı ve şairdi. Kudüs davası ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü mücadelesi onu çok şey yapmıştı. Davaya nerede bir adam lazımsa Rantisi oradaydı. Mücadele saflarında nerede bir boşluk varsa, nerede yapılmayı bekleyen bir hizmet varsa Abdülaziz Rantisi oradaydı. Rantisi fenâ fi’d-dava olmuştu.
Öyle ki bir gün bir basın toplantısında –ki her gün sabah akşam iki basın toplantısı düzenliyordu – gazeteciler ona bir soru sordu. O da onlara kesin ilkelerle şiirle etkili bir cevap verince onlardan biri ona, “Ey Doktor Abdülaziz sen doktor musun? Şeyh misin? Şair misin? Yoksa siyasetçi misin?” demişti de O da, “Filistin sorunu beni her şey olmaya mecbur etti” diye cevap vermişti.
İşte dava… İşte dava adamı…
Bugün dava sahibi genç kardeşlerden de beklenen budur. “Yapamam, edemem, okuyamam, bu iş bana fazla, zamanım yok vb.” bahaneleri bir kenara bırakmak ve davanın elinde bozuk para gibi olmak lazım. Davanın elinde, fırlatılmayı bekleyen taş gibi olmak lazım. Öyle ki, İslam davasının işleri yerde kalmasın, davamızın ümmet ve toplumumuz adına belirlediği büyük hedefler gerçekleşebilsin.
Fenâ fi’d-dava, yani davada erimek… İslami mücadele içinde büyük şahsiyetler böyle yetişir, böyle gelişir. İşte Abdülaziz Rantisi buna en güzel misaldir.
Nitekim Rantisi’nin bu duruşu ona zaferi nasip etti ve Filistin topraklarına geri döndü. İnsanları siyonist çeteye karşı direnme noktasında harekete geçirmemesi ve tabiri caizse uysal bir koyun olması şartıyla Filistin’ e alındıysa da Rantisi mücadelesinden bir an olsun geri durmadı. Ve şehadetine kadar da hak bildiği doğruların sözcülüğünü yaptı, mücadelesini verdi.
Öyle ki daha sonra hem siyonist çete zindanlarında ve mahkemelerinde hem de işbirlikçi yerel yönetimin hücrelerinde uzun yılları geçti. Fakat Rantisi tüm HAMAS liderleri gibi cepheden hiçbir zaman kaçmadı. Her zaman sahadaydı ve saha adamıydı. O ruhsuz teorilerin adamı değil, cephede bilfiil cihad etmiş bir kahramandır. Şehit Yahya Sinvar’ın şehadet şekli de bunun en büyük delilidir. HAMAS’ın liderleri ve Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın komutanları yataklarında ölmezler.
Yine bir Gazeteci kendisine, “Ölmekten korkmuyor musunuz?” diye sorduğunda, birçoğumuzun zihnine kazınan ve adeta korkuyu öldüren şu tarihi ve hepimize ders niteliğindeki şu sözleri söylemişti: “Ölüm bu. Ölüme burun mu kıvıracağımızı sanıyorlar. Hepimiz hayatımızın son gününü bekliyoruz. Nasıl gelirse gelsin, hepimiz öleceğiz. Hiçbir şey değişmeyecek. Apache ile olsun ya da kalp krizinden olsun, bir şekilde öleceğiz. Fakat ben, Apache ile olmasını tercih ederim.”
Bu hayatta bir insan için en sevimli olan şey canıdır. Ama canından geçen bir insana kim ne yapabilir ki! Korkuyu yüreğinde öldürmüş bir şahsiyeti kim ne ile tehdit edebilir, davasından geri adım attırabilir ki! Hayatı, mücadelesi ve davası ile eş olan, hayatı aynı zamanda davasının ve mücadelesinin tarihi olan bir şahsiyettir Abdülaziz Rantisi.
Bugün de Gazze’de yaşananlar bize şeksiz ve şüphesiz gösteriyor ki siyonist çete, bir Rantisi’yi şehid etti ama binlerle Rantisi yetişti.