İnsan doğduğu andan itibaren belli normlar eşliğinde hayatla tanışan ve normlarla çizilen sınırlar içerisinde kendine yaşam alanı oluşturan özgür ve ihtiyar hakkına sahip kompleks bir varlıktır.
İnsanlık tarihine bakıldığında özgürlüğün ve ihtiyar hakkının -sınırları geniş ya da dar fark etmeksizin- çoğu zaman var olduğu anlaşılmaktadır. Lakin tarih boyunca mezkûr özgürlük anlayışının dolayısıyla tercih hakkının mahiyeti aynı mıdır, bu tartışılır. Çünkü insanlık tarihi sürekli yeni gelişmelere tanık olmuştur ve bu gelişmeler bahse konu özgürlük anlayışını her defasında yeniden ihata etmiştir.
Bazen skolastik düşüncenin kendini en açık şekilde hissettirdiği kilise otoritesinin çizdiği özgürlük sınırları, Martin Luther gibi şahısların tek bir reformist tutumuyla alaşağı edilmişken bazen İslamiyet öncesi Arap cahiliyesinde var olan ve özgürlüğü dar bir alana sıkıştıran toplumsal tabular, İslamiyet gibi ihyayı ve insanı önceleyen yeni bir din anlayışıyla toplumu yepyeni bir karaktere bürümüş, özgürlük mefhumunu yeniden biçimlendirmiştir.
Bazen kendi zamanında yeni yeni piyasaya çıkan Marksizm gibi bir kuram, yepyeni bir ekonomik tavırla o dönem toplumsal normların temeline dinamit koyarken bazen de Kore kültürü misali toplumsal gelenekler, yeni ve modernist fikirlerin kıskacında kalmamak için topluma dayattığı özgürlük sınırlarını kendi eliyle esnetmek mecburiyetinde kalmıştır. Hulasa dini gelişmeler, ideolojik saikler, savaşlar ve barışlar özgürlüğün sınırlarını illaki değiştirmiş ve insanlara yeni özgürlük anlayışları tanımlamıştır.
Özgürlük kavramına yeni esvaplar bürüyen mezkûr nedenlerden “İdeolojik saikler”, bugünün özgürlük anlayışını anlamak açısından önem arz etmektedir.
Modern felsefede özgürlük negatif ve pozitif olarak iki kısım üzerinden ele alınmaktadır. Negatif özgürlük anlayışı insanın oy verme, üniversite okuma, seyahat etme haklarına sahip olması demektir. Pozitif özgürlük anlayışı ise insanın anlam arayışında “niçin”lerine cevap bulurken bağımsız bir biçimde yol kat etme hakkına sahip olmasıdır. Yani insanın kendini gerçekleştirme girişiminin önünde engel olmaması durumudur. Biz daha çok pozitif özgürlük anlayışı üzerinden ilerleyip fikredeceğiz inşallah.
Hegel “Gelenek insana özgürlüğü kısıtlanmış anlamlı bir hayat vaadinde bulunurken modernite insana özgürlük vaad eder.” der. Modernitenin teklif ettiği özgürlük tanımı, insanın tamamen hür bir biçimde tercih yapabilme imkân ve kabiliyetidir. Modern özgürlük anlayışına göre öznenin tercihlerine kimse karışamaz, fikri engellenemez, zikri kısıtlanamaz ve tamamen bu noktada hürdür. Faşist yahut kapitalist, dindar ya da seküler, milliyetçi yahut dünya vatandaşı; her ne olmak istiyorsan olabilirsin anlayışıyla insana bir özgürlük imkânı teklif etmektedir.
Modern insan, Hegel'in ifade ettiği üzere hürdür, tercihlerinde serbesttir. Bu tercihlerin istikameti hak yol üzereyse yahut insani değerlere göre şekilleniyorsa ne ala.
Lakin modern çağın toy ve hedonist insanı tercihlerine bırakın istikamet, yol dahi tayin edemiyor.
Ve acıdır ki teknolojik ve biyolojik anlamda insanın kodlarını çözerek yaklaşımda bulunan -sözüm ona insan avcısı- ideolojiler tıpkı avını bekleyen avcının alesta hali gibi etrafı tel örgülerle örülmüş arenada bağımsız, hedonist, toy ve özgür insanı beklemektedir. Bu aşırı özgürlük, insanı tercih yapma hakkına haiz kılarken güdümlenmeye de pek müsait hale getirir. Ve modern insan ideolojik ve teknolojik manipülasyonlarla modernitenin sunduğu özgürlük anlayışıyla kıskaca girer. Bu kıskaçta konjonktürel enstrümanlar ve fikirler sebebiyle çok daha fazla tutsak bir hâle gelir.
Özellikle kapitalist sermayedarlar, modern toplumun ağzına bir parmak bal çalarak kovanın tamamına sahip oluyorlar. Özgürleşmek için daha fazla çalışmanın zarureti, toplumun artık kani olduğu bir tutsaklık olmuştur. Çünkü tek gerçek; para, daha fazla özgürlük için ihtiyaç duyulan tek şey para, hep para, daima para... Bunu özümseyen modern insan, tercihini paradan yana kullandı.
Modern insan bu sebeple maddenin egemenliğine maruz kaldı ve doğrulamadı. Mutluluğu, hüznü; tercihlerini maddeye sahip olma ölçüsüyle belirledi. Saygıyı da özgürlüğü de şöhreti de şanı da sevgiyi de muhabbeti de itibarı da paraya endeksledi. Çünkü gerçek güç “sahip olmak”tı ve modern insana göre sahip olmak ancak parayla mümkündü.
Fight Club filminin kurgusal karakteri Tyler Durden'in felsefesi dediklerimize güzel bir izahat mahiyetindedir:
“Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuştur. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok. Ne büyük bir savaşı yaşadık ne de büyük bir buhranı. Bizim savaşımız ruhanî bir savaş, en büyük buhranımız hayatımızdır. Televizyonla büyürken, milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve o yüzden çok çok kızgınız.”
Gerçekten de bizim savaşımız ruhanîdir. Maddeden kurtulamama ve dolayısıyla künhü tutsak bir özgürlük yaşamaya ram edilmişiz. Çünkü düşünemez olduk, Durden'in ifade ettiği “kızgınız” ifadesi bunu açıklamaktadır. Ruhunu tatmin edemeyen ve para kazanmak için cebren saygı duyduğu kişiler dışında kendini tüm toplumdan beri tutan modern çağ insanı, serazad tavrı maharet sayarak okul, ebeveyn ve sosyal çevre fertlerinden bağımsız bir biçimde yanlış bir özgürlüğü kovalıyor. Kendi hayatını şekillendirme ameliyesini başkasına bırakmamak için nazının geçtiği şahıs ve kurumlardan vazgeçerek kendini küresel piyasanın kollarında buluyor ve böylece yanlış bir tercih daha yapıyor. Böylece özgürlük anlayışını da yanlış kavrıyor ya da yanlış sanrılarla özgürleştiğini sanıyor.
Bu böyle değildir!
Bilinir ki maneviyattan uzaklaşan toplumların maddeperestleşmesi toplumu tüm ulvi değerlerinden arındırır ve maddeden müteşekkil bir hale getirir. Özgürlüğü de ancak tutsaklık olur; maddeye tutsaklık! Dolayısıyla maneviyatı, maddiyat potasında eriten modern insan için hiçbir vakit gerçek bir özgürlükten söz edilemez. Çünkü özgürlüğü, maddeyi tercih ederek arayanlar mutlak surette bağımlı olacağı bir sonluya tabi olacaklar ve sonluya tabi olmak insana ancak dar ya da sahte bir özgürlük anlayışı kazandırır.
Peki gerçek özgürlük nasıl elde edilir?
Bu işin mümkünatı ve şifresi, irtibatı göklerle kuranın yeryüzündeki hiçbir şeye tamah etmemesidir. Çünkü yeryüzü sonludur ve sonlu olanın müddeti de sonludur. Modern özgürlük anlayışının teklif ettiği tercihleri manevi tatminlerden yana kullanan insan kurtulmuştur. Bin lokma, bin hırka yerine daha kanaatkâr olabilse çağın insanı ya da sahip olduklarını araçsallaştırabilse daha özgür ve arı bir hale bürünebilecektir. Özgürleşmenin aslı, insanın cevherini yani özünü erdemli kılmasıyla alakalıdır. Bu esfelden eşrefe kademe kademe irtifa kaydetmektir. Modern çağın özgürlük anlayışına göre kul olmak ve bu kulluğun gerekliliklerini ifa etmek ağır gibi görülebilir lakin esas özgürlük buradadır. Yazarın dediği gibi “Allah'a kul, köle olmak insanın bu dünyada O'ndan başka kimseye muhtaç olmadığının idrakine varması demektir. Bu muazzam ve en gerçek özgürlüktür!”
Söz&Kalem Dergisi | Yusuf Yetiş