İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem Aleyhisselam’dan başlayarak süregelen insanlık tarihi boyunca hayatı yaşanabilir kılan en önemli araçlardan biri kuşkusuz ki iletişim olgusudur. İnsanların birbirleriyle ilişki kurmasında olmazsa olmaz bir etken olan iletişim zamanla çeşitlilik kazanmış, dünyanın dört bir tarafına dağılan topluluklar farklı kanallar yoluyla iletişim ağını genişletmiştir.
Allah’ın dinini insanlığa tebliğ etmekle görevli olan peygamberler iletişim kanallarından en iyi şekilde istifade etmişlerdir. Onların misyonunu sürdüren İslam davetçileri de yeni icatlar paralelinde genişleyen iletişim araçlarını kullanarak İslam’ın mesajını dünyaya iletmek adına gayret sarf etmiştir. 18. asırda Avrupa’da yaşanan Sanayi Devrimi iletişim ve insan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu ayki analizimizde İslam davetini dijital yaşam ve bireyselleşme bağlamında tartışacağız.
Yeryüzünde var olagelmiş birçok inanç, ideoloji ve doktrinler varlığını bir sonraki kuşağa ulaştırabilmek adına muhatap bulabilme arayışına girmiştir. Sahip olunan inancı hedef kitlelere kabul ettirebilmek için etkili araçlar denenmiş ve böylece iletişim farklı boyutlar kazanmaya başlamıştır. Bu çerçevede yazının bulunmasıyla mektup en önemli iletişim aracı olmuştur.
Allah’ın dünyayı bir imtihan yurdu olarak yarattığı hakikatini insanlığa anlatmakla görevli olan peygamberler, gerek birebir diyalog yoluyla gerekse de topluluğa hitap edecek şekilde tebliğde bulunmuştur. Davetin etkili olabilmesi adına iletişimdeki temel ilkeleri göz ardı etmeyen Allah’ın elçileri, muhatabı olan kişi veya grubun özelliklerine, toplum yapısına, iç dinamiklerine, insan ilişkilerine, önemsedikleri ve kaçındıkları hususlara göre iletişim tarzlarını şekillendirmiştir.
Fahri Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed (sav) de insani ilişkilere son derece önem atfetmiş, İslam davetini birey-birey, birey-toplum ve günümüzde uluslararası ilişkiler dediğimiz düzeyde temellendirmiştir. Mekke’deki toplum yapısının Platon’un sınıfsal tanımlamasının bir benzeri şeklinde olması Peygamber Efendimiz (sav)’i birey bazlı davet metodunu uygulamaya ve ikili ilişkileri geliştirmeye sevk etmiştir. Medine halkının sahip olduğu şeffaf ve açık profil ise Efendimiz (sav)’in bireyin yanında siyasal, toplumsal ve hukuksal açıdan da iletişim yolları geliştirmesine olanak sağlamıştır. Bu bağlamda gerek Müslümanlar kendi içindeki sosyal ilişki, gerekse de diğer topluluklar ile olan iletişim biçimi İslam davetinin devletleşerek dünyaya yayılmasının önünü açmıştır. Nitekim Efendimiz (sav) günümüz Ortadoğu coğrafyasının devlet başkanlarına bizzat kendi yazdığı mektuplarla İslam davetini ulaştırmıştır.
Peygamberimiz (sav) ve dört halife efendilerimizin ardından Müslüman halkları idare eden İslam devletleri söz konusu iletişim ve ilişki metodunu uygulama gayreti içinde olmuş, İslam daveti tarihsel süreçte bazı aksaklıklar yaşasa da genel tabloda günümüze değin dinamizmini korumuştur. Yukarıda da değindiğimiz üzere teknolojik gelişmelere çağ atlatan Sanayi Devrimi insan ilişkilerini makineleşme ve bireyselleşme yönüne çevirmiştir. Avrupa’da bireyler arası ve toplumsal ilişki biçimini tamamen fabrika, makine ve iş gücü bağlamında düzenlediği günlük program şeklinde dizayn eden bu devrim, zaman içerisinde Batı toplumunu yalnız yaşayan birer robotlara dönüştürme yolunda büyük bir mesafe kat etmiştir.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra İslam dünyasına karabasan gibi çöken Batı’nın kan emici güçleri kendi toplumlarına uyguladığı kapitalist iktisat sistemini Müslüman topluluklar üzerinde de devreye sokmuştur. Batı, işgal ettiği sömürge devletler vasıtasıyla kapital düzeni işleterek sosyal ilişkilerin İslam dünyasında da robotlaşması amacını gütmüştür. Hedeflenen toplum biçimi ilk dönemlerde oluşmasa da mevcut sermaye ve makineleşme ortamında doğup büyüyen yeni kuşaklar içinde bulunduğumuz dijital ilişkiler çağına uygun biçimde şekillenmiştir.
Yaklaşık 250 yıl süren bu değişim gelinen noktada İslam davetinin sürdürülmesine de ciddi darbeler vurmakta, bahse konu iktisat düzeninin insanlarda doğurduğu tahribatlar ve teknolojinin bilinçsiz kullanımı davetçilerin sağlıklı tebliğ faaliyeti yürütmesinde istenen sonuçların alınamamasına neden olmaktadır. Dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını da robotlaşmanın hızla yayıldığı günümüz dünyasına insanlığı dış gelişmelere duyarsız bireysel bir hayata mahkûm etmiştir. Mevcut durumda İslam davetinin yayılmasının robotik ve dijital yaşamın insafına bırakılması tehlikesi gün yüzüne çıkmaktadır.
“Z Kuşağı” olarak adlandırılan ve teknoloji hapsinde yaşayan günümüz gençliği doğal yaşamdan uzakta bir hayat sürmekte, bu durum da ne yazık ki gençleri İslam tebliğine muhatap olmaktan mahrum etmektedir. İslam davetçilerinin ise bu olumsuzluklar karşısında bilinçsiz teknolojinin bilinçsiz kullanımı ve salt dijital yaşamın insanı ruhen ve bedenen çöküşe sürüklediği yönünde ciddi bilimsel çalışmalar yapmaları elzemdir. Bu yolda elde edilen başarı İslam davetinin robotlara ve dijital yaşam kıskacına terk edilmeden, peygamberi metotla sürdürülmesini sağlayacaktır.
Allah’a emanet olun, selam ve dua ile.
Söz&Kalem Dergisi / Yusuf Bingöl