“Gerçek şu ki, biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab: 72)
Mü’min, her açıdan emin olan ve emanete hakkıyla sahip çıkan numune bir şahsiyettir. Ailesinde ve toplumda güvenli bir yeri vardır. İnsanlarla ilişkilerinde İslam’ın koyduğu sınırlara riayet eder. Hayatının çerçevesi Kur’an ve sünnet tarafından çizilmiştir. Maddi anlamda zararına da olsa, doğruluktan ayrılmaz ve eminlik vasfına halel getirmez.
Allah Teâlâ’nın kitabı ve Hz. Resulullah’ın sünneti, Müslümanların elindeki en değerli emaneti oluşturur. Bu emanetlerin hakkını vermek, onlara uymakla mümkündür.
Emanet, insan hayatındaki muamelelerin ve alışverişin ruhunu oluşturur. Emanet olmazsa toplumsal güvenlik, refah, düzen ve intizam kaybolur.
Hayâ ile emanetin birbiriyle yakından ilişkileri vardır. Zira helakı hak edenlerden bahseden Resulullah Aleyhisselatu Vesselam, önce hayânın, ardından emanet bilincinin alınacağını, emanetin kaybolmasıyla insanın hain durumuna düşeceğini, hainlere de merhamet olunmayacağını bildirmektedir.
Emin olmak, Mü’minin en belirgin özelliklerindendir. Zira emin olan Mü’min, en değerli şeylerin teslim edilebildiği kişidir. İman, insana emin olma sıfatını kazandırır. İman güçlendikçe eminlik sıfatı da güçlenir.
Emanet sahipleri, yeryüzünde adaleti ikame etmekle yükümlüdür. Emin olmaları, onları bu büyük sorumluluğa muhatap kılmaktadır. Emanete sahip çıkmayanlar, davetçi vasfını yitirirler. Zira güvenilir olmayan, sorumluluklarıyla amel etmeyen, emanet olarak varisi oldukları Kur’an ve sünnete gereği gibi sarılmayanlar, kulluğu hakkıyla yerine getiremeyecekleri gibi davet görevini de yapamazlar.
Her Mü’min, Allah Teâlâ’nın yüklediği emanete büyük bir özveriyle sahip çıkmak zorundadır. Fitne kalkıp din yalnız Allah Teâlâ’nın oluncaya ve yeryüzünde adalet ikame edilinceye kadar çabalamakla emanetin hakkı verilebilir.
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam, bu yüce vasfı peygamberliğinden önce de taşıdığından dolayı “el–Emin” lakabıyla anılmaktaydı. Kendisine iman etmeyip cephe alanlar bile Peygamber efendimizin eminliğini kabul ediyorlardı. Bundan dolayı en değerli mallarını emanet olarak onun yanına bırakıyorlardı.
Emanet, Müslümanların hayatının bütün yönlerini içine alacak şekilde geniş kapsamlıdır. Bu yüce sıfat ferdin insanlarla ilişkilerini ve hepsinden de öte Allah Teâlâ ile olan ilişkilerini içine alır. Zira emanet vasfını taşıdığından dolayı Allah Teâlâ, Mü’min kullarına hilafet gibi yüce bir sorumluluk yüklemiştir.
Emin olma vasfı, davetçinin kişiliğini şekillendirir ve başka insanlardan farklı olmasını sağlar. Zira insanlık tarihi boyunca davette bulunan ve Müslümanca yaşamaya çalışanların emin vasfına sahip oldukları görülür. Kur’an–ı Kerim’de, kavimlerini Allah Teâlâ’dan korkmaya ve azabından korunmaya davet eden peygamberlerin emin oldukları ifade edilmiştir: “Bilin ki, ben size gönderilmiş emin bir peygamberim.” (Şuara: 162)
Göklerin ve dağların yüklenmekten çekindikleri, ancak insanın yüklendiği emanetin hakkını vermek büyük bir çabayı gerektirir. Emanetin hakkını vermek, Allah Teâlâ’ya hakkıyla kullukta bulunmak, emanete ve ahitlere riayet etmekle mümkündür.
İslam, başlı başına bir emanettir. İnsan, imandan sonra Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçınmakla mükelleftir. Örneğin, namaz emanettir ve en güzel şekilde ikame edilmelidir. Aynı şekilde İslami ahlak ve iffet; insana onur kazandıran ve yüce şahsiyet haline gelmesine yol açan emanetlerdir.
İlim emanettir, ilim sahibi o ilmin hakkını vermekle mükelleftir. Müslümanların sırları emanettir, muhafaza edilmelidir. Amirlerin elindeki görevler emanettir, ehline tevdi edilmelidir.
Allah Teâlâ’nın kullarına bağışladığı beden ve organlar emanet olup hak yolda kullanılmalıdır. Eş ve çocuklar emanettir, İslam’ın emrettiği şekilde onlarla muamele edilmelidir.
İslami görev ve sorumluluklar emanettir, hakkıyla icra edilmelidir.
Vahyin rengiyle kuşanan akıl, kendisine verilen bütün nimetlere emanet gözüyle bakar. Buna göre mal, sıhhat, makam, mevki, eş, evlat, güç, kuvvet, iktidar, kısaca hayatın tümü emanettir.
Emaneti yüklenecek kişinin iman, ilim, ihlas ve amele ihtiyacı vardır.
Emanete sahip çıkmak ve onu korumak için;
–Emaneti koruyabilen eminler olmalıyız ki, Mü’minler en değerli varlıklarını bize teslim edebilmeli ve korunmuş halde geri alabilmelidir.
–Bize emaneti yükleyen Allah Teâlâ’nın, bizi bununla imtihana tabi tuttuğunu unutmamalıyız. Emaneti hakkıyla yüklenenlerden olmak ve liyakatimizi ortaya koymak için çabalamalıyız ki Allah Teâlâ’nın rızasını kazanabilelim.
–Bize verilen ömür, istifade ettiğimiz nimetler ve kullandığımız imkânların tümü emanettir. Bütün bunlardan en uygun şekilde istifade etmeli, hesap gününde bunların hesaplarının sorulacağını bilerek sorumluluğumuzu en güzel bir şekilde yerine getirmeliyiz.
–Allah Teâlâ’nın bize bağışladığı evlatlar bizlere birer emanettir. Onlara sahip çıkmalı, İslami şahsiyet kazandırmalı, İslami ahlak ve bilinç çerçevesinde gelişmelerini sağlamalıyız.
–Resulullah (sav) emanete ihaneti münafıkların alameti olarak nitelendirmektedir. Dinimize ve davamıza sıkıca sarılmalı, İslam’a ve Müslümanlara her türlü zarardan ve ihanetten uzak durmalıyız.
–Resulullah (sav)’ın bize emanet olarak bıraktığı Kur’an ve sünnet, hayatımızın çerçevesini oluşturmalıdır. Bu değerlerimize sıkıca sarılmalı, hayatımızın her alanında hükümlerine uymak için çabalamalıyız.
–Allah Teâlâ’nın bize bağışladığı mal, mülk, sıhhat, evlat, makam, akıl ve bilgi birer emanettir. Sadece Allah Teâlâ’nın yolunda ve davası için kullanmakla hakları verilebilir.
–Zaman, bize bağışlanan diğer bir emanet olup her saniyesini Allah Teâlâ’nın razı olacağı hayırlı amellerde kullanmalıyız.
–İnsanın kendi nefsine karşı emaneti koruması; boş ve faydasız şeylerden yüz çevirmesini, faydası olmayan şeyleri işlemekten uzak durmasını ve Allah Teâlâ’nın yasakladıklarından kaçınmasını gerektirir.
–Topluma karşı emaneti koruma; Müslümanların hukukunu gözetme, aldatmama, gıybetlerini yapmama, mü’minlere yapılan saldırılara karşı çıkma, ırzlarını koruma… gibi hayırlı amelleri gerektirir.
–Sorumluluklarımızı gözden geçirmeli, Allah’a, Resulüne ve Mü’minlere ihanetten kaçınmalı, emânetlerin gereklerine göre hareket etmeli ve her şartta muhafaza etmeye çalışmalıyız.
“Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler” (Mu’minun: 8)
“Emânet kaybedildiği zaman -işler ehli olmayanlara verildiği zaman- kıyâmeti bekle.” (Buhâri, İlim, 2)
Rabbim emanetini kabzetme zamanına kadar bizi emanete sadık olanlardan eylesin.
Allah’a emanet olun.