Söz&Kalem - Selman Akman
Gazze, İslam ümmetinin kanayan bir yarası olarak yüreklerimizde derin bir acıyla yer edinmektedir. Her ne kadar bilinçli Müslümanlar tarafından Gazze’nin çektiği acılar yıllardır gündeme taşınmaya çalışılıyor olsa da çoğu Müslüman dahil insanların ekseriyeti Gazze meselesinden bihaberdi. Gazze meselesini dünyaya duyuran olay ise 7 Ekim Aksa Tufanı olmuştur. Lakin çoğumuzun sıkça duyduğu şu söz bu olayı özetlemektedir: “Hiçbir şey 7 Ekim’de başlamadı.” Evet! Gazze, 7 Ekim’den önce de vardı. Herkes Gazze’yi 7 Ekim’le duymuş olabilir ama terör şebekesinin yaptığı katliamlar, 7 Ekim’den çok önce başladı. İşte 7 Ekim Aksa Tufanı’nı başlatan da siyonistlerin 7 Ekim 2023 tarihine kadar yaptığı bu zulüm ve katliamlardır.
7 Ekim’den sonra Siyonist rejimin zulümleri, Gazze halkına yönelik vahşi ve barbar bir soykırım haline dönüşmüştür. Bu bağlamda Gazze meselesini sadece 7 Ekim’den ibaret sananlar ve sadece bu olay üzerinden değerlendirenler; ya gerçekten cahildir, ya da vicdandan yoksun art niyetlidir. İşte bu yazımızda terör şebekesinin 7 Ekim 2023 tarihine kadar yaptığı zulümlere ve Gazze direnişini 7 Ekim’e hazırlayan sürece değineceğiz.
Şu bir hakikattir ki, etkiyi bilmeden tepkiyi anlamak mümkün değildir. Bu yüzden Gazze direnişinin 7 Ekim tepkisini anlayabilmek için, ona etki eden sebepleri bilmek, yaşanan olayları irdelemek gerekir. “Aksa Tufanı Operasyonu” hem Ortadoğu hem de dünyanın farklı noktaları için bir dönüm noktası olmuştur. Siyasi, toplumsal ve askeri etkileri olan bu dönüm noktasının dününü bilmeden bugününü ele almak, yanlış teviller doğurur.
İşte bu yüzden terör şebekesinin 1917 yılı Balfour Deklarasyonu’ndan başlayarak yaptığı baskıları, sonrasında ise 1947-1948 yıllarında BM’nin taksim planıyla haksız ve hukuksuz bir şekilde Yahudi devletini kurduğunu söyleyip ondan sonra yaşattığı katliamları bilmek gerekir. Yani 7 Ekim Aksa Tufanı tepkisine olan etkiler çok önceden başlamış, 1948 yılından itibaren ise Filistin ve Gazze halkına yönelik baskı, katliam ve zulüm gibi etkiler siyonistler tarafından sistematik hale gelmiştir.
Gazze direnişini 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonuna hazırlayan süreçte neler olduğunu bilmek için sadece Gazze’ye bakmak yeterli değildir. Bu yüzden 7 Ekim tepkisini ortaya çıkarmış olan etkileri Gazze faktörü, Kudüs ve Mescid-i Aksa faktörü, bölgesel ve küresel faktörler şeklinde üç eksende ele almak daha isabetli sonuçlar doğuracaktır.
Aksa Tufanı Operasyonu, Gazze direnişi tarafından yapıldığı için öncelikli olarak Gazze sürecinden bahsetmek gerekir. Gazze, 1967 yılında Altı Gün Savaşları neticesinde Doğu Kudüs, Batı Şeria, Golan ve Sina dahil olmak üzere terör şebekesi tarafından işgale uğradı. Bu işgalle birlikte işgalci rejimin Gazze’ye yönelik zulümleri arttı. 2006 yılında Hamas’ın girdiği halk seçimlerinde yönetimi kazanıp iktidarı ele alması siyonistlerin planlarını alt üst etti. Bu yüzden de 2007 yılından itibaren siyonistler tarafından Gazze’ye yönelik tam bir abluka başladı ve çocuk, yaşlı, kadın ayırmaksızın sivil halka yönelik yoğun saldırılar ve ağır bombardımanlar gerçekleştirilmeye başlandı.
Darbeci sisi yönetimindeki Mısır hükümetinin de katil siyonistler birlikte Gazze’ye yönelik tam ablukayı uygulamasıyla, Gazze adeta dünyanın en büyük açık hava hapishanesine döndü. Bu ablukalar yüzünden Gazze’de, özellikle gıda, su ve ilaç olmak üzere temel ihtiyaçlar ile yakıt, elektrik ve inşaat malzemeleri gibi ihtiyaçlara erişim imkânsız hale geldi. İhracat ve ithalat olmadığı için ekonomik çöküş baş gösterdi ve işsizlik toplumu zarara uğrattı.
Bu durum, toplumun çoğunluğunu zor şartlar ve engellemeler altında Gazze’ye ulaştırılan yardımlara bağımlı hale getirdi. Her gün her saat tonlarca bomba yağdıran siyonist uçaklarının altında bir toplumun çalışması hatta yaşaması ne kadar mümkün olabilir? Bütün bu temel ihtiyaçlardan yoksunlukla beraber siyonistler tarafından gece gündüz durmadan sivillere yönelik bombardımanlar gerçekleştirildi. Binalar yıkıldı, anne karnında bebekler, çocuklar, kadınlar enkazlar altında siyonist bombalarıyla can verdi. Bunlara ek olarak siyonist askerler tarafından Gazze halkına yönelik hukuksuzca göz altılar yapıldı, insanlar karakollarda ve cezaevlerinde işkencelere, istismarlara uğradı. Gazze’ye yönelik terör şebekesi tarafından yapılan bunca zulüm, 7 Ekim’in gerçekleşmesine haklı olarak zemin hazırlayan en büyük faktörlerdir.
7 Ekim tepkisini ortaya çıkaran bir diğer faktör ise Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik işgalciler tarafından gerçekleştirilen baskılardır. Terör şebekesi tarafından Kudüs’e yönelik baskıların dozajı ve buralarda yaşayan Müslümanlara yönelik işgalci Yahudi yerleşimcilerin saldırıları artmış, Müslümanların Mescid-i Aksa’da ibadet etmelerine sürekli kısıtlamalar getirilerek engellenmiştir. Kudüs ve Mescid-i Aksa, İslam dininin kutsalları olarak Gazze direnişi için temel motivasyon kaynağı olmakla birlikte, buraları muhafaza etmek Müslümanlığın onuru ve izzetidir.
Gazze direnişi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı Gazze’yle beraber Filistin’in bir parçası olarak kabul etmektedir. Bu yüzden Filistin’in herhangi bir parçasına yapılan zulüm ve işgali, Gazze’ye yapılmış gibi eşit kabul eder ve bu oranda tepkisini gösterir. Gazze direnişinin 7 Ekim operasyonuna “Aksa Tufanı” adını vermesinin sebebi de Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya verdiği ehemmiyetin göstergesidir. Yani Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı ve baskıların artması, 7 Ekim tepkisini ortaya çıkaran haklı bir sebeptir.
Bir diğer faktör ise bölgesel ve küresel bağlamda meydana gelen gelişmelerdir. Birçok Arap ülkesinin siyonistler ile normalleşme adımları kapsamında diplomatik ilişkiler kurması, Filistin meselesinin Arap devletler nezdinde öncelik olmaktan çıktığı intibaını oluşturdu. Arap devletlerinin siyonistler ile normalleşmesinin, Gazze’nin unutulmasına ve siyonist zulümlerinin daha da artmasına sebebiyet vereceği aşikardır. Bir diğer küresel olay olan Rusya-Ukrayna savaşı yüzünden Batı ülkeleriyle beraber Doğu ülkelerinin de dikkatinin Avrupa’ya yönelmesi, Filistin ve Gazze meselesinin arka plana atılarak görmezden gelinmesine sebebiyet verdi. Bu bölgesel ve küresel olaylar, 7 Ekim tepkisinin gerçekleşmesine sebebiyet veren önemli etkilerdir.
Bunlara ilave olarak terör şebekesi, yıllarca Filistin genelinde gerçekleştirdiği katliamlar, 7 Ekim’in ortaya çıkmasına sebep olan en önemli etkenlerdir. 1948 yılında yapılan Deir Yasin Katliamı ile siyonist milisler tarafından 100’den fazla sivil vahşice katledildi. Yine 1948 yılında Nakba olayı ile 400’den fazla köy boşaltılarak 750.000 Filistinli sürgüne zorlandı, sürgünü kabul etmeyen Filistinliler zalimce toplu katliamlara uğradı.
1982 yılında Sabra ve Şatilla mülteci kampında kalan 3000’ yakın Filistinli sivil, siyonist askerlerin kampı kuşatma altına alması ve falanjist milislerin askerlerin gözetiminde kampa saldırmasıyla vahşice şehit edildiler. 1994 yılında fanatik bir siyonist Yahudi olan Baruch Goldstein, El-Halil şehrinde bulunan İbrahim Camiine saldırı düzenledi ve bu işgalci yerleşimcinin namaz kılan Müslümanlara açtığı ateş sonucu 29 Filistinli şehadete ulaştı. Olaydan sonra düzenlenen cenaze töreninde siyonist askerler, sivillere ateş açmış ve bu olayda da 20’ye yakın Filistinli katledilmiştir. 2008-2009 yıllarında siyonistler tarafından gerçekleştirilen Dökme Kurşun Operasyonunda 1400’den fazla sivil, 2014 yılında gerçekleştirilen Koruyucu Hat Operasyonunda 2200’den fazla sivil işgalci siyonistler tarafından katledildi.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda görülüyor ki, Gazze direnişinin gerçekleştirdiği 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu alelade veya aniden ortaya çıkan bir gelişme değildir. Tam aksine, genelde Filistin özel de ise Gazze’ye yönelik işgalciler tarafından yıllarca yapılan abluka, saldırı, katliam ve bombardımanlar gibi etkiler sebebiyle meydana gelmiştir. İşte bunlar gösteriyor ki, “hiçbir şey 7 Ekim’de başlamadı, 7 Ekim işte bu sebepler yüzünden başladı.” Bütün bunlar vicdan sahibi insanlar için Gazze’nin haklı direnişini desteklemek adına aşikâr sebeplerdir. İnsan olduğunu söyleyen her vicdan sahibini Gazze’ye sahip çıkmaya ve işgalci terör örgütüne karşı durarak katliamları sona erdirmek için Gazze’nin sesi olmaya davet ediyoruz.
Vesselam…