Söz&Kalem Dergisi
Bugünün gençliği, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı değişen ve dönüşen bir dünya ile karşı karşıya. Dijital çağın getirdiği bilgi karmaşası, sosyal medyanın sürekli dayattığı idealler ve post-modern dünyanın şekillendirmeye çalıştığı kimlikler, gençlerin zihinlerinde ve ruhlarında derin izler bırakıyor.
Bu noktada, gençlerin yolunu aydınlatacak rehberlere ihtiyaç duyuluyor. İman ve ahlak ekseninde, bilimle harmanlanmış bir hayat felsefesi geliştirebilen, bu felsefeyi gençlere sunabilecek olan hocalarımızın fikirleri ise büyük önem taşıyor.
Bu sayımızda, kıymetli hocamız Ali Çiftçi ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, gençliğin bugünkü durumu, Müslüman gençlerin karşı karşıya olduğu zorluklar ve bu zorlukları aşmak için izlenebilecek yollar üzerine derin bir sohbete dalıyoruz. Ali Çiftçi hocamız, hem akademik hem de manevi gelişim alanında gençlerimize ışık tutacak değerli görüşlerini bizimle paylaşıyor.
Üniversite hayatına yeni başlayan gençlere özel tavsiyelerden, kendi gençlik yıllarına dair anılarına; manevi gelişim için adım adım takip edilebilecek bir yol haritasından, akademik başarıya ulaşmak için izlenmesi gereken stratejilere kadar pek çok konuda derinlemesine bir inceleme sizleri bekliyor.
1- Değerli hocam, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Ali Çiftçi hoca kimdir, nerelidir, kısaca yaşam öyküsü nedir?
1968 Samsun-Vezirköprü doğumluyum. İlkokulu köyümde, liseyi ilçemde bitirdikten sonra 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Kamu Yönetimi Bölümü’ne girdim. Diğer adıyla Mekteb-i Mülkiye’ye başladım. Fikirler (ve kısmen de inançlar) dünyasını tanımamda fakültemin çok büyük rolü olduğunu belirtmeliyim. Ben fikri ve kültürel yapımın şekillenmesini üniversite yıllarında yaşadım. Kurtuluş Savaşı gazisi olan ve yörede nüfuz sahibi olan büyük dedemin bu nüfuzundan yararlanmak isteyen tek parti iktidarının CHP’si, bir şekilde onları kendi etki alanına almıştı. O ailevî ve siyasi atmosferde büyüdükten sonra lise yıllarında kafamda oluşan fikrî çelişkileri Allah’ın izniyle fakülte yıllarında okuma ve araştırmalarımla giderdiğim için bende halâ insanın en kıymetli yıllarının fakülte yılları olduğuna dair bir kanaat vardır.
Daha çok memur, bürokrat yetiştiren bir okul olan SBF’den sonra ben nispeten az bürokrasinin olduğu ve daha rahat ve hür çalışabileceğim bir meslek arayışında oldum. 1990 yılında sınavla Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı’na uzman yardımcısı olarak girdim. Çok isim ve yapı değiştiren bu kurumda 20 yıl uzman yardımcısı ve uzman olarak çalıştım. Bu arada Kırıkkale Üniversitesi’nde yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi’nde doktora yaptım.
2010 yılında Gümüşhane Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak geçiş yaptım. 2020 yılında Gümüşhane Üniversitesi’nden Amasya Üniversitesi Merzifon İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne doçent olarak geçtim. Halen bu pozisyondayım.
2-)Post modern dünyanın oluşturmaya çalıştığı gençlik modeli karşısında bugünün Müslüman gençliğinin pozisyonunu kendi perspektifinizden nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben ‘postmodern dünya’ ifadesi yerine popüler kültür, tüketim kültürü, dünyevileşme gibi kavramları ya da bunları topluca ifade eden Kapitalizm kavramını kullanmanın daha isabetli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bugün şikayetçi olduğumuz kötülüklerin ezici çoğunluğunun Kapitalizmden kaynaklandığı konusunda yeterince duyarlılık olmadığına dikkat çekmek isterim. Kapitalizm sadece solun karşı çıkacağı bir sistem değil. Özellikle müslümanların bu konuda çok daha duyarlı olması gerekir.
Günümüzün müslüman gençliğinin postmodern/Kapitalist dünyanın sunduğu hayat karşısındaki konumunu “korunaksızlık” olarak ifade etmek isterim. Çünkü modern/postmodern hayatın dayatmaları dışında ayrıca içinde yaşadığımız toplumun siyaset, ekonomi, kültür, sanat, çevre etkenleri gibi temel parametreleri İslami ilkelere göre düzenlenmiş değildir. Bu nedenle gençliğin çok daha fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Müslüman gençliğin bu yaşam tarzı karşısındaki korunaksızlığının en büyük çaresi sosyalleşme ve takva hayatıdır. Günümüzde tam da Kapitalizmin, Kapitalist iktisadi ve sosyal sistemin ürettiği ve dayattığı bir yaşam tarzı hakimdir. Buna karşı durabilmek ve mücadele edebilmek için öncelikle onu, onun ruh köklerini iyi tanımak gerekir. Bundan sonra da İslâmî hayatı, sahabe ve ehl-i beyt hayatını, kısaca sünneti kuşanarak ancak kendini koruma ve mücadele yoluna girilebilir.
3-) İnsanın sosyal yönünü dikkate alarak; haramların ve günahların normalleştiği ve kendini günahlardan sakındıranların adeta aforoz edildiği bir zaman diliminde, hassasiyet sahibi gençlik nasıl bir yol haritası edinmeli? Sosyal çevreyle etkileşimi nasıl olmalı?
Günümüzde dinî ve ahlâkî hassasiyetleri bulunan gençlerin/insanların zor bir durumla karşı karşıya bulunduğu açıktır. Gençlerin etrafındaki herşey onları harama ve günaha götürmeye endekslidir. Çünkü bizim inancımızın ve medeniyetimizin ürettiği bir kültür yoktur ortada. 300 yıldır İslam Medeniyeti’nin yaşadığı gerilemeye ek olarak 1. Dünya Savaşı’nda askerî ve siyasî olarak yenilmiş bir medeniyete mensubuz. Öncelikle bu tespitin doğru yapılarak yola devam edilmesi gerekir. Günümüzün müslümanları/müslüman gençleri adeta sıfırdan işe başlamayı göze almalıdır. Müslüman toplumun oluşturulmasında tamamen değilse bile büyük ölçüde İslam’ın ilk nesli olan sahabe efendilerimizinkine benzer bir konumda olduğumuzu sanıyorum.
Böyle bir ortamda İslâmî hassasiyetleri bulunan gençlerin yapması gereken en önemli şey kendi aralarında güçlü ve sıcak bir kardeşlik ve birliktelik ortamı kurmalarıdır. Bu dışarıdaki kötülüklere karşı koruyucu ilk kalkandır ve onlara güç verecektir. Çevrelerindeki gençlere/insanlara açılmaları, onlarla iletişime geçmeleri böylece daha sağlıklı olabilir.
Hassasiyet sahibi gençlerin dikkat etmesi gereken ikinci husus, toplumdan tamamen kopmadan ama topluma da kayıtsız şekilde tâbi olmadan kontrollü bir iletişim kurmalarıdır. Nerede ve ne zaman topluma uyum gösterileceği, nerede ve ne zaman ise topluma mesafe konulacağı konusunda Kur’an ve Sünnetten sağlam bir donanım edinilmelidir. Hassasiyet sahibi gençlerin, etkilenen değil etkileyen olmaya çalışması önemlidir.
4-) Değerli hocam, konumuz gençlik olunca üniversitelere de değinme ihtiyacı hissediyoruz. Hazır yeni eğitim öğretim yılı da başlamışken şunu soralım:
Üniversite bir genç için yeni bir ortamın, yeni arkadaşlıkların, yeni bir hayatın başlangıcı demek. Kimi bu yeniliklere kolay adapte olup akışa kapılmakta kimi de başa çıkamamaktadır.
Üniversite ortamını da göz önünde bulundurarak, üniversite hayatına yeni başlayan gençlere tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
Evet. Teşekkür ederim bu soru için. Üniversite ortamında olduğumuz için bu söylediğinizin çok sayıda acı veren örnekleriyle karşılaştık, karşılaşıyoruz. Bir genç Anadolu’nun bir köşesinden üniversite kazanarak gelmiş. Geldiğinde az çok hassasiyet sahibi olan, hatta namaz kılan bir çok gencin zamanla bu hassasiyetini kaybederek ortama uyduğunu görmekteyiz. Bu bir şuursuzluk durumudur. Daha doğrusu geleneksel hayatın ve geleneksel dindarlığın, insanlara yeterince şuur kazandırmadığı ve onları gayri İslâmî hayata karşı korumaya yetmediğinin ispatıdır.
Üniversiteye yeni başlayan gençlere tavsiyem şudur: Önünüzdeki 4 veya 2 yıl, her neyse, sizin için altın değerindedir. Araştırma-öğrenme bakımından hayatınızın en bol zamanına sahip olacağınız bir hayat dilimidir. Bu zamanı çok iyi değerlendirin. Temel siyasi fikirleri, düşünceleri, hareketleri, akımları bu yıllarda öğrenip doğru bir yol seçmelisiniz. Az önce de ifade ettiğim gibi şahsım, fikri yapımı ve kimliğimi üniversite öğrenciliği yıllarında olgunlaştırdım.
İnsanların önünde aslında iki büyük yol vardır. Bunların birisi, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’le başlayan Tevhid Yolu ki bu İslam dinidir. Bu haktır, doğrudur. Musevilik, Hristiyanlık gibi dinler hak dinin bozulmuş halidir. İslamiyetin hak olduğu aklî ve naklî delillerle milyonlarca kere ispatlanmış ve ortadadır.
İkinci yol ise çok sayıda şubesi ya da ara yolları bulunan Şirk Yoludur. Şirkin şubelerinin sayıca çokluğu insanları aldatmamalıdır. Beşeri dinlerle birlikte Kapitalizm, Komünizm, Irkçılık/kavmiyetçilik, ideolojik Kemalizm, Liberalizm…v.s. Sonuçta hepsi batıldır ve insanı kurtuluşa götürmezler. Tersine insanlar arasında maddî, ırkî, etnik çatışmalara ve ayrışmalara sebep olurlar.
Yeni üniversite hayatına başlayan gençler bu şuurla kendisini geliştirmeli ve yetiştirmelidir. Olumsuz ortamdan ve ilişkilerden etkilenmemelidir. Okuluna, sınıfına ilk geldiğinde yapması gereken, inancına, hayat tarzına uygun, ahlaklı, dindar bir genç bulmak olmalıdır. Sonra çevresini genişletmek olmalıdır.
5-) Dilerseniz biraz gençlik yıllarınıza gidelim hocam. Üniversite anılarınızı hatırlatalım size. Manevi anlamda günümüz üniversite ortamıyla karşılaştırmanızı istersek ne gibi benzerlik ve farklılıklar var, açıklar mısınız? Bu anlamda varsa birkaç anınızı aktarabilir misiniz?
Eyvallah. Bizim üniversiteye girişimiz 12 Eylül 1980 darbesinin etkisinin azaldığı ama kısmen de olsa sürdüğü yıllarda oldu. Ayrıca Türkiye’de insanların şehirlerarası hareketliliğinin az olduğu, genellikle insanların doğduğu yerde yaşadığı yıllardı. Ben de 1985 yılında Anadolunun küçük bir yöresinden Ankara’da üniversiteye gittiğimde kısa bir süre uyum sorunu yaşadım.
Öğrencisi olduğum Siyasal Bilgiler Fakültesi sol düşüncenin çok güçlü olduğu bir yerdi. ODTÜ’nün ABD ekolünde, Gazi Üniversitesi’nin Ülkücü ekolde olmasına karşılık SBF Fransız ekolünde bir sol çizgideydi. Ama öğretim elemanları düzeyinde solun her fraksiyonu mevcuttu. Sol düşünce 12 Eylül darbesi ile ezilmişti. 12 Eylül yönetimi sol düşünceye karşı milliyetçiliği, Türk-İslam düşüncesini kontrollü şekilde teşvik ediyordu. Meselâ SBF’de Kamu Yönetimi Bölümü’nde İmam-Hatip liseli ve ülkücü arkadaşların sayısı bir hayli fazlaydı. Bu, laikçi ve sol kesimlerce eleştiri konusu olmaktaydı.
Diğer yandan 1979’daki İran İslam Devrimi’nin ve SSCB işgaline karşı yürütülen Afgan cihadının da etkisiyle Türkiye’de ABD ve Batı karşıtı, antiemperyalist İslâmî düşünceler gelişmeye başlamıştı. Bu nedenle o yıllarda toplum genelinde olduğu gibi dindar kesimde de okuma ve araştırma merakı güçlüydü. 1980’li ve 1990’lı yıllarda yoğun bir İslâmî hareketlilik olduğu söylenebilir. Bu durum üniversitelerde bugünlere göre bence daha güçlü bir manevi atmosfer oluşturmaktaydı. Kılık-kıyafetten başlayarak dinî hayata yönelik baskı ve yasaklar olmakla birlikte buna karşı yapılan mücadele ortamı, dinî hayata canlılık getiriyordu. Bugün baskı ve yasaklar kalkmış durumda, bu çok güzel bir şey. Ama buna mukabil canlı bir manevî ortam yok. Bugün din, maneviyat insanların gündeminde değil. Veya alt sıralarda.
Bir anı olarak aktarmak istediğim şey SBF’deki öğrenci kompozisyonudur. Biraz önce söylediğim gibi geldiğim aile ortamından ve lise eğitimimden dolayı Kamu Yönetimi sınıfında bu kadar çok İmam-Hatip mezunu, dindar ve ülkücü öğrenci olmasına şaşırmıştım.
6-) Hocam genç arkadaşlarımızdan şöyle bir talep aldık: Manevi gelişim konusunda adım adım takip edebileceğimiz, bir yapılacaklar listesi veya bir program sunmanız mümkün mü? Kısaca nerden başlayıp nasıl ilerlemeliyiz?
Önemli bir konu ve zor bir soru. Şunları söyleyebilirim:
Öncelikle Kur’an-ı Kerim’i hem manevi arınmaya hem de anlamaya dönük olarak iyice okumalıyız. Baştan sona tekraren ve notlar alarak okumalıdır. Hz. Peygamberin (S.A.V) hayatı, İslam tarihi, sahabe hayatı mutlaka iyi bilinmelidir. Bizde Ehl-i Beytin, Ehl-i Beyt imamlarının hayatı pek bilinmemektedir. Bu eksiğimizi gidermeliyiz. Sahabe hayatının bilinmesi de İslamiyetin toplum halinde nasıl yaşandığını göstermesi açısından birinci derecede önemli. İlk İslam nesli müslümanlar için en büyük rol modeldir.
Fikri kitaplara gelince İhsan Süreyya Sırmanın İslam tarihi ile ilgili kitaplarını (Mekke öncesi, Mekke dönemi ve Medine dönemi gibi) sırasıyla okumayı öneririm. Sonra Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi, Muhammed İkbal, Aliya İzzetbegoviç, Mehmet Göktaş, Mehmet Alagaş, Atasoy Müftüoğlu, Beşir Eryarsoy gibi yazarların kitapları çok öğretici, aydınlatıcı olacaktır.
Bildiğiniz gibi İslâmî olgunlaşma sadece okumayla olmuyor. Kâmil mümin sadece kal değil aynı zamanda hal ehlidir. Yani sadece sözle değil yaşayışla olgunlaşılır. Bu nedenle günlük ibadetleri özenerek ve namazları mümkün mertebe evde veya camide cemaatle kılmak gerekir. Gençler, öğrenci evinde veya yurtlarında sabah namazı başta olmak üzere namazlarını cemaatle kılmaya önem vermelidir. Az yemek, nafile oruç tutmak gençlerin iradesini güçlendirici, maneviyatlarını yükseltici etki yapar. Biraraya gelmelerde ya dünya işine ya ahiret işine yarayışlı şeyleri konuşup malayaniden uzak durmak önemlidir. Elmalılı Hamdi Yazır merhum, hatırladığım kadarıyla Müminun Sûresi’nde müminlerin özellikleri arasında sayılan ‘boş şeylerden yüz çevirirler’ ifadesini açıklarken müminlerin ya dünya ya da ahiret işine yarayacak şeylerle meşgul olmasının istendiğini ifade etmektedir.
Arkadaşlar arasında konular konuşulurken, istişare yapılırken İslâmî çerçevede ve iyi niyetli olan bütün farklı görüşleri dinleyip saygı göstermek önemlidir.
Gençler, bulundukları yerleşim yerinde eğer alim, hoca, üstad varsa bunları ziyaret etmeye, sohbetler yapılıyorsa bunları dinlemeye, onlardan yararlanmaya çalışmalıdırlar. Cep telefonundan, bilgisayardan dinlemek gerçeğin yerini tutmamaktadır.
7-) Bu sefer de akademik anlamda bir yol haritası rica edeceğiz hocam. Üniversitelerde yıllarınızı geçirmiş olmanız hasebiyle gençlere akademik gelişim alanında ne tür tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Akademik yolda ilerlemek isteyen gençlere en başta bu işin ancak severek yapılabileceğini ve fedakârlık istediğini söylemek isterim. Hangi alanda olursa olsun akademik yükselişi hedefleyen gençler, akademik kariyer yapmanın hayli zor ve yorucu olduğunu bilmelidirler.
Genç arkadaşlar, akademik yükselişte öncelikle çalıştığı alandaki otorite isimleri ve ana kaynakları bilmelidir. Ardından o alandaki gelişmeleri ve değişmeleri takip etmeye önem vermelidirler. Bu da sürekli bir okuma ve araştırma etkinliği içinde olmak anlamına gelmektedir. Akademik olarak ilerlemek isteyen gençlere son tavsiyem araştırma ve okumalarında karşılarına ilk çıkan bilgiyi doğru kabul edip onunla yetinmemeleri, onu sorgulayıp araştırmalarına devam ederek karşılaştırma yapmaları ve doğruyu bulmaya çabalamaları gerektiğidir. Zaten bilimsel düşüncenin gereği de bu değil midir?
8-) İzninizle röportajımızı, şu soruyla bitirmek istiyoruz:
Sizce gençler için rol model olacak Müslüman şahsiyetler kimlerdir ve bu kişilerden neler öğrenebiliriz?
Az önce kitaplarını tavsiye ettiğim isimler gerçekten parlayan yıldızlardır. Örneğin kendisine bilge kral ünvanı verilen bir Aliya İzzetbegoviç’in fikri zenginliği ile birlikte yaşayışında ve ahlakında ne kadar etkileyici sahneler vardır. Bosna-Hersek Devlet Başkanı olarak, din istismarı olmasın diye önceden bildirmeden gittiği bir camide, hutbe okuyan imamın susarak onun oturmasını beklemesi ve görevlilerin kendisine ön safta yer açmak istemesi karşısında söylediği "Burası Allah'ın evidir. Burada farklılık olmaz.. Allah katında en üstün olan, takva sahibi olandır. Herkes, bulduğu yere oturur. Ben burada oturacağım….” sözleri oradaki herkesi duygulandırmıştır. Bu, dinin siyaset kurumunca istismar edilmemesine güzel bir örneğidir. Sonra onun “Savaşı yenildiğin zaman değil düşmana benzediğin zaman kaybetmiş olursun” sözü bizim ülkemizde Cumhuriyetten sonraki devrimlerin, düşmana karşı kazanma değil kaybetme anlamına geldiğini ortaya koyması bakımından bana çok anlamlı gelmektedir.
Seyyid Kutup’un Mısır’da, tevhid davasını anlattığı Yoldaki İşaretler kitabından dolayı idama götürülürken kendisine kelime-i şehadeti söylemeyi telkin etmek üzere gelen imama söylediği ‘sen bu sözü söylemek için para alıyorsun. Ben ise bu sözü söylediğim için idam ediliyorum’ anlamındaki sözler çok öğreticidir. Bu da sahte ve gerçek din anlayışı arasındaki farkı ortaya koyan bir örnek olaydır.
Büyük mütefekkir, büyük şair, erdemli insan ve “Diriliş” davasının savunucusu Sezai Karakoç’u, kendisine Kudüs konusunu dava edinen ve Kudüs için "Yüreğimin yarısı Mekke'dir, geri kalanı da Medine'dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır" diyen Nuri Pakdil’i; yazılarıyla, konferanslarıyla gençlere yol gösteren ve İslâmî düşünceyi günümüz toplumuna uyarlamada özgün katkıları olan çok değerli Mehmet Göktaş’ı; toplumumuzun İslamiyet karşısındaki konumu hakkında değerli görüşler ortaya atan ve kitaplarını kalpten gelen en samimi duygularla yazan merhum Mehmet Alagaş’ı gençlere rol model olarak tavsiye ederim.