Söz&Kalem Dergisi | Yusuf Bingöl
İnsanlığı bir vücut gibi düşünecek olursak bu vücudun kalbinin gençlik olduğunu söylemek abartı olmaz kanısındayım. Nasıl ki vücut varlığını devam ettirebilmek için kalbin atışlarına ihtiyaç duyuyorsa insanlığın da geleceğinin teminatı gençlikte saklıdır. Gençlik insanlığın gidişatına yön veren, dünyanın yaşana bilirlik düzeyinde belirleyici role sahip olan bir kitledir. Gençlik ideal bir toplum düzeninin olmazsa olmaz yapı taşıdır. İdealleri olan genç, bir toplumun sahip olduğu en kıymetli hazinedir. İdealleri peşinde koşan bir gençliğe sahip olan topluluklar gelişme ve ilerleme adına bir adım önde giderler. Nitekim herhangi bir düşünce veya doktrinin güçlü, etkin ve uzun ömürlü olmasının en önemli şartlarından birisi genç kitleye sahip olmaktır.
İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların demografisine bakıldığında genç nüfus oldukça yüksek bir orana sahiptir. Müslüman gençlik nicel anlamda hatırı sayılır bir çoğunlukta olsa da nitelik bakımından pek de iç açıcı bir durumda değildir ne yazık ki. Bu sonucun oluşmasında elbette ki birden fazla neden bulunmaktadır. Nitelik ve üretkenliğin zayıflığının başlıca nedenlerinden biri idealist kimlik yoksunluğu olarak göze çarpmaktadır.
Günümüze değin İslam dünyasını ayakta tutan en önemli dinamiklerden birisi ideal sahibi genç portresi ola gelmiştir. Dolayısıyla emperyalist güçlerin İslam dünyasına yönelik izlediği başlıca politika hedefi olmayan, hayata dair umut ve beklentilerini yitirmiş bir Müslüman genç profili meydana getirmektir. Batı’nın bu amaçla geliştirdiği projeler özellikle 20. asrın ikinci yarısından meyvelerini vermeye başlamıştır.
Ülkemiz genç potansiyeli yüksek olan toplulukları bünyesinde barındırmaktadır. Buna karşın ülkemizde geniş çaplı gençlik politikasından bahsetmek pek mümkün değildir. Diğer yandan kısır düzeyde uygulanan gençlik politikalarında da ciddi sorunlar görülmektedir. Önceleri Müslüman gencin en büyük ideali İslam davasını daha ileriye götürmekti. Batılılaşma ile birlikte gençliğin yegâne hedefi ulusal, batılı bir yaşam oluvermiştir. Seküler temeller üzerine bina edilen bir rejimin söz sahibi olduğu ülkemizde gençlik üretme ve sorgulama melekelerini geliştirmekten uzak, bütünüyle kutsal liderin amaçlarına matuf bir şekilde yetişmiştir.
Televizyon, dergi ve gazete gibi geleneksel medya araçları vasıtasıyla Batı’dan yetişme olan sözüm ona çağdaş kişilikler, gençliğe ideal olabilecek rol modeller tasarlanmıştır. Günümüzde de sosyal medya aracılığıyla ezberci, hazır yiyici, önüne gelen her uygulamayı düşünmeden, zihninde tartmadan benimseyen bir gençlik meydana gelmiştir. Adına ‘Z Kuşağı’ denen yeni nesil, geleneksel medyanın oluşturduğu tahribatlardan çok daha vahim bir boyuta evrilmiştir.
Gençliğin ideal olgusunun yanında ihtiyacı olan bir diğer olgu kimliktir. Gençliğin hedefine ulaşması için kendini iyi tanıması gerekmektedir. Bunun için de kimlik bilinci gençlik için büyük bir elzemdir. Kimliği; “İnsanın sahip olduğu aidiyetlerin bütünü” olarak ifade etmek mümkündür. Amin Maalouf’a göre kimliği oluşturan aidiyetlerden birinin benimsenip diğerlerinin törpülenmesi, kimliği ölümcül kılar. İnsanın kimliğini ölümcülleştirdiği aidiyet, artık ona da zarar vermektedir. Oysa kişi sahip olduğu aidiyetlerinin tamamını belirli bir ölçü dâhilinde özümserse daha yumuşak ve geniş perspektifte düşünen, sorgulayan, durağanlığı değil daima gelişmeyi hedefleyen bir insan profiline bürünür. Elbette kişi sahip olduğu bu aidiyetlerden birini diğerlerine göre daha çok benimseyebilir. Burada söylenmek istenen, aidiyetlerden hiç birinin dışlanmaması gerektiğidir.
Günümüz gençliğinin idealite ve kimlik bilincinden yoksun olması dış dünyadan kopuk bir şekilde yaşamasına neden olmaktadır. İçine kapanık, dijital bir dünyada yaşayan gençliğin insanlığa gelecek ve ilerleme adına vaat ettiği bir şey bulunmamaktadır. Gençlik ile inancı, tarihi, kültürü ve toplum değerleri arasına daima set çekilmesi yeni nesillerin toplumsal değerlere düşman bir şekilde yetişmesine neden olmuştur. Belirli bir program çerçevesinde yetişen, ideali yok olmuş ve zamanla kimliği ölümcülleşen bu gençlik; çevresinde ve dünyada yaşanan gelişmeler, ortaya çıkan sorunlar karşısında çözüm üretmeyen, toplumsal ve siyasal aksaklıkları sorgulamayan bir duruma düşmüştür.
Müslüman halkların içinde bulunduğu buhranların en önemli kaynaklarından biri gençliğin içinde bulunduğu idealsizlik çemberi ve yaşadığı kimlik problemi olduğu gibi; ümmetin sorunlarına çözüm bulabilmesi ve İslam dünyasının silkinip kalkınması da toplumun dinamiği olan gençliğin kâmil manada bir ideal ve kimliğe sahip olmasıyla mümkün olacaktır.
Selam ve dua ile. Allah’a emanet olun.