Enformasyon bombardımanı, içeriksizleştirme, eğlence ve haz kültürü, iletişime doymuş toplumlar, duyarlılığın törpülenmesi, mahremiyetin yok oluşu…
Bir iletişim aracının, bir kültürü gözle görünmez ancak hissedilir biçimde etkisine alması, aracın içerik üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olması; gösteri dünyasına içkin bir özellik olarak güçlü bir kabul görür. Neil Postman, bu ispatı yaparken McLuhan’ın “Araç, mesajdır.” teorisine dayanır. “Araç, mesajdır.” teorisinden iki farklı görüş çıkarılabilir. Kimileri aracın masum olduğunu, sadece kullanıldığı amaca hizmet edeceği görüşünü savunurken kimileri de aracın kullanılma amacından bağımsız olarak kendisine içkin özelliğine hizmet edeceğini savunur. Postman da tıpkı ikinci grup gibi aracın nötr yani masum olmadığını, aracın kendi başına bir sembolik görevinin ve felsefesinin olduğunu savunanlardan.
Bu teori merkezinde sözlü kültürden yazılı kültüre ve sonrasında da gösteri kültürüne geçişte iletişim araçlarının tarihçesini incelediğimizde alfabenin, dilin, kâğıdın, televizyonun, internetin ve tüm iletişim araçlarının kendi başlarına bir mesajlarının olduğu savunulur. Sonuç olarak matbaa, yalnızca bir makine değil aynı zamanda belli türde içerikleri ve doğal olarak belli türde okuyucuları dışlayan bir yapıya sahipken; televizyonda da hem görselleştirilemeyen hem de teatral bir çerçeveye oturtulamayan hiçbir şey gösterilemediği için televizyon kendi içkin felsefesinin dışında kalan içerikleri ve doğal olarak bu içeriklerin seyircilerini dışlamış olur.
Ve tüm bunlardan yola çıkarak televizyona içkin özelliğin ‘eğlendirme’ olduğu savunulur. Yani televizyon aracının felsefesi gösteridir, eğlencedir. Doğal olarak bir vaiz vaaz görevini televizyonda gerçekleştirdi mi bu artık bir gösteri niteliğindedir ve o vaiz için artık önemli olan orada görünmektir, var olmaktır. Ve vaazın içeriğinin belirleyicisi artık kendisi değil seyircidir. Çünkü artık durum “ben buradayım ve beni görün” anlayışına dönüşmüştür.
Örneğin bir şarap bardağının etrafında oluşan kültüre aşina iseniz o bardağı gördüğünüzde size şarabı ve kullanılma amacının şarap içmek olduğunu anımsatır. O bardak bir metafordur ve ondan içilecek içeceği en başından tayin etmiştir. O bardağı su içmek için kullansanız bile o araç bir metafor olarak belli bir anlamı ve mesajı sembolize etmeye devam eder.
Televizyon üzerine oluşturulmuş bu teorileri açıp günümüz medya teknolojisine uyguladığımızda internetin de ana felsefesinin tıpkı televizyon gibi ve hatta televizyondan daha ileri boyutta her şeyi ve her durumu bir sergi ve gösteri malzemesine dönüştürme görevini üstlendiğini ve artı olarak bir paylaşma(yayma) kültürünü ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak gösteri malzemesini yayma, paylaşma internete içkin bir özelliktir.
Gösteri çağında, “Eğitim televizyondan verilebilir mi?” sorusu da tartışılmış ve bununla birlikte televizyondan eğitime yönelik içerikler oluşturulmaya başlanmıştır. Ama seyircinin ekran başında tutulması ve bunun için de içeriğin eğlenceyle donatılması gerektiğinden eğlendirici bir faaliyet olarak öğrenim tezi ortaya atılmıştır. Dönemin en etkin eğitim kuramcılarından John Dewey ise “bir dersin içeriği, öğrenimin en önemsiz yanıdır” derken aslında aracın sembolize ettiği içkin anlamı, önemsemeden ve içerik üzerinde belirleyici yanını göz ardı ederek eğitimi eğlence kültürüne ve aracın mesajına açık hale getirir. Çünkü asıl önemli olan öğrenmedir ve öğrenen, eğlence talep eder. Eğitimin ekranlardan verildiği günümüzde de eğitimcilerin, aracın bir mesaj taşıdığı ve içerik üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu gerçeğini göz ardı ederek gerçekleştirecekleri uzaktan eğitim, bizi eğitimden gerçek anlamda uzaklaştırabilir.
Gösteri dünyasında içerik değil sunum yani bir nevi pazarlama ön plandadır. Gösteri dünyasına hâkim bu düşünce yapısı ne ve niçin öğrenildiğinden çok nasıl öğrenildiğini önemli hale getirmektedir. Çünkü televizyon ve internet hep nasıl kısmına odaklanmış ve nasıl sorusu, içeriği de belirleyici hale gelmiştir. Ve asıl hedef iyi olan içerik değil ilgi gören, seyirciyi ekran başında tutan içeriğin pazarlanmasıdır.
Sonuç olarak görüntü dünyasında derin derin düşünmenin geçerliliğini yitirmesi kaçınılmazdır. Çünkü aracın metafor olması kendi mesajları gereği anlamı ve içeriği gölgede bırakır ve bu da paralel anlamlar ve içerikler ortaya çıkarır. Hâlbuki araç tek bir şeyi sembolize etmeliydi. Fakat içerik de gösteri aşkına araçsallaştırıldığı için bu ortaya çıkan paralel anlamlar birbirini yok eder ve geçersiz kılar. Ve sonuç olarak araç hiçbir şey söylememiş olur. Geriye sadece amacı kalmıştır: Eğlence. Bir şey eğlendiriyorsa iyidir.
Söz&Kalem | Arif Sadıkoğlu