Hüseyin Gülsever | Söz&Kalem Dergisi
Salat ve selam fahri kâinat Efendimiz'e ve davamız olan Din-i Mübin-i İslam'ı kıtalar boyu taşıma gayretinde olan ashaba ve bu misyonu omuzlayan tüm Müslümanlara olsun.
İslam'ı tâziz etme adına yedi iklim ve coğrafya demeden koşturan aziz ashabımız, övünç kaynaklarımızdır. Ki onlar Hak'kın ve hakikatin kaim olması için fenafil olanlardır. Ki onlar dışardan kendilerine bakınca sibgatullah (Allah'ın boyası) sıfatı ile müsemma şahsiyetlerdir. Onlar dünü güzelleştirip bugüne taşıyan ve bu vesile ile yarına da ışık olan fenerlerdir. Onlar surda ilk gediği açan ve kahpe rüzgârın esintisine aldırış etmeyen mümtaz şahsiyetlerdir. Onlar devrimi ilk devirenlerdir.
...
Asrısaadetin zorlu dönemlerinde Hz. Peygamber (a.s), ashabından Vehb bin Kebşe'den Çin'e gitmesini ve davette bulunmasını ister. Belki Çin ismini ilk defa duyan Vehbe "Ey Allah'ın Resulü; Çin nedir, nerededir, dilleri nedir, nasıl gidilir?" gibi mâkul ve sorulması abes olmayan soruları dahi sormadan fisebilillah uğruna yola koyulmuştur. Bu davayı bugünlere getiren bu gayret ve teslimiyettir. Bugün sıcacık yataklarımızda yahut masalarımızda sakin kafayla kalemimizle/kelamımızla hakikat çağrıcısı olmaya çalışabiliyorsak bunu ashaba ve takipçilerine en derinden borçluyuz.
Bunlardan en mümtaz örnek olan Diyarbakır fethinden bahsetmek istiyorum. Diyar-ı İslam olan aziz şehir Diyarbakır'ı fethetmeye gelen sahabelerin gayesi buranın halkını İslam ile şereflendirmekti. Zira onlar da İslam'dan henüz nasibini alamamış diğer toplumlar gibi tul-i emel hevesine batmışlardı. Hz. Muhammed (as)'in muştusunun yankılanması için yoğun mücadelesi vardı ashabın.
Bu duygularla buyurdu şair:
Bir muştu yankılandı âlemde, adı Ahmet
Âlem cezbeye düştü, binler âleme rahmet
Himmetinle, müjdenle bir fetih selamıdır
Ta Şam’dan gönderilen sekiz bin ehl-i rahmet
Bitmeyecekmişçesine dünya malına sarılan ve şirke bulaşan topluluklara huzur ve hidayeti on binlerce kilometreden bineklerle taşıdı Hz. İyaz bin Ğanem. Küfre ve tuğyana dur demenin ne kâvi bir haykırış olduğunu Peygamber'in (as) dizinin dibindeki halkada otururken öğrenmişti Hz. Muaz bin Cebel. Şehadetin ne büyük bir çağrı olduğunu iliklerine kadar işlemiş ve şehadet arzusunu Peygamber'in (as), Rab'bine açtığı avuçlarından süzülen duada öğrenmişti Hz. Halid bin Velid. Ulu bir davanın ulu mabedleri olmalı şiarını Peygamber( a.s) meclisinde işitmişti Hz. Süleyman bin Halid.
Ve daha nicelerinin derdi şaire dert, şiirine ilham olmuştu:
Bini kadar dizinden nur-ul yakinden himmet
Almışlar nasibini, bab-ı feyzinden kesret
Geliyor şanlı ordu zaferler yüklenerek
Baalbek, Halep, Hatay; Heraklius diler medet!
Gönlü mazlum coğrafyaların hasreti ile tutuşuyordu ashabın. Zira onlar Allah'a, tek bir mazlumun dahi hesabını verememekten korkuyorlardı. Ve ruz-i mahşerde bir mustazaf canın bile yakalarına yapışmasını istemezlerdi. Hesapları tıpkı imanları gibi kuvvetli, heybetleri ise dağları çatlatacak cinstendi.
Bu minvalde dedi ki şair:
İyad’ın komutası, şu ashabdaki heybet
Sekiz bin pek yürekli, gönlü Amed’e hasret
Dayanır kalelere Halid, Muaz ve Said
Kaleler sır vermiyor, nasipsiz bir akamet
Onların kitabında pes etmek yoktu. Vazgeçmek hiç yoktu. Onların kitabında mekana ve zamana iktifa etmek yoktu. 'İktifa eden iflas eder' diyen nesildi ashabın nesli. Zira fetih bilinci yetinmekten beridir. Fetih bilinci; sonsuza kadar hidayeti arayan birilerinin varlığını bilmek ve koşturmaktır. Fetih, asla işgal değildir, ifsad değildir. İnşadır, ihyadır. Hiçbir fetih yoktur ki fethedilen topraklara huzur getirmemiş olsun. Hiçbir fatih yoktur ki fethettiği toprakların halkı kendisinden razı olmamış olsun.
Bu anlayışla Diyar-ı Bekir'in fethi de getirdiği huzur nispetinde mübarektir dedi şair ve dizelerine şöyle son noktayı koydu:
Lakin Süleyman ister Mevla’sından şehadet
Hendek’te doğan müjde: ilahi muavenet
Surlarda yankılandı mucizesi müjdenin
Fethin mübarek olsun, kutlu olsun ey Amed!
Başta Diyarbakır'ın hidayeti uğruna şehit ve gazi olan bütün ashaba, ardından cihanşümul bir dava olan İslam'ı kıta kıta yayma şerefine nail olan bütün şahsiyetlere selam olsun.
Davamız her daim Allah'a hamd etmekle son bulsun...