Hüseyin Gülsever | Söz&Kalem Dergisi
İkilerin ikileminin ikincisine hoş geldiniz. Ben de hoş geldim. Hoş, ikilemden hiç çıkmadım sanırım. İkilerden sıyrılamadım. İkinin birinden diğerine koşmaktan usandım.
Bu girizgâhın ardından aylar önce kaleme aldığım "İkilerin ikilemi" şiirinin dizeleriyle baş başa bırakmak istiyorum sizleri dostlar. Zira konunun üzerinde hasbihal etmeye devam edeceğiz..
"Dur ihtarına uyuyorum
Kimlik kontrolüymüş
Derdimi anlatabilecek miyim?
Yoksa kâl ile bu hâl muhal mi?
İki kişiyim ben, memur bey
İki kimlik taşıyorum
İki bene ait
Biri aşk, biri kavga
Aşk da benim, kavga da
Âşık da ben, hasım da
İki davayım ben
Davasızlara matuf
Aşkı bulamayanlar da imrenir buna
Kavgası olmayanlar da...
İki sevdayım ben
Biri hakiki, öbürü zaruri
Biri kalbimde, öteki zihnimde
Ne beride ne ötede
İkisi de ta benliğimde
Aşk ile kavganın savaşıyım ben
Galibi olmayan bir savaşın çarpışanıyım
Kahraman mıyım bilmem ama
Harbin tam bağrındayım, harbiden yaralıyım.
Zihnim durulmaz benim,
Kalbim durulmaz
İkisi de vurgun leylaya
El tekraru ahsen;
Biri aşka, öbürü kavgaya
İkilerin ikileminde vurgunum
İki kere iki dört etmez benim kitabımda
İki kere iki eşittir iki
Biri aşk öbürü kavga
Hangi kapıyı açsam ikiye çıkıyorum
Hangi mecnuna sorsam ikiye âşık
Anneler ikiye gebe
Namlular ikiye doğru
Dedim ya işte;
Biri aşk öteki kavga
Âşık ile maşuk bende
Hasım ile dost bende
Ben de benim içimde
Benden içre, ötekiler içinde
Biri olmuş, biri olmalı
Olan olmuş, olmayan olmalı...
Hâsılı kelam;
Ben âşık ben kavgalı
Ya ölmeli, ya olmalı
Yahut, kendini bulmalı"
Bu dizelerden sonra cedelim sürmeye devam etti. Bazen öldüğümü sandım, bazen olduğumu. Ancak en son anladım kendimi bulduğumu.
...
Bu defaki ikilemim biraz daha farklı dostlar. Olmak ile olmamak arasında sürüklenmiyorum, şükür. Olmak ile ölmek ikilemi de artık kurcalamıyor zihnimi. Sen olmuşsun diye düşünmeyin. Oldum ya da öldüm, bilmiyorum. Doğrusu önemsemiyorum. Yaşamak düşmüş payıma, o kadar.
Biraz yaşamak düşmüş payıma, biraz yaşatmak buyrulmuş. Alın size ikilemin hası. Zira yaşamak zor gelirken bünyeme, henüz bunu yeni yeni hissetmeye başlayınca, yaşatmak öğretildi idrakime. Yaşıyor muydum ki yaşatayım? Can olmak için can vermek gerekebilir. Hazır mıydım? Can olmalısın diyorlar, Hızır mıydım?
Hızırca hızla bir ikilemde daha buldum kendimi. Mükerrer hareketler bunlar benim adıma. Ancak bu defaki... Evet, her seferinde içinde bulunduğum ikilem bana 'en garip' gelir. Bir sonrakini tadana kadar. Batıyorum ikilerin ikilemine tabana kadar.
İkilerin denklemini çözmeye çalışıyorum. Eğitim hayatımdaki en zor denklem sorusu bu olsa gerek. Önümde iki bilinmeyenli ikilem. X ise ben. Sorunun içindeki bilinmeyen ben iken, cevabını nasıl bulacağım? X kaç çıkar ki şimdi? Sahi X ben değil miyim? Ben kaçım? Kendimi bulursam sağlamasını yapabilir miyim işlemin? Bilmiyorum...
Nerede kalmıştık. Ha evet, bu defaki ikilemimi anlatıyordum. Kusura bakmayın. Anlatıp anlatmama ikilemi de kararsızlıkta bıraktı beni. Ama anlatma kararı aldım. İkilemden en hızlı kurtulduğum an bu sanırım.
' Ya ölmeli, ya olmalı
Yahut kendini bulmalı'
demiştim yukarıdaki dizelerde. Mesele burada biter sanmıştım. Kendini bulduktan sonra neyle karşılaşacağını bilmeden konuşmuşum. Hüsn-ü zan yapmışım. Kendimi bulursam hoş bulurum diye düşünmüşüm. 'Kendini bulmak tekamüldür' demişim, kendini nerede bulacağımı tahayyül etmeden. Yeter ki bul kendini demişim. Yanılmışım.
Kendimi ilk fark ettiğimdendir yeni ikileme kapı araladım işte. Artık vardım, buradaydım. Kendimi, kendime ispatladım maddesel ve zihinsel. Ancak cevaplar yeni soru(n)lar doğurdu. Hâsılı, yeni ikilemlere gebe kaldım ki bu defaki ikilemim; "ikircikliğim".
Dostlar, aradığım yerde bulamadım kendimi. Gâh şairin;
"Sen bir devsin
Yükü ağırdır devin
Kalk ayağa
Dimdik doğrul ve sevin"
dediği noktada buluyorum benliğimi.
Gâh şairin;
"Karınca bile deme
Bile'den incinir karınca" dizelerindeki karınca kadar alınganlıkta ve acizlikte buluyorum tüm bedenimi. Bazen dünyaları sırtımda taşıyorum, bazen ceketim sırtımı kamburlaştırıyor. Söyleyin a dostlar, dev miyim karınca mı? Yoksa dev bir karınca mı?
Çocukken devlerden korkmadığım kadar, dev karıncalardan korkardım. Sanırım karınca tarafım korkulmaya yahut yıpranmaya daha müsait. Yoksa devliğim mi daha korkunç? Belki de dev aynasına bakıyorumdur. Karıncayı devasalaştırıyorumdur.
Durup dünyaları kurtarma endişesi taşıyan ve gayrete revan olan ben, neden dakikalar sonra bir lokma ekmeğe muhtaç bir acziyette sarılıyorum umut dediğim her şeye. Bir tarafım yaprak dökerken, diğer tarafım nasıl bahar bahçe oluyor? Bir köşem devlet devirirken neden diğer köşem kendine yenilir? Ömrümün yarısı dirayeti çağırırken kalanı neden nihayeti bulur? Çıkamıyorum işin içinden.
Ah dostlar, tüm çıkmazlarımın, ikilemlerimin, ikircikliğimin son noktasında O'na varmak istiyorum. Beni içeri alır mı bilmiyorum. Orda bile ikilem yaşıyorum. Gel dese de korkuyorum. Mahcubiyetimi ve kararsızlığımı yüzümden okuyacak diye ödüm patlıyor. Korkum kâbusa dönüşüyor. Ki bazen haddini aşıyor ve gitmiyorum.
Sahi dostlar, beni katına kabul etmiyor bile olabilir değil mi? Ya öyleyse? Kabul edilmiyorsam? Beni ikilemlerimle başbaşa bırakmaz değil mi? Ben dev ya da karınca olmak istemiyorum, biliyor değil mi? Ben sıratı müstakim üzere teslim etmek istiyorum ruhumu, o kadar. Olmak ya da ölmek kaygısı taşımıyorum. Tek endişem reddedilmek.
Dev veya karınca iken fark etmez. Doğru yolu ararken canımı al İlahi...